İNSAN İNSANIN KURDU MU? YALNIZ BU KURT KENDİ TÜRÜNÜ TÜKETEN BİR KURT!

İNSAN İNSANIN KURDU MU? YALNIZ BU KURT KENDİ TÜRÜNÜ TÜKETEN BİR KURT!

Büyük İnsanlık İnsanlaşmadı mı?

Fıçı filozofu Jean Baudrillard yerinde ve doğru bir ifade ile 'herkesin her şeyden haberdar olup, hiçbir şey yapmadığı, her şeyle dayanışma içinde görünüp yerinden bile kıptırmadığı bir dünyada yaşıyoruz”. Evet, tamda böyle vurdumduymaz bencil bir dünyadayız. Yaşanası şu dünyada yaşanan binlerce insandan kaynaklanan olumsuz olayın zihinlerde çağrıştırdığı, büyük insanlık ya sağduyusunu kaybetti ya da yediklerimiz içtiklerimiz ve de içinde yaşadığımız dünyanın çıkara dayalı düzeni genetiğimiz bozularak başka bir yaratığa döndürdü.

Genelinde insanlık tarihinin çok da parlak olmayan geçmişinden günümüze çoğunlukla insanın insan çektirdiği acıların sayfalarla ile doludur. Kabile halindenimparatorluklara, oradan ulus devletlere kadar yaşanan savaşlar ve çatışmalar içinden geçen geçmişimizde savaşta üstün olmak için geliştirdiği savaş teknikleri için kullandığı bilim ve teknolojinin insan yaşamını kolaylaştıran yansımaları tek tesellimiz. Bu süreçte insan hak ve özgürlükleri, eşit birey olma, yasların kişiye göre değil topumun benimsediği yasalara göre belirlendiği uygarlaşma süreci barbarlıktan çıkıp “insan olma” süreci büyük gelişmelerdi. Büyük insanlığın doğadaki doğal yaşamının farkına vararak daha nitelikli ve yaşanabilir bir ortam yaratma talebi maalesef dünyamızda tam olarak gerçekleşmedi. Eğer varsa bir insan uygarlığı muhtemelen çık kısa süreliğine dünyanın iyi eğitim görmüş, kendi sorunlarının konuşarak çözmüş, ekonomik olarak kendine yeten belirli coğrafyalarda lokalize olmuş topluluklarda yaşanmış olabilir. Kıt tarihi bilgimiz içinde Antik Yunan ve Rönesans sonrası Batı Avrupa’da yaşanan Batı uygarlığı sayılabilirse. Büyük insanlığın bir kaç bin yıllık tarihsel çatışmaları içinde ortaçağ karalığınsa kendi içlerindeki din ve mezhep çatışmaları sonunda zorunlu olarak kendilerince batı uygarlığı kavramını ürettiler. Bu ağır çatışma ve zorunlu dönüşümler içinde belirli bir bilimsel ve teknolojik gelişme yakaladı. Onunda bu araları artan yabancı düşmanlığı ile yıkılmak üzeredir.

Bu da bunca eğitim ve teknolojik gelişmeye rağmen insanın halen birbirini yok etmekte olduğu görülmektedir. Dünyanın en çok Nobel ödülü alan, bilim dünyasın ağırlığı olan yüksek eğitimli toplu olan İsrail’in son 4 ayda Gazze’de 30 bini bulan çoğunluğu mazlum insanın ölümünü nasıl açıklayacağız.

Dünya Güzelliklerini ve Birlikte Yaşama Değerlerini Kayıp mı Ediyor?

Ancak 21 ilk çeyreğinde yanı günümüzde gelişmiş ve gelişmemiş ülke, toplum ve insan fark etmeksizin kimsenin, kimsenin ocağının yanmasını istemediği ciddi bir bencillik yaşanmaktadır. Gezegenimizin milyonarca canlı çeşitliliğinin renkli dünyası yanında insanın bencilinin ve gözü doymazının kararttığı ortam yer yer yaşanamaz durama gelmiştir. Dünyanın birçok bölgesindeki çatışmalar, savaşlar ve diğer siyasi, sosyal çekişmeler birlikte yaşamı zora sokmaktadır. Kendinde olmayana yaşama hakkı tanımayan, vicdanını ve merhamet duygusu gibi birçok değerini yitirmiş görülüyor. İnsanlığın tarihsel birikimi olan dayanışma, paylaşma, empati yapma, erdemli tutum ve uygarlaşma yolunda her türlü farklı yaşam ve düşünceye asgari düzeyde saygı gösterme bilinci ve algısı kaybolmuş gözüküyor. Kural, kaidelerin uygulanmadığı, tamamen güç ilişkilerine dayalı ilkesiz bir keyfilik hakim olmuş gözüküyor. Yaşanalar bize İngiliz ahlak felsefecisi/hukukçusu Thomas Hobbes'un siyaset felsefesi bağlamındın da önemsenen “homo homini lupus”, yani “insan insanın kurdudur” ifadesini akıllara getirmektedir.

Hobbes’un “insan insanın kurdudur” ifadesinde meyve kurduna benzettiği insanın büyük çoğunluğu ekoloji ve tarihi bilgisi ve bilincinden yoksun dünyanın nimetlerinden fütursuzca yaralandığı ve sonunda beslendiği ortamı kirletmekle kalmıyor, geliştirdiği fiziki ve sosyal teknikler kendi türünü de adeta yok ediyor. Hiçbir canlının birbirine kurmadığı tuzağı insan insana kurmaktadır. Her türlü hile hurda, yasa, yöntem her yolu deneyerek birbirinin parasını, malını canını alabilmektedir. Aslında insan Nasrettin hocanın örneğindeki gibi insan insanı türlü yollarla tüketerek kendi bindiği dalı kesmektedir. Madem insan siyasi bir varlık, bu da insanın siyasi marifeti olarak kendine yakışanı yapıyor demektedir.

İnsanın, insanı günlük ve/ya gelecekteki küçük çıkarı yok saydığı ve yok etmek istediği, insanın kendini gerçekleştirmek için varoluşsalığına müsaade edilmediği, çiçeklerin çiçek açmasına müsaade edilmediği, her türlü renkliliğin yok sayıldığı bir dünya yaşanılacak bir dünya değildir. Yeniden günün ışıklarının güzelliği gibi yaşamı hep beraber, anlamlı yaşanır güzelliğe dönüştürmek için biraz doğamıza dönmemiz dileği ile günaydın ve gününüz aydınlık olsun. Zihniniz berrak, yolunuz, bahtınız açık olsun ve işiniz rast gelsin.

  1. Ocak 2024, Adana


İbrahim Ortaş, iortas@cu.edu.tr

 

 

İbrahim ORTAŞ

1.02.2024 23:50:04

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI