adanaulus

Tarih: 08.10.2013 00:13

Kadına Karşı Şiddet İnsanlığa Karşı Şiddettir!

Facebook Twitter Linked-in

Devlet kadın erkek tüm vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini garanti altına almakla yükümlüdür. Devlet kurumlarının yetkilileri, vatandaşların can güvenliğini, refahını, sosyal, siyasal, dinsel haklarını tehdit edecek veya bu koşulları tehdit eden sosyal gerçekleri görmezden gelecek söylem ve uygulamalar geliştiremezler. Günde en az beş kadının öldürülmekte olduğu bir ülkede, Başbakanlığa bağlı anayasal bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da, cinskırım boyutuna ulaşmış bu şiddetin durdurulması için çalışması gerekir. Ancak, bizzat kurum başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, 22 Ağustos 2013’de kadınların yaşadığı şiddetin önlenmesi amacıyla din adamlarının eğitimini öngören Birleşmiş Milletler projesinin protokol imza töreninde yaptığı açıklamada makamının sorumluluğunu unutarak 'Kadına karşı şiddetle uğraşacağınıza önce insanlığa karşı cinayetleri önleyin' demiş, böylece topluma tehlikeli mesajlar vermiştir. Diyanet İşleri Başkanı, toplumun fertlerini şiddetten caydırma konusunda irade koyması gerekirken, Suriye'de yaşanan ve hepimizi kaygılandıran savaşı gerekçe göstererek kadına yönelik şiddeti niçin önemsiz bir mesele olarak ele almakta ve insanların acılarını kıyaslama gereği duymaktadır? İnsanların mağduriyetlerini, hak kayıplarını yarıştırmak bazı grupların hak ve özgürlüklerinin diğerlerinden daha önemli, öncelikli olduğu ve daha sıkı şekilde korunması gerektiği sonucunu doğurmaktadır. Bu yaklaşımın insan haklarının temel ilkeleri ile çeliştiği açık değil midir?

Her şiddet türü, başka şiddet biçimlerini tetikler. Savaş yaşanan yerlerde de en büyük mağduriyeti yaşayanların kadınlar ve çocuklar olduğu bilinmez mi? Tam da bu nedenle savaş ve çatışma hallerinde kadınları ve çocukları şiddetten korumak için kaleme alınmış pek çok uluslararası hukuk belgesi mevcut değil midir? Suriye’de yaşanan savaş veya herhangi başka bir insanlık dramı, kadınların yaşadığı, bazen savaşlarda yaşanan can kayıplarından bile çok kadın ölümleriyle sonuçlanan şiddeti meşrulaştırmalı mıdır? Kadınlara yönelik şiddetin siyasi, hukuki ve kültürel duyarsızlıkla karşılanması kabul edilebilir mi?

Sadece Türkiye değil tüm dünya kadınları için bir tehdit!

Prof. Dr. Mehmet Görmez’in, kadınlara yönelik şiddeti normalleştirici mesajlar vermesinden kaygı duymaktayız. Kadınlara karşı şiddetin önlenmesi amacıyla din adamlarının eğitimini öngören Birleşmiş Milletler projesinin protokol imza töreninde yapılan bu açıklama, tüm dünya kadınları açısından tehdit niteliği taşımaktadır. Birleşmiş Milletler, sadece Türkiye’nin değil, diğer ülkelerin de, kadına karşı şiddetle mücadele için hükümet bütçelerinde yeterli pay ayırmasını teşvik etmeyi amaçlamış ve kaynak desteği vaat etmiştir. Bu bütçeyi gereksiz görmek, hem Türkiye’de hem de Türkiye gibi bu konuya yeterli bütçe ayırmama konusunda ısrarcı davranan diğer ülkelerde kadınların şiddet nedeniyle hayatını kaybetmesini önemsizleştirmek, kadınları insandan saymamak demektir.

