“KAÇ YILDAN BU YANA YAZIYORSUN?”

Sevdiğim arkadaşlar soruyor sıkça… “Kaç yıldan bu yanan yazıyorsun?” İnanın hiç düşünmedim, neden sorulduğunu da önce anlamadım! Başımı sallamakla yetindim yalnız, “ne demek, neyi öğrenmek istiyorsunuz” der gibi… Onlar da bana baktılar; o nasıl bir bakıştı ama? Sorunun yanıtını bilmeyişim, soruya yanıt vermeyişim, üstelik ne demek istediklerini anlamayışım kafalarında nasıl kurgulanıyorsa artık o an için… Ben de aynı bakışlarımı sürdürüyorum; onlar sessiz kaldıkça bende de sessizlik egemen oluyor…

Sevdiğim arkadaşlar soruyor sıkça… “Kaç yıldan bu yanan yazıyorsun?” İnanın hiç düşünmedim, neden sorulduğunu da önce anlamadım! Başımı sallamakla yetindim yalnız, “ne demek, neyi öğrenmek istiyorsunuz” der gibi… Onlar da bana baktılar; o nasıl bir bakıştı ama? Sorunun yanıtını bilmeyişim, soruya yanıt vermeyişim, üstelik ne demek istediklerini anlamayışım kafalarında nasıl kurgulanıyorsa artık o an için… Ben de aynı bakışlarımı sürdürüyorum; onlar sessiz kaldıkça bende de sessizlik egemen oluyor…

Bu nereye dek sürecek bilmiyorum aslında… “Ne zamandan” bu yana yazdığım, sevdiğim arkadaşlarımda nasıl merak oluşturur ki; inanın onu da bilmiyorum! Hele hele ne diyeceğimi de bilmiyorum! Aslında soru açık, öğrenmek istedikleri şey de açık da; neden böyle bir soru sorduklarını merak ettim örneğin ben! Ne demeliyim ki? onun için de gözlerine bakıyorum baktıkları gibi, öylece duruyorum… “Oluyor işte üç/on/yüz/bin gün kadar” mı demeliyim, üstelik de sessizlik üzerime abanmışken… 

***

“Sessizlik” demişken, bugün simit satıcısının önüne geldiğimde durdum. İçeriden sıcak simidin susam kokusu geliyordu… Benden önce çocuğuyla aldıkları un ürünlerinden bedelini ödeyen bir kadın vardı; iki simit almış kredi kartıyla ödemesini yapmış, sonra bir de su istedi/ onu da kartla ödeyeceğini söylerken sesi çatallanmıştı… Simit satıcısının yüzü asıldı birden; “bir su da karttan çekilir miydi ki” der gibi yüzünün asıklığı alnının çatına dek uzandı, bir de adam zaten kara yağız biriydi/ bir de yaşadıkları nedeniyle karardı! ödemeyi almasının ardından kartı kadına uzattı, kadın on yaşlarındaki çocuğunun elinden çekiştirerek uzaklaştı!

“Ne zamandan beri yazıyorsun” sorusunun bende oluşturduğu “sessizlik” neydi ki? Simit aldım sıcağından, önce kağıt torbalara ardından da naylon poşete yerleştirdi aldıklarımı, bedelini uzattım, adamın yüzündeki renk/ kırışıklık söndü… Poğaça da aldım, adamın yüzü biraz daha gülümsedi! Para üstü verirken bir şeyler mırıldandı kendi kendine; anlamadım! Yine bir şeyler; yine anlamadım…

***

Sorularına yanıt bekleyen arkadaşlarımın gözlerine bakar gibi gözlerine baktım; o da bana baktı, gülümserken de, “sabahtan akşama dek böylesini öyle çok görüyorum ki” dedi! başımı salladım, konuyu az/ çok anlıyor gibiyim de, kendinin anlatmasını/ nasıl yorumladığını anlatmasını bekliyorum… İki müşteri geldi, parmağıyla “beklememi” belirtir gibi izin istedi! Müşterisinin istediği börekten, simitten, poğaçalardan torbalara koydu, bir de “doğum günü pastası” istediler, mumunu/ maytabını yanına ekledi, ödemeyi kart kullanmadan yapınca yüzü güldü, sesi de biraz daha alçaldı; anlayabiliyordum…

