Sevgili dostum,
İkimizde menzile giderken kendi yolumuzu takip ettik.
Sen cami köşelerinde ruhani, bense meyhane köşelerinde dünyevi bir yaşam sürerek huzur ve mutluluk aradık.
O köşelerde, ikimizde kendi hayallerimizi kurduk, kendi düşlerimizi gördük, kendi anlatılarımızı oluşturduk.
Sen bütün eylem ve davranışlarında öbür dünyayı gözettin, köşk ve huri hayaliyle yaşadın.
Bense bu dünyanın zevkini çıkarmaya çalıştım. Benim mekânlarda su gibi aktı meyler, sazlar coşunca pas tuttu kadehler.
Sen, Gazali’nin aklı dışlayan, vahyi emir telakki eden, sorgulamayan, biat eden, “altısında doğup on altısında ölen” bir yaşam sürdün.
Bense Ömer Hayyam’ın yolunda, erken yaşta teolojiyi bitirip rasathanelerde gökyüzünü inceledim, matematik ve geometri çalıştım.
Sonra da, izbe meyhanelerde şarap ile mest olurken, gönül yaramı bağlayıp coşkun bir dere gibi çağlarken, aşkın deryasına daldım.
Ve şimdi, ikimizde geldik yolun sonuna.
Doğduk, ilk bağımsız eylemimizi gerçekleştirdik, nefes alıp ciyakladık. "Bir varmış, bir yokmuş" dedikten sonra son bağımsız eylemimizi de yapıp "püff" deyip sonra gideceğiz.
Ne mutlu bizim gibi inandığı yolda gidenlere. Sen çilehanelerde, bense meyhanelerde aradık kemâli. O mekânlarda tanıdık insanları.
Her iki mekânda da insanlar ya vecde gelerek ya da badenin coşkusuyla maskelerini çıkarıp gerçek yüzlerini gösterdiler bize.
Velhasıl dostum! İnsanın hamı ve olgununu tanıyıp, kâmil olanları ayıklayıp gönül çantamıza yerleştirdik, menzile giderken.
07 Mayıs 2025.
Mahmut TEBERİK