NE KADAR YANLIŞ BİLİYORMUŞUM

NE KADAR YANLIŞ BİLİYORMUŞUM

En büyük yanılgım Donald’ı önemsemek olmuş. Çatlak, matlak diyorlardı, ben de,” Adam koskoca Amerika’ya başkan olmuş, geri zekalı, aptal, kültürsüz falan olur mu,” diyordum. Adam iyice dandik çıktı. Neden mi?

Bir kere yargılanıyor. Akıl alacak gibi değil. Dedim ya, koskoca Amerika’nın başkanı. O Amerika’nın sahibi, Amerikalılar onun tebası falan değil mi?

Demokratlar tarafından, görevinden azledilmeye yönelik, Eylül ayında başlayan ve kapalı olarak yürütülen oturumlar artık kamuya açık şekilde yapılıyor. Suçlamalar şöyle:

  • Özel siyasi çıkarlarını desteklemek için görevini kötüye kullanma ve yabancı bir hükümeti ABD seçimlerine müdahale etmeye davet etmek

  • 2020 seçimlerinde rakibi eski Başkan Yardımcısı Joe Biden hakkında soruşturma başlatması için Ukrayna'ya baskı yapılması şüphesi.

  • Ukrayna’ya baskı aracı olarak kullandığı iddia edilen Kiev’e yönelik 400 milyon dolarlık askeri yardım askıya alınması şüphesi.

  • Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile 25 Temmuz’da yaptığı telefon görüşmesine dair yayınladığı kısa nota göreZelenskiy’den Biden ve oğlu hakkında soruşturma açılmasını istemesi.


Bunlar da suç mu, Allah aşkına? Ama ne yapmış bu geri zekalı Amerika? Söz konusu telefon görüşmesinden şüphelenmiş, Merkezi İstihbarat Teşkilatı’ndan (CIA) bir muhbir konuyu yetkililer ile paylaşmış ve skandal patlak vermiş.

Şimdiii…Donald azledilir mi, azledilmez mi bilmem. Benim için önemli olan, koskoca bir ülkenin sahibine (!) böyle bir dava açma cesareti gösterebilmek. Siz,” Hayır, ülkenin sahibi falan değil, ülkeyi dört yıllığına yönetmek için seçilmiş, bir temsilci,” diyeceksiniz ama bende söyledim. Yanılmışım. Ben tüm Amerikalıların sahibi zannediyordum.

Hatta, ordunun, yargının, yürütmenin, ekonominin, içişlerinin, dışiçlerinin, belediyelerin falan sahibi, patronu sanıyordum.

Ve yine hatta, istese,” Ben dinin yeryüzündeki temsilcisiyim, bundan sonra Papa benim,” bile diyeceğini sanıyordum.

Dandik bir zavallıymış meğer.

  • Mesela yıllık maaşı 400.000 dolarmış. Onu da almak istemiyormuş ama yasa gereği olduğu için, bir dolarını alayım gerisini başka işlerde kullanın, demiş. (Kaynak: Birgün Gazetesi) 100.000 dolarını Ulusal Alkolizm ve Alkol İstismarı Enstitüsü'ne veriyormuş; gerisini de başka eğitim, sağlık, emeklilik işlemlerine bağışlıyormuş.

  • Beyaz Evde bir dekorasyon gerekirse, onu cebinden ödermiş.

  • Beyaz Ev muhabirlerinin yemeğine katılmak zorundaymış. Üstelik herifler aklına ne gelirse sorarlarmış.

  • Market alışverişini kendi ödermiş. Yediği, içtiği her şey kendi cebindenmiş.

  • Taşınma masrafları da kendisine aitmiş. Beyaz Ev’egelirken de, giderken de devlet yardımı talep edemezmiş.

  • Kişisel mutfak giderleri, hizmet ve malzemelerin ücreti kendisine aitmiş.

  • Takım elbiselerinin kuru temizleme ücretini,kaybolan düğmesinin yerine alınacak yenisini de, ayakkabılarının boya ve cilasını da kendisi ödüyormuş.

  • Konutun kaldıkları kısmındaki temizlikçi, garson ve hizmetçilerin çalıştıkları süredeki sigortasını ve saat ücretini de kendisi ödüyormuş.


VE..SADECE AİR FORCE ONE UÇAĞIYLA UÇABİLİRMİŞ.

  • Uçağına 12 gazeteci alabilir, bu 12 gazeteciyi de Beyaz Ev Muhabirleri belirlermiş.

  • Gazetecilerin ‘firstclass’ üzerinden belirlenen bilet ücreti ile, uçaktaki yeme içme ücretlerini Beyaz Ev Muhabirleri Derneği ödermiş.

  • Her defasında uçağa 12 değişik gazeteci davet edilirmiş.

  • Gazeteciler seyahat ile ilgili hiç bir “özel haber” yapamaz, elde ettikleri her detay, tuttukları her not, çektikleri her görüntü ve fotoğraf, gazetecilerin ortak havuzuna atılır ve Beyaz Ev Muhabirleri Derneğinin üyesi bütün gazeteciler bu içeriği haber olarak kullanabiliyorlarmış.


YAHU DONALD, OLDU MU ŞİMDİ? HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRAMAKTA HAKSIZ MIYIM?

  • SENDEN BAŞKAN, MAŞKAN OLMAZ. MEĞER SEN DE BİZİM GİBİ BİR FANİYMİŞSİN.


 

 

 

25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

22.11.2019 23:11:37

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI