Adnan Gümüş

Tarih: 05.02.2019 02:13

‘MİLLİ’ SORUN ÇÖZME BECERİLERİMİZ: SORUMLULARA SORUN BİLDİRMEME

Facebook Twitter Linked-in


Bu sene zor bir sene olacak, öyle gözüküyor.





Geçen sene zor bir sene idi, ancak bu senekinden daha iyi bir yıl gibiydi.





Gelecek sene yine zor geçecek, hatta bir öncekini arayacak duruma düşebiliriz.





Birbirini izleyen yıllar betonlaşmaya hep karşı çıkıp her sene betonlaşmanın arttığı, betonu da düzgün dökemeyip pek çok sonuçta fazla yağıştan menfezde suların üstten aktığı bir süreçte, yine de Cumhurbaşkanının, bakanının, belediye başkanının “Çok güzel şeyler yaptık” diye nutuk attığı; maalesef çoğumuzun da bu nutukları olduğu gibi kabullenip hatta “Şaşkınlıkla bu bizim ülke, bu bizim şehir, bu bizim kurum ne güzel gelişiyormuş da, bu bizim başkan veya müdür ne güzel işler yapıyormuş da ben hiç farkında değilmişim, kendi kendime bu güzellikleri göremedim, ne eşek herifmişim, haksızlık yapmışım” diye hayıflandığımız, vicdan azabı çektiğimiz durumlar çok oluyor.





Onun için bugüne kadar kim güzel şey yapmış da ben görememişsem, hepsinden af diliyorum.





İşin hayıflanma, hiddetlenme, vicdan azabı çekme kısmını bir yana bırakıyorum da sosyal bilimciler için çok esaslı bilimsel soru oluşturacak “Sorunlar birikirken biz biriken sorunları nasıl aşıyor, nasıl çözüyoruz?” kısmına dönelim.





Gördüğünüz gibi bu konuyu çok iyi işleyebilirsem birkaç uluslararası bilim başarı ödülü alabilirim. Yani ortada kötü bir şey yok, sadece çok köklü bir bilimsel sorun alanı var, araştırır, ücretini cebinden ödeyip üç beş makale yazar, TÜBİTAK’a ödetemezsen yine ücretini cebinden ödeyip uluslararası toplantılarda sunular yapar, büyük bir bilim kişisi olursun, atıf almasan da olur, ne hayıflanıyorsun, öteye beriye kendi kendine kızıp duruyorsun.





Her kötü durumdan bir güzellik çıkarmayı başarırsak, muhteşem olur, böylece her kötülük bir iyiliğe güzelliğe vesile olacağından sürekli sorun ve kötülük aramaya bile başlayabiliriz. Bir yerde sorun olsun ki biz de onu çözelim.





Türkiye’nin sorunu da zaten sorunları olmasında değil de bazen bu sorunları çözme konusunda yeterli istek göstermemesinde bulunuyor.





Gerçekten de ortada temel bir soru duruyor: Türkiye’de sorun çözme becerilerimiz nedir, nasıldır?





MİLLİ SORUN ÇÖZME BECERİLERİMİZİN FORMÜLÜ: KAMUOYUNA VE SORUMLULARA SORUN BİLDİRMEME









Yoksa ne güzel de çalıştığın okulundan, üniversiteden, belediyeden, hastaneden, işinden gücünden olursun. Sorun çıkaran kişiye, sorunları gören kişiye kimse iş vermek istemez bir daha. Neme lazım milletin yaptığı iş yalan yanlışmış, bilmem ne milleti kanser yaparmış, köprü altını, bodrum katını su basarmış, ülke ötekine berikine muhtaç olurmuş. Büyüklerimiz en doğrusunu bilir, gerisi bu memlekete kötülüktür.





Benden sana naçizane tavsiye veya TEMBİH: Artık şu huyundan vazgeç, bunun gerçekçi bir tarafı yok, boş ver her şeye üzülmeyi, güzellikleri görmeyi öğren, hayatını yaşa.









Evet, bu da bir formüldür, sorunları çözemezse de her tür sorunlu durumda yaşama becerisinin formülü olabilir.





BİR ARAŞTIRMA SORUSU DAHA: YAPIYORMUŞ GİBİ YAPMAK





Bir hoca feryat ediyor: “Ben üniversitede her şeyden çok hoşnutum. Her şey her yerde muhteşem. Çalışmadığın sürece ve yıkımı izlerken üzülmezsen, soruna takılmazsan, yapıyormuşsun gibi yaparsan pek sorun yok” diyerek yaşadığı gerilimi, üzüntü ve çaresizliğini ifade ediyor. Sorunlara değil de hocanın düştüğü duruma üzüldüm. Oysa sorunlara takılıp üzülmeyi hiçbirimiz hak etmiyoruz, “Sorun çıkarmayan bilmem ne bey bilmem nereye bilmem ne olmuş, gidip kutlamazsak ayıp olur”.





Ayrıca işin esas püf noktalarından biri de “Yapıyormuş gibi yapmak” durumu ki, bu da NOBEL ödülü getirecek milli bir araştırma problemi sayılabilir.





Size benim tavsiyem aman ha “Akıl sağlığınızı kaybetmeyin, iradenizi de şartlara veya başkalarına teslim etmeyin.”



Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —