Josephine, bir çiftçi kızı olarak dünyaya geldi. Ama çiftçi kızı kalmaya hiç niyeti yoktu. Kurnaz, hırslı ve işini bilen bir kızdı. Henüz 17 yaşındayken, Vikont Alexandre ile evlenmeyi ve iki de çocuk sahibi olmayı becerdi.
Fransız İhtilali sırasında kocasının başı kesildi. Akıllı kadındı. Kendi başını kurtardığı gibi, kocasının mallarına da sahip oldu.
Gücü çok seviyordu. Ortak bir arkadaşlarının evinde, Napolyon’la tanıştı. İşte fırsat. Napolyon Josephine’e ilk görüşte aşık oldu. Onun dul, çocuklu, kendisinden beş yaş büyük olmasını bile umursamadı. Josephine baş döndürücüydü.
Napolyon’un kahramanlık hikayelerini hayranlıkla dinliyor, Napolyon da anlattıkça anlatıyordu. Josephine aslında aşık falan değildi, güce ulaşmanın yollarını döşüyordu
Napolyon’un ailesi bu büyük aşkı (!) engellemeye çalıştı ama Napolyon hiç kimseleri dinlemedi. Josephine de onu kendisine bağlayacak her türlü cilveyi yapıyordu.
Bir süre ateşli mektuplaşmalardan sonra evlenmeye karar verdiler. Napolyon imparator ilan edilince, Josephine kocasının önünde diz çöküp selamladı. Napolyon da tacı kendi başından aldı, Josephine’in başına koydu. Al sana güç. O artık imparatoriçeydi.
Sıra ülkenin sınırlarını genişletmeye gelmişti. Napolyon savaşa gitti ama aşık ya, mektuplara hiç ara vermedi. Josephine’den gelen mektuplarsa olabildiğince geç ve buz gibiydi. Napolyon çıldırıyordu. Josephine’in istediği de buydu zaten. Cilveli kadındı ya, çıldırtacak, eğlenecek ve bundan zevk alacaktı. Öyleymiş bazı kadınlar. Kaçtıkça daha cazip olacaklarını düşünürlermiş. Koca imparator oyuncak olmuştu.
Ama Josephine’in hesaplayamadığı bir şey vardı. Napolyon tahta bir varis istiyordu. Josephine, onu avucunun içine alsa, süründürse, sevse, oynasa, istediği şekilde yönetse de, hayat ona dur diyecekti. 13 yıllık evliliklerinin sonunda bir çocukları olmamıştı. 40 yaşına gelen Napolyon, daha fazla beklemek istemiyordu, İçi kan ağlayarak, ”Ayrılmak istiyorum,“ dedi. Josephine böyle bir şey beklemiyordu. Kendinden o kadar emindi ki ... Fenalaştı, günlerce kendine gelemedi. Hayatı boyunca yediği en büyük darbeydi bu. Yüzüstü bırakılmıştı. Napolyon, Avusturyalı arşidüşes Marie-Louis ile evlendi ve tahtını bırakacak bir de oğlu oldu.
Bu arada, Rusya seferi bir felaketle sonuçlandı. Rusya ile Prusya, güçlerini birleştirdi; Fransa’yı Leipzig’de bozguna uğrattılar ve Paris'i ele geçirdiler. Napolyon Elbe adasına sürüldü.
Adadan kaçıp tekrar hükûmetin başına geçmeyi başardıysa da, Waterloo’da kesin bir yenilgiye uğradı. Amerika'ya kaçmak istedi, ama beceremedi. İngilizler onu Atlantik'teki Saint Helena adasına sürdü. Son yıllarını bu küçük adada geçiren Napolyon, kahrından mı nedir, 51 yaşında mide kanserinden öldü.
Cenazesi yakıldı ve bir milyon kişinin şahitliği ile külleri Les Invalides mezarlığına defnedildi. Gözlerini kapamadan önce ağzından dört kelime çıkmıştı: Fransa, Ordu, Komutan ve Josephine. Galiba Josephine’i gerçekten sevmişti.