MEB'İN YÜZÜNCÜ YIL RAPORU GERÇEKLİK KORKUSU: İÇİNDE MUSTAFA KEMAL HİÇ GEÇMİYOR

MEB'İN YÜZÜNCÜ YIL RAPORU GERÇEKLİK KORKUSU: İÇİNDE MUSTAFA KEMAL HİÇ GEÇMİYOR

Burada bir savunma veya çürütmeden daha önce bir reel tespit yapmakla başlayacağım.

MEB 2023 yılı biterken bir rapor yayımladı: “Cumhuriyetin 100. yılı eğitimde geleceğe bakış raporu”. Sonuçta bu raporun “yüzüncü yıl” dediği, “cumhuriyet” dediği cumhuriyetin ilanı; M. Kemal/ Atatürk adıyla özdeşleşmiş durumda, M. Kemal’in Büyük Millet Meclisi başkanlığında gerçekleşmiş durumda. Ancak raporda bir kez bile olsa Mustafa Kemal, Atatürk veya devrim adı geçmiyor. Değerler, geçmiş, tarih, miras diyor ama o mirasta kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kurucuları bulunmuyor, onların eğitimle ilgili yaptıkları, fikir ve düşünceleri bulunmuyor.

AKP; Atatürk ve cumhuriyet devrimlerinin tümden karşısında da olabilir ama yüzüncü yılla ilgili bir raporda cumhuriyetin kurucularının adının hiç geçmemesi ona karşı olmaktan daha ağır travmatik bir durum gösteriyor.

Bu durum daha en başından bir gerçeklik korkusuna işaret ediyor. Gerçeklik korkusu ile birlikte başka niyetler, başka korkular da var.

MEB’İN, AKP’NİN GELECEK KORKUSU: HER MİRAS İYİ Mİ, ‘GEÇMİŞTEN ALDIĞIMIZ GÜZELLİKLER’, ‘MEDENİYET MİRASIMIZIN HAZİNELERİ’ NELER?


MEB 100. yılı çok ciddiye aldı ve hakkını verdi mi, sorusunun iki farklı boyutu bulunuyor. 1- Çok ciddiye aldığı açık, 2- Hakkını verdiği değil iki yüz yıllık modern bilim ve sanatlara açıktan haksızlık ettiği, uygarlık sürecini yüz yılı bırakın, bin yıllarca geriye taşımaya çalıştığı da açık.

2023 ağır şekilde geçti gitti, kalıcı ağır izler bırakarak geçti, MEB yılın ardından “cumhuriyetin 100. yılı eğitimde geleceğe bakış raporu”nu ilan etmiş bulunuyor.

MEB’in sahici bir “geleceğe bakış”ı var mı, gelecek geçmişe dönüşü mu, regresyonu mu kastediyor, geleceği oluşturacak bilim felsefe sanatı tahrip ederek geçmiş kurtarılabilir mi, MEB’e bazı sorular sormak gerekiyor. En başta da her tarihi olan iyi mi, geçmişin mirasında neler iyi neler kötüydü? Biraz eksik aksak ve yavaş olsa da Osmanlı ve Türkiye aydınlanması bu geçmiş mirastan hiç değil mi?

‘GEÇMİŞTEN ALINAN’, ‘MEDENİYET MİRASI’ ARASINDA BİLİM, BAĞIMSIZLIK, HÜRRİYET BİRER DEĞER MİYDİ?


MEB 100. yıl ile ilgili bir rapor da hazırlamış. Sonuçta 100. yıl. Sembolik dili de çok seviyor. Bakan Tekin’in sunuşunda “Geçmişten devraldığımız nice güzellikleri işleyerek çocuklarımızı ve gençlerimizi yetiştirirken onları geleceğe en sağlıklı, yararlı becerilerle donanmış olarak hazırlamanın engin huzurunu yaşıyoruz. Sadece düne sabitlenmiyor, yalnızca bugüne takılıp kalmıyor; medeniyet mirasımızın tüm hazinelerini işleyerek, yoğurarak ve özümseyerek geleceğe hazırlanıyoruz.”