“Günlerdir peşin parayla ilk kez pasta satıyorum biliyor musun, ayağın uğurlu geldi” derken bir başka müşterisi daha geldi. Kasanın uzantısındaki tezgahtan müşterisinin isteklerini kağıt torbaya, sonra da naylon poşete koyarken konuşmaya başladı onunla… Genç kız İslahiyeliymiş, burada Hukuk Fakültesi’nde okuyormuş. Üstelik ikinci sınıftaymış… Adana’yı nasıl bulduğunu sordu simit poşetini uzatırken, Adanalının konukları seveceğini, sorun yaşamayacağını anlatırken genç kız, “inanın, dedi, inanın doğduğum/ büyüdüğüm kentimden daha iyiler tanıdıklarım, iki yıldan beri buradayım ne benim bir sorunum oldu, ne de annemi/ babamı kaygılandıracak bir durum” derken, aldıklarının bedelini ödeyip gitti.

***

“Geldiğinizde çocuğuyla burada olan kadın önce simitleri, sonra da suyu ayrı ayrı kartla çektirdi ya; olacak şey değil bu” dedi, müşterisini gönderen simit satıcısı. “Neden” dedim, “olur mu öyle şey, hiç olmazsa tüm alacağını al, ondan sonra da ödemeni yap” dedi! gözünün içine baktım önce, biraz önceki edilgenlik yerini sanki bir “hırs” almış gibiydi, sesi de yüksekti! Çocuğuyla gelen anne, önce simidi alıp, hemen ardından su istemesi bir “hesap/ ay sonunu getirebilme” kaygısı olmaz mıydı? On liranın bile, aylık masraflarda birkaç kez denemesi durumunda karşılaşacağı zorluğu düşünmüş olamaz mıydı, çocuğu “su” istemiş/ çocuğu isteminden döndürememiş olamaz mıydı?

Bunlardan söz ederken simit satıcısının gözlerinin üzerimde olduğunu düşündüm bir ara! “Tane tane” anlatırken “mesleğiniz” diye sordu, neden merak ettiyse, başımı salladım “neden gerek duydun mesleğime” der gibi, gülümsedi/ gülümsedim, “Adanalıyım, yurttaşım” diyerek ayrılırken “yine bekleyeceğim sizi” dedi. Yazmaya “ne zaman” başlamış olabilirim ki?


Oktay EROL

20.10.2025 13:31:00

YAZARLAR


ATO’NUN 2024–2028 STRATEJİK PLAN ÇALIŞTAYI GERÇEKLEŞTİRİLDİ

BELEDİYESİ KÜTÜPHANESİ, EĞİTİM MERKEZİ OLDU

EĞİTİMİN DİJİTAL GELECEĞİ ADANA’DA ŞEKİLLENECEK

MARATONDA ÇUKUROVA BELEDİYESİ BİRİNCİ OLDU

VETERİNER HEKİMLER YENİ TORBA YASA’YA TEPKİLİ

ADANA’DA TARIM SAYIMI YAPILIYOR

TANBUROĞLU: EN AZ 7 MİLLETVEKİLİ

ADANA’DA ÖZLENEN TABLO

İSMET ATLI KARAKUCAK GÜREŞLERİ BAŞLADI

CHP ADANA KONGRESİNDE BOŞ KOLTUK!

VALİ KÖŞGER’İN MUHTARLAR GÜNÜ MESAJI

TANBUROĞLU YENİDEN CHP ADANA İL BAŞKANI SEÇİLDİ

ADANA DEMİRSPOR: 0 - SAKARYASPOR: 6

ADANA’DA EYLÜL AYINDA 5 BİN 558 ARACIN KAYDI YAPILDI

TÜRKAN ŞORAY: EĞİTİM BİR TOPLUMUN GELECEĞİNİ AYDINLATAN EN GÜÇLÜ IŞIKTIR

İNTERNET KULLANAN 10 KİŞİDEN 6’SI ÜRÜN VE MARKA ARAŞTIRIYOR!

“LEXUS SEYHAN” ADANA’DA AÇILDI