Ayrıca din adamlarının eğitiminin amaçlandığı bir toplantının açılışında yapılan bu açıklama, bu tür eğitimlerden neden sonuç alınamadığının, onca eğitime rağmen kadınlara yönelik şiddetin neden azalmadığının da göstergesidir. Ne yazık ki bugün Türkiye’de, kadınların yaşadığı sistematik şiddete karşı etkin mücadele eden ne yeterli kurum ne de kaynak bulunmaktadır. Kadınların sistematik olarak yaşadığı ve sık sık ölümle sonuçlanan şiddeti örtbas etmek, önemsizmiş gibi göstermek, bunu bir kamu meselesi olmaktan çıkarmaya çalışmak konuyu çözümsüzlüğe itmek, şiddeti teşvik etmektir.

Kaldı ki Türkiye’nin taraf olduğu insan hakları sözleşmeleri gereği Diyanet İşleri Başkanlığı da diğer tüm devlet kurumları gibi kadına karşı şiddeti ortadan kaldırmakla yükümlüdür. Birleşmiş Milletlerin bu desteği Diyanet İşleri Başkanlığı’na bu nedenle verdiği ve bu bütçenin asıl sahibinin kadınlar olduğu unutulmamalıdır. Diyanet İşleri Başkanı’nın kadınların onayı olmaksızın “kendi doğrularını” referans alarak bu desteği reddetmesi kabul edilemez.

Ortak, kararlı ve samimi politikalar istiyoruz

Kadınlara yönelik şiddetin çok yaygın ve sürekli yükselişte olduğu, bu konuda alınacak önlemleri koordine edecek bakanlığın adından bile “kadın” kelimesinin çıkarılıp yerine “ailenin” konduğu, kadınların insan haklarının yerlerde süründüğü bir coğrafyada yapılan bu açıklamalar devlet kurumlarının kadınlara yönelik ortak, kararlı ve samimi bir politika geliştiremediğinin, kadınların haklarının ikincil görüldüğünün de işaretidir. Bu tür açıklamalar, kadınları tekrar şiddetin hedefine dönüştürme potansiyeli taşıdığı için çok risklidir.


Sadece savaşların değil, kadınlara yönelik şiddetin de siyasi nedenleri ve çok ağır sonuçları vardır. Yetkilendirilmiş siyaset, hukuk ve kültür insanlarının açıklamalarının da bu siyasetlerde sorumluluğu büyüktür. Diyanet İşleri Başkanı’nın, yapacağı açıklamaların siyasi sorumluluğu olduğunu unutmayarak, bir şiddeti kınayıp öbürünü küçümsemek veya önemsizleştirmek yerine, bütün şiddet biçimlerine kararlılıkla ve sıfır toleransla yaklaşması ve bunu özellikle de kamuya açık her tür beyanında özenle sürdürmesi gerekir. Hükümet yetkililerinin tümünden ve devlet kurumlarından beklediğimiz yaklaşım da budur.

Gelen tepkiler üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan yapılan açıklama ikna edici olmaktan uzaktır. Kadınlar olarak, Diyanet İşleri Başkanı’ndan kadın erkek eşitliğine inandığını, kadınların insan haklarına saygı duyduğunu, kadına yönelik şiddetin hiçbir hal ve şartta kabul edilemeyeceğini, şiddeti ortadan kaldıracak tüm politikalara uzmanlık ve kaynak ayıracağını beyan ettiği bir açıklama ve bu açıklama yönünde uygulamalar bekliyoruz.

Yıllardır bu alanda çalışmakta olan kadın örgütlerine yönelik sözlerini de derhal geri almasını ve kadın örgütlerinden özür dilemesini talep ediyoruz.

Şiddet, bir canlıyı bir başkasına boyun eğmeye mecbur eden bir eylemdir.

Kimsenin kimseye boyun eğmediği bir dünya dileğimizle…

EŞİTİZ – Eşitlik İzleme Kadın Grubu
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —