MİZAN / NE ZAMAN?

Üç tarafı deniz, dört tarafı düşman dolu olsa da, Fikret Şeneş'in de dediği gibi: havası, suyu, taşı ve toprağıyla bir başka; ağacı, kuşu ve insanıyla da bir bütündür memleketimiz... Öyle değil midir, bin can feda edilmez mi?

Bertolt Brecht’ten;
“En büyük suç, haksızlık karşısında tarafsız kalmaktır.”

Vatan...
Üç tarafı deniz, dört tarafı düşman dolu olsa da, Fikret Şeneş'in de dediği gibi: havası, suyu, taşı ve toprağıyla bir başka; ağacı, kuşu ve insanıyla da bir bütündür memleketimiz...
Öyle değil midir, bin can feda edilmez mi?
Ve, Thomas Paine’in de vurguladığı gibi,  vatanseverlik, yanlışları örtmek değil, doğruları savunmak ise bu vatanın son nöbetçileri olan bizlerin vatan sevgisi sadece sınırları korumak değil, yaşam kaynaklarını da titizlikle muhafaza etmek olmalıdır.

Devletin bekası, sınırların muhafazasından öte bireyi kul olmaktan çıkarıp vatandaş mertebesine yükselten ruhun yaşatılmasındadır. Bu Vatan, bu Cumhuriyet, bize bırakılan bir miras değil, korumamız ve geliştirmemiz için emanet edilmiştir ve körü körüne itaat değil, eleştirel akılla, sağduyuyla ve asla taviz vermeden, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ilkesine sahip çıkmak gibi bir görevimiz var.

İnsanlık tarihinin en karanlık dönemleri;
aklın ve vicdanın sustuğu, düşünmenin bırakıldığı zamanlardır ve tüm felaketler kaçınılmazdır.

Derler ki, "her çağ, kendi barbarlığını yaratır".
Toplumlar, adım adım alıştırılarak çökertilebilir ama 
insanı asıl yıkan umutsuzluktan öte o alışmak olmalı. Hiçbir şey insanı çaresizlik kadar hızlı değiştiremezmiş; belki de, insanın gerçek yüzünü ortaya çıkaran o zor zamanlar:
Elalemin modern çağ diye nitelediği bir dünyada pamuk ipliğine bağlı geçen günler, aylar ve yıllar...

Yaşıyor ve görüyoruz ki;
Sorunlar yumağı içinde debelenen, yani 
açılım, saçılım, itibarsızlık, umutsuzluk labirentinde nefes almakta dahi zorlanan, adeta unutulan milyonlarca insan, insancıklar bir tarafta, üj bej mutlu azınlık ise öte tarafta değil midir?

Bakın Abdurrahim Karakoç ne diyor:
"Mantık yürütmek yasak, itiraz eylemek suç.
Neşe, eğlence, cinnet..
Yatıp uyumak korkunç.
Kim kimdir?
Kim kim değil?
Anlamak ve bilmek zor,
Oynanan komediye gül diyorlar, gülmek zor. Kalmışım ara yerde, tozdayım, dumandayım.
Kirli bir mekândayım, iğrenç bir zamandayım..."

Zamane modern olsa da, medeniyetten ve insanîlikten uzaklaşılan mekanlarda sorunlar çok büyük...

Bakınız, gazeteci Ahmet Zorlu ülkemiz gerçeğini ortaya koymuş, diyor ki;
"Sıkıntı,
-Açlıktır, yoksulluktur, yolsuzluktur.
-İşsizliktir, beyin göçüdür, çöken eğitimdir.
-Liyakat esasının ortadan kaldırılması, ülkenin kurumlarının teklemeye başlaması, kamunun mallarının hoyratça yok edilmesi, ormanlarımızın, kıyılarımızın, doğamızın yağmalanması meselesidir.
-Kibir bataklığına boğazına kadar batmışların tepe noktalardan halkla alay etmesi meselesidir. -Demokrasi meselesi, yok edilen demokratik değerlerimizdir.
-Mesele olması gereken konuların halkın gözünden kaçırılıp sun-i meselelerle halkın uyutulmasıdır.
-Yok edilen adaleti arayan sessiz kitlelerin varlığı meselesidir."

