Çocukluğumuzun o güzel günlerinde mahalledeki arsada ne zaman top oynasak iki taşın arasındaki kaleyi hep ben korurdum.
Hayır iyi kaleci olduğumdan değil, kimse kaleci olmak istemeyişindendi kaleci oluşum.
Herkes gidip gol atmayı sonra da övünmeyi ve övgüler almayı istiyordu.
Maalesef bana da gol yemek düşüyordu.
Aradan yıllar geçti.
Efes Pilsen'in sahasında futbol oynamaya başlamıştım.
Ben yine kaleye mahkum olmuştum.
Evet kaleci, önünde beyaz çizgilerle çevrilmiş alanın içinde yaşamaya mahkumdur.
Ve hep yalnızdır.
Üç direk arasındaki alanı korumakla görevlidir.
Bir maçta kornerden gelen topu yumruğumla uzaklaştırmıştım.
Top taaa santraya kadar gitmişti.
Arkadaşlarım yeni bir atak başlatmıştı.
Ben de gidip kale direğine yaslandım.
Birden aklıma nedense çok sevdiğim şairlerden Orhan Veli'nin 'Hürriyete doğru' şiiri geldi.
Okumaya başladım.
Fakat bir dizesi bi türlü aklıma gelmiyordu.
Tekrar baştan aldım.
O dizeye gelince takılıyordum.
Birden yanımdan topun şimşek gibi geçip ağlara takıldığını gördüm.
Şiire öylesine dalmıştım ki rakibin atağını fark etmemiştim.
Kıpırdayamamıştım bile.
Gidip fileyi kaldırıp topu alırken dize birden aklıma geliverdi.
Şöyleydi:
'Ağları silkeledikçe
Deniz gelecek eline pul pul'
Rahatlamıştım.
İçimde yıldızlar uçuştu.
Topu atmadan önce şiiri hızlıca okuyup tamamladım.
Sonra gülmeye başladım.
Hürriyetime kavuşmuştum.
Takım arkadaşlarım ve rakip oyuncular beni şaşkınlıkla izliyorlardı.