Evliliğimizin 40 yılı aştığı yıllarda hayat arkadaşımla aramızda iletişim sorunları yaşamaya başlamıştık..
Bana pırlanta gibi iki kız çocuğu veren eşimin artık eskisi kadar iyi duymadığını düşünüyordum..
Önceleri çok belli etmeden, Çukurova Üniversitesi’nde kendisini kanıtlamış ünlü bir KBB uzmanı bir profesörü ziyaret edeceğimi, isterse birlikte gideceğimi söyledim..
En küçük rahatsızlıktan bile doktora koşan eşim, KBB uzmanı bir doktora ihtiyaç duymadığını söyleyip, kestirip atıyordu.
***
Böylesi konularda çok hassas olan eşimi üzmek istemediği için, sessizce bir çözüm aramaya karar verdim. O ünlü doktordan randevu alıp ziyaretine gittim..
Endişelerimi dile getirdim, bir çözüm önerisinde bulunmasını rica ettim..
KBB uzmanı doktor arkadaşım bana çok basit bir yol önerdi..
"Eve gittiğimizde eşinize en uzak mesafede bir soru sorun. Eğer cevap vermezse biraz yaklaşın ve aynı soruyu tekrar edin. Cevap aldığınız mesafeyi belirleyin. Bu eşinizin, gerçekten işitme sorunu olup olmadığını anlamamıza yardımcı olur; merak etmeyin..
***
Aynı akşam eve geldiğimde, kapının zilinş çalmadım, anahtarımı çıkardım, kendim açmak istedim.. Bunca yıldır, hep zili çalar, kapıyı o açar, mutlaka beni karşılar, elimdekini alırdı..
Kapının açıldığını farketmemişti, duymamıştı eşim.. Azıcık dikkat edince mutfakta yemek yaptığını gördüm..
Kapının girişinde, daha ayakkabımı çıkarmadan, yani oldukça uzaktan seslendim:
"-Merhaba can ben geldim! Karnım aç, bu akşam yemekte ne var?"
***
Hiç bir cevap gelmedi. Hiç ses yoktu!
Şüpheci tavrım büyüyordu..
Biraz dahs yaklaştım, yeniden seslendim, biraz daha yüksek sesle sordum:
"-Kolay gelsin hanım! Akşam yemeğinde ne var?"
Hâlâ cevap yoktu!..
***
Endişelerim iyice artmıştı..
Eşimin durumuna üzülüyordum gerçekten!
Yavaşça birkaç adım daha attım, yeniden seslendim:
"-Merhaba can, kolay gelsin, ne pişiriyorsun?"
Yine ses yok..
***
Duymuyordu eşim, başını çevirip bakmamıştı bile!
Mutfaktaydım, o sadece birkaç metre ötedeydi, hem endişeli, hem üzüntülüydüm; sordum:
"-Ne pişirdin canım?"
Yine hiçbir tepki yoktu..
Bu kadarını beklemiyordum..
İşitme kaybı bu kadar çok mu ilerlemişti, üzüntüm iyice artmıştı!
***
Sonunda, tam arkasına kadar geldim ve nazikçe sordum:
"-Merhaba can, bu akşam yemekte ne var?
Eşim bir anda döndü, hafifçe sinirlenmiş bir şekilde çıkıştı:
" - Sağır mısın be adam!
5 defa sordun, 5 defa söyledim.. Kuru fasulye pişmek üzere, yanına pilav yapıyorum..
Evde ekmek yok, üstünü değişmeden al da gel!"
***
Tam da o an fark ettim;
Asıl duymayan, sağır olan bendim. Duymuyor diye üzülüp endişelendiğim, eşimin hiç bir şeyi yokmuş!..
Ne kadar sevindim bilemezsiniz..
Ne kadar üzüldüm; sormayın, anlatamam!..
***
Sevdiklerinizin değerini bilin.
Onlar için ne kadar üzülüp endişeleniyorsanız, birazcık da kendinize ve özellikle sağlığınıza dikkat edin ..
Siz de onlar için değerli ve önemlisiniz, unutmayın..
*Susana Rangel'in bir yazısından uyarlanmıştır.