Politikacı değilim. Hatta politikayı da hiç sevmem. Ama vatanını, milletini, insanını seven biri olarak da ben politikayı takip etmesem bile, politika beni takip ediyor.
Konu malum. Dün akşama kadar bu konuda kendi kendime bile yorum yapmadım. Alışkanlıklarım dolayısıyla, sadece bir ağaca bakarak, orman hakkında karar vermem. Bu yüzden yapacağın basın toplantısına kadar sadece dinlemeyi tercih ettim. Ne zaman ki baştan sona, dünyada kendinden başka kimsenim olmadığı, varsa da hiç önemsemediğin, hatta kaba tabirle takmadığın, ben merkezli, egosantrik, fırsatı ganimete dönüştürme amaçlı konuşmanı dinledim, bir vatandaş olarak, içimi dökme gereğini hissettim.
Hemen söyleyeyim; bunlar benim fikirlerim, benim tespitlerim, benim teşhislerim ve sana karşıdan bakan görüşlerim. İnanmasan bile dinle.
• Öncelikle Kılıçdaroğlu’nun, İsmail Küçükkaya ile yaptığı konuşmayı ya hiç anlamamışsın, ya da çarpıtarak, çarpıklıktan yararlanmak istiyorsun.
• Lütfen söyler misin, mecliste odan, sekreterin, danışmanların vs. varken, alo dediğin zaman bütün basın 15 dakika sonra odanda olabilecekken, neden Elmalı Köyünde basın toplantısı düzenledin? Bir şey mi demek istiyorsun? Demek istediğin, “Atatürk isyan bayrağını payitahtta değil, Anadolu’da açtı, ben de partime köyümden meydan okuyarak yola çıkıyorum,” mu demek istedin?
• Neden basın toplantısının ardından hemen Habertürk’e koşup, Nagehan Alçıyla resim çektirerek, hezeyanlarına akşam stüdyoda devam ettin. Nagehan Alçı’nın,” Sonuna kadar İnce’nin yanındayım,” demesi seni hiç utandırmadı mı? Bundan nasıl bir anlam çıkarıyorsun? Olmadıysa yanına Yiğit Bulut’la, Ömer Dinçer’i de al ve misyonunu tamamla, biz de kimin değirmenine su taşıdığını bilelim.
• Şimdi bütün AKP’liler seni alkışlıyor. Bu sana birazcık olsun anlamlı gelmiyor mu?
• Bütün konuşman,” Kılıçdaroğlu’na dedim ki…Gel beraber resim çektirelim…Basına de ki… Parti sözcüsü demeliydi ki..” tarzında uzayıp gidiyor. Neden ve hangi hakla, partinle ilgili bütün kişi ve kurumların emrinde olduğunu, en doğrunun sadece kendi söylediklerinin olduğunu, dediklerini yapmayan herkesi istiskal etme hakkına sahip olduğunu düşünüyorsun?
• “Kılıçdaroğlu hemen demeliydi ki…” diyorsun. Neden desin ki? O senin gibi acul bir adam değil ki. Sakin, sabırlı, beklemesini bilen, bütün bilgileri elde etmeden konuşmayan bir insan. Sen bırak hemen söylemen gerekeni söylemeyi, “Adam kazandı,” dedikten sonra, neden ortalıktan kaybolduğunu, ortaya çıktığın zamanda da, o gece neler yaşandığını, sol elmacık kemiğindeki kızarıklığın bütün makyaja rağmen, neden geçemediğini anlatamadın. Hatta aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen açıklayamadın. Bunun Türkiye’ye neye mal olduğunu hesap edebiliyor musun?
• “Ben korkuyu yendim, tünelin ucunu gösterdim, Tayyip’in yenilebileceğini ispatladım, Partinin oyunu %30’ çıkardım,” diyorsun. Tek başına mı çıkardın Muharrem? Millet iktidardan bıkmış, bir ittifak kurulmuş, herkes canının dişine takarak çalışmış ve sen, “Bu gece elli bin kişiyle YSK’nın olacağım,” demişken herkesten önce tırsmış, izini kaybettirip, ortalıktan yok olmuşsun.
• Yetmemiş kendisine karşı genel başkan adayı olduğun ve kaybettiğin adam, seni Cumhur Başkanı adayı yapmış, sen de seçimi kaybettikten sonra baş başa yediğiniz ilk eşli yemekte, hiçbir beis görmeden ve hadi söyleyeyim, utanmadan, “Sen çekil, ben genel başkan olayım,” dedin. Hem de, “Bundan sonra asla karşısına çıkmam,” demene rağmen. Hangi yüzle Muharrem? Neden, niçin Muharrem? Bu etik mi, ahlaki mi, yasal mı ve normal mi, Muharrem?
• Olmadı İstanbul Belediye Başkanlığına aday oldun ve dedin ki, ”Adayı belirmek için, delegelerin önüne sandığı koyun, kim kazanırsa, o aday olsun,” Emrin olur Muharrem. Her şey yine sana göre, senin düşüncelerin doğrultusunda, senin istediğin gibi dizayn edilsin. Neden be Muharrem? Bu nasıl bir ego? Bu nasıl bir megalomani? İyi ki de olmamış; bu sefer de, “Kaybettik ama İstanbul’daki oyumuzu % 40 çıkardım,” derdin ve İstanbul giderdi. Tıpkı yeni antrenörün, “Benden önce takım 5-0 yeniliyordu, bakın artık 3-0 yeniliyoruz,” demesi gibi.
• Demişsin ki, ”Bunu yapmazsan bütün genel başkan adayları şaibe altında kalacak ve kim aday olursa, Sarayın adamı muamelesi görecek,” Haklısın, Muharrem, haklısın da sen, “Bu benim aleyhime kurulmuş bir komplodur ve komplo Partinin mutfağında bir çete tarafında pişirilmiştir,”deyip de kimi kastettiğini söylemeyince, kimlerin şaibe altında kalacağını neden hiç düşünmedin? Madem partide bir çete vardı, kuyruğuna basılıncaya kadar neredeydin, Muharrem?
• “Beni hiç kimse korumadı,” diyorsun ve yalan söylüyorsun. Dün gece bütün televizyonları seyrettim, tekrarları dahil. Herkes seni korudu. Muhaliflerin ve muarızların dahil. Şu anda bu yazıyı yazarken, bir yandan da televizyon seyrediyorum. Seni koruyanlar, Nedim Şener, Mehmet Metiner, Metin Özkan. Bir anlam taşıyor mu Muharrem?
• Bugünkü eylemlerinle, kimlere ihanet ettin, kimleri güçlendirdin? Güçlenen partin olmadı elbette. Kim olduğunu merak ediyorsan, Nagehan’a sor. Nasıl olsa aranız iyi. Bir de şu anda kimin arzu ettiğin noktadasın? Onu da aynaya bakarak, kendine sor.
• Baştan söyledim, politikadan anlamam. Eğer bir parça öngörüm varsa genel başkanlığı falan unut. Hatta parti içindeki eski itibarını da unut. İlla bir halt olmak istiyorsan, parti kur, CHP’yi parçala, Bahçeli’den icazet al, birlikte tespih çekip kahve içerek keyfine bak.
• Sonra da, bu eylemlerinle CHP’yi kaç yıl geriye taşıdığını düşün, vaktin artık bol olacağı için Nutku tekrar oku, bak bakalım, çağın dehası, “Gaflet ve dalalet,” derken ne demek istemiş.
SENDEN YAŞLI BİR ÖĞRETMEN OLARAK, ÖĞRETMENLER GÜNÜNDE, BİR ÖĞRETMENE BU YAZIYI YAZMAK İSTEMEZDİM AMA…
• YAZDIRDIN BE, MUHARREM.
• HOŞÇA KAL.