İfral TURGUT

Tarih: 23.10.2020 22:25

KENDİMDEN ALINTI-4

Facebook Twitter Linked-in

AKLIN EGEMENLİĞİ VE AKLA EGEMEN OLMAK

Immanuel Kant’ın ‘’Aydınlanma, insanoğlunun kendi aklını kendisinin kullanmaya başlamasıdır.’’ söyleminin üzerinden geçen iki yüz yıldan fazla bir zamana rağmen, hala dünyanın dört bir yanında aydınlanma karşıtlığı, bir başka deyimle aklın özgürlüğünedüşmanlık, önemli ölçüde güç bulabilmektedir. İlk bakışta tuhaf gibi görünmesine rağmen, insanın kendi aklını özgürce kullanmasının karşısına yine insanın karşı çıkması ve engel oluşturmasının gerekçesi  ”Bağnazlık ve boş inançların”egemenliğinin aklın egemenliğine tercih edilmesi olmalıdır.

Aklın özgürce kullanılmasının önündeki bir başka engel de, çalışma alanı bağnazlık ve boş inançlar olan, zarar etme ihtimali sıfır, ham maddesi boş laf, safsata ve ham hayal olan tek sektörün temsilcileri, aklın tutsaklığından geçinen din tacirleridir. Cehennemin yakıcılığından ürkme, cennetin büyülü çekiciliği, bilinmezin ön görülemeyen gücüne karşı duyulan korku, egemenlerin baskıcılığı gibi ilk akla gelen sebepler yüzünden, aklın özgürleşmesi eyleminin adı olan ‘’Aydınlanma Düşüncesini’’ savunan Aydınlanmacıların işi oldukça zordur.

Bir insanın yaşamı ve gelişmesi, toplumların yaşamı ve gelişmelerine oranla hiç denecek kadar kısadır. Bununla birlikte insanlık, kendisini evrime götüren yolda birbirinden ayrı düşüncelerin hepsini değerlendirdiğini, insanların ortaya koydukları düşünce ve duyguların değişik ve çeşitli olabileceğini, fakat hepsinin bilim, akıl ve bunların erdemlerle birleşmesinden doğan bilgelik yolunda birleştiğini, bireyin gücünün evrensel yasaları değiştirmeye yetmeyeceğini, ama bu yasaları bilimsellik ve akıl ile anlayabileceğini, her ne alanda ve ne biçimde olursa olsun, bağnazlığın  töresel duyguların bir yanıltısı sayılacağını, bilim, akıl ve bunlardan doğan genel ahlâk kurallarına aykırı öğütlerde bulunmazlarsa; tüm  filozofik, siyasal, sanatsal öğretilerin, öznel düşünüler ve inanışların saygıyla karşılanacağını kabul etmelidir.

Yüzlerce yıl, koyu bir kadercilik anlayışı içinde yaşayan Türk toplumunu yeniden canlandırmak, ancak akılcılığın her işte öncü olmasını sağlamakla mümkün olacağını bilen Atatürk, bu nedenle her işin ölçüsü olarak aklı kullanmış, bilimsel ve akılcı bir düşünceyi toplumun bütün alanlarına egemen kılma yolunda çaba göstermiştir. Bilimi kullanmak ancak aklın egemenliği ile mümkündür. Ama salt, bilmek de yetmez. Bir bilge kişiye göre ilmiyle amel etmeyen insan, karanlıkta yol ararken, ışığı yol yerine gözüne tutan kişidir. Oysa, aydınlığı içinde taşıyanlar, yollarını karanlıkta da bulurlar.

AKLIN EGEMENLİĞİNİ VE AKLA EGEMEN OLMAYI KABUL ETMEK YERİNE,   İHTİRASLARININ EGEMENLİĞİNE TESLİM OLANLARIN YÖNETTİĞİ TOPLUMLAR MÜSTAHAK OLDUĞU ŞEKİLDE YÖNETİLİRLER.

Kaynak: Düşünceden Eyleme - Işığa Yolculuk
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —