Dün gece rüyama aksakallı bir dede girdi. Uzun beyaz bir giysi vardı üzerinde ve sol elindebir sopa tutuyordu.
Omuzumu dürterek uyandırdı. Yataktan öyle bir fırlamışım ki... Gözlerim fal taşı gibi olmuş, ağzım bir karış açık bakakaldım. Bir süre sessizce bakıştık. Kendime gelince ''Buyur'' diyebildim.
Aksakallı dede mikrofonik sesiyle ağır ağırkonuşmaya başladı '''Kusura kalma oğul ben başkasının rüyasına girecekken yanlışlıkla senin rüyana girdim'' dedi.
''Estuğfurullah dede, madem geldin otur biraz dinlen'' dedim. Yer gösterdim.
Çay demledim.
Çaylarımızı yudumlarken
derin mevzulara girdik.
Ulvi konulara daldık.
Dede konuştukça kirli ruhum huzura erdi. Üzerime nurlar yağdı.
O konuştukça hafifledim. Öylesine hafifledim ki bir ara havalanır gibi oldum. O konuştukça duygu seline kapıldım.
Az daha boğuluyordum.
O konuştukça ferahladım, kendimden geçip zır zır ağlamaya vaşladım.
Dede elini ak giysisinin cebine sokup bir selpak mendil çıkarıp uzattı bana.
Vakit hayli geç olmuştu.
''Artık ben gideyim bir kaç rüya daha dolaşacağım'' dedi. Ayağa kalktık, karşılıklı durduk.
Sağ elini sol omuzuma koyup gözlerimin içine baktı ''Oğlum artık sen de
nurlandın bundan sonra zevk-ü sefa'dan uzak dur.
Yazıp-çizmeyi, boyamayı, ucube işlerle uğraşmayı bırak.
Aklını kullan, zamana uy, Ankara'dakiler gibi ol, senin de hanların, hamamların, gemilerin olsun'' dedi.
Dedi ama dediklerinden hiçbir şey anlamadım.
''Sabah bambaşka biri olarak uyanacaksın'' dedi. ''O nasıl olacak'' deyince ''Ben şimdi gider fotoşop'ta hallederim''dedi.
Yolcu ettim. Asansör olmadığı için merdivenlerden inip başka rüyalara gitti.
Sabah uyunıpta kendimi banyo aynasında göremeyince korkudan havaya sıçradım. Tavana şiddetle çarptım. Yere düşünce
taban da bana çarptı. Uzun bir süre baygın yattıktan sonra uyanınca hidayete erdiğimi işte o
zaman anladım.
Aslında ben nirvanaya ermek istiyordum ama neyse.
Bunla idare ederim artık.
Aydın Sihay
Not,: Her türlü muska yazılır.