Peki, ülkenin bir ferdi olarak ne bekliyor, ne istiyoruz?

Zorlu 'nun ifadesiyle;
"Artık vatandaş;
-İktidarından muhalefetine kadar siyaset kurumlarından önce samimiyet, sonra özeleştiri bekliyor.
-Kibir abidesi adamlar yerine, kendinden insanların yönetim kademelerinde olmasını istiyor.
Konfüçyüs’e göre bir ülkeyi yönetmenin ilk şartı;
doğru insanı doğru yere koyabilmektir.
-Ehil olmayan kişilerin geleceği görmeden yaptıkları, yaptırdıkları işlerle milletin parasının çarçur edilmesini, beton bloklar altına gömülmesini istemiyor.
-Üretim yapmayan ülkelerin sonuçta bağımsızlıklarını kaybedeceklerinin bilincinde olan yönetenlerin göreve gelmesini istiyor.
-Bu ülkede işsiz, asgari ücretli, emekli insanların da insanca yaşayabilecekleri bir yapılanma istiyor.
-Üniversiteye başlayan evladının geleceğini, ülkesinin okullarında planlamak, bilim yuvalarında dünyanın gıpta edeceği buluşlara, ürünlere imza atmasını istiyor."

Peki, vatandaş olarak ne yapmalıyız?

Unutmayın;
Sistemler, bireylerin davranış kalıplarından oluşur ve biz değiştirdikçe o da değişmek zorunda kalır.

Önyargıların ve cehaletin karanlığına karşı tek kalkanımız ise bilimin ve aklın ışığıdır. Eğitimden sağlığa, tarımdan ekonomiye, her alanda gerçek kalkınmanın yolu budur.
Bir toplumun geleceğinde üç kavramın sağlamlığı önemlidir: Liyakat, Adalet ve Eğitim...

Liyakat, Adalet ve Eğitim Üçgeni

Liyakat, en iyinin en doğru yere gelmesi ilkesidir. Yani, torpil değil yetenek; kayırmacılık değil emek..
Nizamülmülk’ün asırlar öncesinden yaptığı uyarı bugün de geçerlidir: Liyakatin ortadan kalktığı yerde devlet zayıflar, kurumlar çöker ki, bu nedenle kendi hayatımızda liyakati uygulamak gerekir.

Adalet bir toplumun çimentosudur ve sadece yargıda değil, hayatın her alanında tecelli etmelidir. Olmadığı yerde güven, güvenin olmadığı yerde de toplum çöker. Haklarımızı bilmek, hukukun üstünlüğünü her koşulda savunmak, hukukun siyasallaşmasına sessiz kalmamak önemlidir.

Eğitim ise bu ikisini besleyen ana damardır. Eleştiren, sorgulayan, üreten, etik değerleri içselleştirmiş bireyler yetiştirmek zorundayız.
Bertrand Russell’ın ifadesiyle;
“Sorun şudur ki; cahiller kendinden emin, akıllılar ise şüphe içindedir.” O halde, liyakati ve adaleti teslim edecek olanlar, ezberci değil özgür düşünceli nesillerdir.

Esasen, bilmek başka, harekete geçmek başkadır. Bireysel olarak atılacak adımlar devasa değişimler değil, ama büyük dalgalar yaratacak küçük, istikrarlı hareketlerdir. Yani, kendi küçük dünyamızda, ilkelerimizin nöbetçisi olmaya söz vermek: önce ailede, sonra mahallede, nihayetinde ülkede...

Zaten, mesele de büyük bir hamleyle her şeyi değiştirmek değil, doğru olanı istikrarlı bir şekilde yapmaya başlamakta;

Mesela;
-Her alanda güvenilir kaynaklardan bilgi edinmek ve çevremizdekilerle paylaşmak. Her daim şüpheci olmak ve teyit edebilmek hassasiyet taşır.
-Yerel yönetimlere katılmak, taleplerimizi bildirmek, barışçıl eylemlere katılmak. STK'lara pasif destekçi değil, aktif gönüllü olmak.
-Mahallemizde, apartman yönetiminde, okul aile birliğinde söz sahibi olmak. Şeffaflığı, hesap sorabilmeyi ve adil olmayı bu alanlarda talep etmek ve uygulamak.
-Yerel üreticileri desteklemek, kooperatiflerden alışveriş yapmak da ekonomik bağımsızlık için küçük ama anlamlı bir adımdır.

Önemli bir konu daha var. Modern çağın en büyük paradoksu,  iletişim araçları her yerdeyken gerçek diyaloğun yok olması... Sanki,  karşımızdakini anlamak için değil de cevap vermek için dinliyor gibiyiz. Oysa, söylem değiştirmek, nefret ve aşağılama dilini reddetmek, fikirlerimiz sert olsa da üslubumuz yumuşak olmalıdır. Mesela, nefret söylemi gördüğümüzde, "Ben böyle bir dil kullanılmasını doğru bulmuyorum" diyebilmeli sessiz kalmamalıyız. Yanlış bilgi gördüğümüzde de kavga etmeden, kaynağıyla birlikte düzeltmek de bir ilk adım olabilir.

Her şeyin hızla tüketildiği, kutuplaşmanın derinleştiği bir dönemde, tutunacağımız insanî değerlerimiz var: Merhamet, empati, dürüstlük, saygı, yardımlaşma gibi. Bunlar, sadece kitaplarda kalacak erdemler değil toplum olarak ayakta kalmamızın ortak paydasıdırlar.

Son söz yine Zorlu'dan,
"Artık, “Yapanın yanına kalmıyor” gerçeğini görmenin zamanı gelmiş ve geçmektedir. Toplumsal bir arınmanın fitilinin ateşlenmesi elzemdir, kaçınılmazdır. Yarın çok geç olabilir ve yıkılan duvarın altında ilk kalanların da duvarı zorlayanlar olacağı unutulmamalıdır."

O halde;
Liyakatle seçelim, adaletle yönetelim, eğitimle geleceği inşa edelim...

Suat Umutlu
16.12.2025


SUAT UMUTLU

16.12.2025 00:24:00

YAZARLAR


SARIÇAM’DA ATIKTAN SANATA SERGİSİ

KÜRESEL YOKSULLUĞUN HARİTASINDA TÜRKİYE NEREDE?

ÖMÜR SABUNCUOĞLU’NUN ‘ANNEME VE OĞLUMA’ KİTABI

ZEYDAN KARALAR’IN TUTUKLUĞUNA AVUKATLARINDAN İTİRAZ

Nazım ALPMAN Yazdı/ BAK POSTACI GELİYOR!

EGELİ HEKİMLERDEN EĞİTİM YARARINA UNUTULMAZ KONSER

AKM’DE ANIL ŞALLIEL VE ARKADAŞLARI RÜZGARI!

SİNÜZİT VE YÜZ FELCİ HAKKINDAKİ DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR!

ŞANTİYE VE KONTEYNER KENTLERDEKİ YANGINDA İLK 5 DAKİKA KRİTİK!

“PATATES ÜRETİCİSİ ZOR DURUMDA”

İKLİM KRİZİ FİLMLERLE ANLATILACAK!

ATDSK’DAN KUZEY KEREM BAYRAK, MİLLİ TAKIMA SEÇİLDİ

“ ASGARİ ÜCRET BİR ÜCRET DEĞİL, MİLYONLARIN YAŞAM SINIRIDIR”

TABİP ODASI’NDAN  ‘ŞEYH BEDREDDİN’ SÖYLEŞİSİ

BULUT,  CHP’DE YENİ ÇALIŞMA SİSTEMİNİ ANLATTI

TAŞKÖPRÜ’DE BARIŞ İÇİN İNSAN ZİNCİRİ

ZEYDAN KARALAR İÇİN YÜRÜDÜLER