Talim Terbiye Kurulu Başkanı Cihad Demirli de benzer bir vurguda bulunuyor: “Medeniyetimizin derin izlerini taşıyan Türkiye Yüzyılı’nda ülkemizi insani, milli ve manevi değerleri kazanmış, kendi kültürünü özümsemiş, ilim ehli, fen ve teknolojide öncü, dilini doğru ve etkili kullanan bir nesil yetiştirmek gayesi içinde olmakla birlikte eğitimde yenilikçi, dijital dünya ve yapay zeka ile bütünleşik öğrenme ve öğretme süreçleri oluşturmayı hedeflemekteyiz.”

Geçmişe sabitlenmek veya sabitlenmemek, bugüne takılmak veya takılmamak ne anlama geliyor? Birincisi Osmanlı, ikincisi cumhuriyet mi? Peki neye kalınıyor? Dine dinciliğe mi? Osmanlı bile dincilikte eksik yumuşak kalmakla mı itham ediliyor? Osmanlı’dan öte daha dinci bir rejim mi inşa edilmeye çalışılıyor?

Raporda “değerler; ideal ve arzu edilen davranış veya yaşam biçimlerini ifade eden üst düzey kavramlar ve doğru kararlara ulaşmada bireylere yardımcı olan genel ilkelerdir.” şeklinde tanımlanıyor. “Eğitim felsefesi ve değerler”den başlıca üç amaç veya kazanım “Kök değerlerin benimsenmesi, ahlaklı nesiller yetiştirilmesi, akademik başarının artırılması” bekleniyor.Kök değerler dönüp dolaşıp “milli manevi değerlerimiz” konseptine bağlanıyor.

O halde soru şudur: Milli manevi değerlerimiz neler, bunlar arasında insanın özgürlüğü eşitliği var mı? Bu kök değerlerin kökleri tarihi mirasımızda ise en başta saltanat, hanedanlık iyi miydi? Halifelik iyi miydi? Erkek de kadın da kul sayılıyordu, kulluk iyi miydi? Din mezhep ayrımları iyi miydi yani Osmanlı milletler sistemi iyi miydi? Aile hukuku iyi miydi? Kadının durumu neydi, ona reva görülenler iyi miydi? Erkeğin durumu neydi, ağa ayan olmayan erkeğin hali niceydi? Padişahın istediği fermanı çıkarması iyi bir şey miydi? Ulul emre kayıtsız şartsız itaat etmek iyi bir şey miydi? Şeriat rejimlerinde, hatta çok daha yumuşak formu olan Osmanlı hanedanlığında insanın değeri yeri neydi? Mirasımız nedir? Hazinemiz nedir? Milli manevi değerlerimiz nelerdir? Hangileri iyidir hangileri kötüdür?

İstiklal Marşı da cumhuriyet de bağımsızlık, özgürlük, hak, hürriyet, bilgi bilim yurttaşlık, kadın erkek eşitliği, köylü şehirli eşitliği, halkın egemenliği, ilerleme üzerine kurgulanmıştı, MEB’in saydığı değerler arasında, yani temel aldığı geçmiş medeniyetimiz ve mirasımız arasında bunların esamesi okunmuyor veya MEB bunları saymıyor.

GEÇMİŞİN AYAK BAĞI OLAN MİRASI DEĞİL, ÜRETİMİ YARATICILIĞI ÖZGÜRLÜĞÜ EŞİTLİĞİ GELECEĞİ BESLEYEN MİRASI ALINMALI, BUNLARA YENİLERİ EKLENMELİ


MEB’e göre olumlu olan nedir, çocuğun kendisini gerçekleştirmesi, bilgi beceri yeterliliklerinin geliştirilmesi ne anlama geliyor? Köklerini tarihimizden alan değerleri nelerdir? Medeniyet, miras nedir acaba, MEB açık bir yanıt vermiyor, sembolik bir dile sığınıyor, somut medeniyet tarihimiz olumsuz ve olumlu yanlarıyla bugünü ve geleceği kurtarmıyor maalesef, hatta yeni gelişmelere, çocuğun, halkın, ülkenin kendisini gerçekleştirmesi ve geliştirmesine ciddi ayak bağı da olabiliyor.

Birikim önemli ama birikimi değil onu oluşturan üretici yaratıcı güçleri beslemeliyiz. Yoksa birikim hiç oluşamazdı, oluşan da eskiyip kalır, bugün ve geleceği kurtaramaz. Geçmiş birikim ancak yeni yaratımlara, geleceğe açıksa anlamlıdır, diğerlerinin aşılması gerekiyor.

DEĞERLER EĞİTİMİ YAYGINLAŞIYOR, AHLAKSIZLIK, ŞİDDET, AYRIMCILIK ÇÖZÜLME ARTIYOR


Raporda küreselleşme, dijitalleşme sorunlar yaratıyor. Raporda bir yandan değerler eğitimine vurgunun giderek arttığı belirtiliyor, aynı zamanda şiddet, ayrımcılık, ahlaksızlık, küreselleşme, dijitalleşme, “Bireysel ve toplumsal düzeyde anlaşmazlıklar, çatışmalar ve krizler artmaktadır.” Deniyor; değerler eğitiminin bu artan şiddet ve ayrımcılıklara uygun bir seçenek olduğu ileri sürülüyor ki, raporun sonuçta en önemli tespiti şudur: Değerler eğitimi artıyor, şiddet, ayrımcılık, ahlaksızlık artıyor. Demek ki bunlar birbirinin en azından doğrudan bir çaresi değil.

ÇÖZÜM AÇIK: ŞİDDET VE AYRIMCILIKLARIN ÖNLENMESİ ÖZGÜRLÜK, EŞİTLİK VE BARIŞTAN GEÇİYOR, REFAH ÜRETİMDEN TEKNOLOJİDEN GEÇİYOR, HEPSİ İÇİN AKIL, SANAT, BİLİME İHTİYAÇ VAR


Raporda sorunların ne kadar yapısal olduğu, bu şiddet, ayrımcılık, eşitsizlik, adaletsizlik, savaş ve çözülmelerin yapısal olduğu vurgulanmış oluyor. O halde bu ayrımcılıkları, eşitsizlikleri, adaletsizlikleri, şiddeti aşacak bir eğitim felsefesine, buna uygun özgürlük, eşitlik, katılımcılık, paylaşım, demokrasi, bağımsızlık, yurtta ve dünyada barış, küresel adalet, insanlık, doğa ve çevre, yaşama yaşatma, böyle bir akıl ve bilim fikrine ve değerlerine ihtiyaç olduğu açık.

KİM KORKAR GERÇEKLİKTEN?


Raporun ruhuna yansımış olan MEB’in, AKP’nin en büyük derdi ve korkusu değişim, ilerleme, gelişme, MEB ve AKP değişim, gelişim ve gelecekten korkuyor. Bu regresyonun sadece basit bir korku olmadığı, özel ve yapısal ayakları olduğu anlaşılıyor. En önemli özsel/mantığa karşı mantığı ideolojisinden kaynaklanıyor olabilir, savunduğu fikirler akıl ve bilimle bir türlü uzlaşmıyor olabilir.Dolayısıyla akıldan bilimden korkuyor olabilir.

Yapısal olarak ise akıl bilim dışı MÜTAŞERİK (müteahhit, taşeron, tarikat, şeriat şerikliği) otoriterlikten, böyle bir ekonomi politikten besleniyor olmaları olabilir.

Korkunun temsil ettiklerini iddia ettikleri Müslüman toplumların, daha geriye düşmesine, dağılmasına, çözülmesine bir çaresi yok, para piyasacılığın da insanlığın, toplumların çözülmesine bir çaresi yok.

O halde mevcut sorun kaynaklarını aşmaya, geleceğe odaklanmak gerekiyor.

En başta da gerçekliğe dair gerçekçi analiz ve değerlendirmelerle başlamak gerekiyor.

Şu soruyu da unutmadan: Kim korkar gerçeklikten?

Sorunun ikinci basamağı ise şu: Kim korkar gerçekliğin oluşturduğu sorunları çözmekten?

Adnan Gümüş

13.01.2024 00:27:01

YAZARLAR


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI