HERKESİN ACISI, KAYGISI KENDİNE YETER!

Herkesin sorunu, acısı, kaygısı kendine yeter! İnsanlarla dalga geçer gibi demeçler vermek de alışkanlık oldu… Kimi her şeyi çözdüğünü söylüyor, kimi açlık çekenin olmadığını ileri sürüyor, kimi şahlanmaktan/ büyümekten söz ediyor, kimi daracık alanlara insanların sıkıştırılmasını övüyor, kimi karanlıkta çocukların okula gönderilmesinin ekonomiye katkısını anlatıyor, kimi algıları muştu gibi dile getiriyor… Bitecek mi, son bulacak mı diye bekleyin, bir şeyler iyiye gidecek mi diye bekleyin istediğinizce; daha da kötüye gidiyor…

Herkesin sorunu, acısı, kaygısı kendine yeter! İnsanlarla dalga geçer gibi demeçler vermek de alışkanlık oldu… Kimi her şeyi çözdüğünü söylüyor, kimi açlık çekenin olmadığını ileri sürüyor, kimi şahlanmaktan/ büyümekten söz ediyor, kimi daracık alanlara insanların sıkıştırılmasını övüyor, kimi karanlıkta çocukların okula gönderilmesinin ekonomiye katkısını anlatıyor, kimi algıları muştu gibi dile getiriyor… Bitecek mi, son bulacak mı diye bekleyin, bir şeyler iyiye gidecek mi diye bekleyin istediğinizce; daha da kötüye gidiyor… 

Evinizden çıktığınızda dolmuşa ulaşacağınız sokak yolu boyunca gördüklerinizin yüzüne bakın! Ya evdeki eksiğinin, ya gereksinmesine yetişmekte zorlandığı çocuğunun, ya ay sonuna yetiştiremediği aylığının, ya elektrik/ su/ doğalgaz/ apartman ödeneği/ kredi kartının zorunlu tutarı içinde yüzüp gidiyor! İçinizden binbir soru geçmiyor/ içinizde sorular art arda sıralanmıyorsa eğer yaşamıyorsunuz demektir; yaşasanız bile “duygudaşlık” kurmayı unutmuşsunuz/ bir başınıza yaşamın süreceğine inanmışsınız/ yaşadığınız topluma yabancısınız demektir!

***

Ekonomik sorunların çözümü zorlaştıkça, “suçu” beceriksizliklerinde değil de özellikle “emeklilerin” üzerine yüklemeye çalışıyorlar bir de… Arkadaşımın “ne zamandan bu yana yazıyorsun” sorusu çerçevesinde, neden/ nasıl “yazmamam” gerektiğini sorgularken bu “umursamaz/ yazgıcı/ şükürcü” düşüncelerin toplumu nasıl kırılganlığa sürüklediğini düşünüyorum işte! Bu yurdu yönettiklerini, bu yurdun yurttaşlarının geleceklerini varsıllaştırdıklarını, doymalarını sağladıklarını, ulusal geliri hakça paylaştırdıklarını yineleyenlerin sözlerini art arda sıraladığınızda aklınızdan geçenleri korkmadan/ çekinmeden söyleyen kaç kişi kaldı söyleyin haydi!

Enflasyonun bu denli büyümesinin nedeni “emekli aylıklarıdır” denilmişti; anımsayın! Emekli kime denir, emekli yaşamını nasıl sürdürür, emekli hangi hakları taşır; bunların tümünü unutmuş olmalılar ki “böyle” çerçevesi kırılmış gözlükten bakar gibi bakıyorlar yaşananlara, başka bir tanımı da yok bunun!

***

Biri konuşunca bitmiyor ki, sıradakiler de benzeri üstelik kimi zaman daha sert dillerini ortaya çıkarmaktan uzak durmuyorlar! Zaman zaman medyaya da yansıyan, Ankara/ İstanbul arasında çifte makam aracıyla SGK’nın kazanımlarını kullanan Başkan Raci Kaya, kurumun parasal yapısındaki bozulmaya ilişkin hiç kimsenin aklına gelmeyen saptamasını yaparken “eskiden mezarda emeklilik denirdi çünkü 50–55 yaşında ölüyorduk, bugün ortalama ömür 78 yıla çıktı” demiş! 

İnanın ne şaşırdığımı anladım ne de şaşırmadığımı, çünkü bu ya da benzeri açıklamalara öyle çok tanık oluyoruz ki! hangi birini sıralayacağımı da bilmiyorum! Düşünebiliyor musunuz? Bu yurdun yurttaşından alınan vergilerle gideri karşılanan kurumun gücünü istediği gibi kullanan başkan, insanların “yaşamasına” takmış! Şimdi eskisinden yirmi yıl daha çok yaşadıkları için kurumun parasal yapısı bozuluyormuş! Söylenecek söz bulamıyorum! Biraz daha sıkın kemerlerini emeklilerin o zaman, biraz daha açlık sınırından bile uzaklaştırın, yetmezse sağlık sorunlarında daha çok uzak günler için randevu verin, ilaçlarını kurumun listesinden çıkartın, bir artı bir evlere hapsedin; olmaz mı?

***

Yabancı bir ülkede deprem yaşanıyor/ tren kazası oluyor/ yapı çöküyor insanlar yaşamlarını yitiriyor, ekonomide verilen sözleri yerine getiremiyor “en üstteki yetkili” görevden ayrıldığını duyuruyor! İşini savsaklamış olabileceğini, bunu yapmaması gerektiğini belirterek sorumluluğu üstleniyor! Bizde sokakta insanlar katledildi, yüzyılın yıkımı şubat depreminde binlerce insanımız yaşamını yitirdi, birçok yurttaşımız molozların altından çıkarılamadı, tren kazalarında yitirilenler oldu, dere yataklarında yapımına izin verilen evler selde sular altında kaldı “takdiri ilahi” denerek sorumluluktan kaçtı sorumlu olanların tamamı!

İşte bu sorumluluktan kaçanlar, “SGK’ya ödenen primlerin ortalama süresi yirmi yıl, Almanya’da bu süre kırkbeş yıl, AB ortalaması kırk yıl” diyerek beceriksizliklerini örtmeyi sürdürdüler! Şunu soralım; emekliler kırk yıl çalışacak olsa, gençler için iş alanlarınız var mı? Belirttiğiniz ülkelerin “genci” olmayınca, işyerlerini ya kendi “yaş almış” çalışanlarıyla ya da dışarıdan getirdikleriyle sürdürmek zorundalar! Sokakları taşan üniversiteli gençlerin geleceklerini dışarıda aramalarının nedeni “beceriksizlikler” olduğunca, emeklisini yazgısına terk etmesi değil mi? Yeter ama bu denli “sorumsuzluk”; herkesin sorunu, acısı, kaygısı kendine yeter! 

 

 

 

 

 

 

 

 


Oktay EROL

27.10.2025 16:48:00

YAZARLAR


Nurettin ÇELMEOĞLU Yazdı/ KOZA TARLASINDAKİ UFAK-TEFEK KARPUZ

Ergül HALİSÇELİK Yazdı / ÜRETEN DEVLET, KAZANAN HALK: KOMPRADOR BURJUVAZİYE KARŞI YENİ KAMUCULUK MODELİ

ERKEN TEŞHİS İÇİN FARKINDALIK YÜRÜYÜŞÜ

“HAK, SORUMLULUKLA ANLAM KAZANIR”

POLATÖZ, “NİTELİKLİ SAĞLIK HİZMETİ SUNUYORUZ”

ATDSK’LI TENİSÇİ AVRUPA ŞAMPİYONU

POZANTI’YA EK POLİKLİNİK HİZMET BİNASI

CHP’Lİ NAZLIAKA ADANA’YI NASIL GÖRÜYOR!

OKUL KANTİNLERİNE SIKI DENETİM

ADANA’DA EĞLENCE TEKNOLOJİ BİR ARADA

İfral TURGUT Yazdı / EMEKLİLER ÖLMÜYOR Kİ…

Aydın SİHAY YAzdı / ADANA'NIN SOKAKLARI

TGC: TELE1 EMEKÇİLERİNİN YANINDAYIZ

Mahmut TEBERİK yazdı / DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK YALANI

ADANA’DA ULUSLARARASI EKİM GEÇİDİ SERGİSİ

TFF KALECİLİK SEMİNERLERİNİN İLKİ ADANA'DA YAPILDI

ADANA HEYETİ ANKARA’DA