NEURALİNK: TRUVA ATI MI?

Musk’ın Neuralink, SpaceX ve Tesla projelerinin vaat ettiği jenerik cenneti ve taşıdığı karanlık riskleri birlikte sorgulayalım istiyorum.

"Teknolojimizin insanlığımızı aştığı korkunç bir şekilde açık hale geldi." – Albert Einstein

*

Değerli Okurlar,
Yaşadığımız DijiÇağ’da, Mustafa Kemal Atatürk’ün “ilim ve feni her ferdin kafasına yerleştirme” ideali, bugün Elon Musk’ın Neuralink çip vizyonuyla sınanıyor. Peki, bu vizyon insanlığın umut kapısını mı aralıyor, yoksa bir Truva Atı gibi zihnimizi işgal mi ediyor?

Bu yazı dizisinde;
Musk’ın Neuralink, SpaceX ve Tesla projelerinin vaat ettiği jenerik cenneti ve taşıdığı karanlık riskleri birlikte sorgulayalım istiyorum.

Kısaca,
Elon Musk’ın Neuralink, SpaceX ve Tesla projeleri, insanlığın zihnine, uzaya ve doğaya hükmetme arzusunun görkemli ama bir o kadar da kaygı verici yansımalarıdır.

Neuralink, beyin-bilgisayar arayüzleriyle felçlilere umut vaat ederken, zihinsel mahremiyetin ihlali, özgür iradenin manipülasyonu ve insan kimliğinin erozyona uğraması gibi distopik riskler barındırıyor; üstelik bu teknoloji, insan zihnini dönüştürme vaadiyle hayvanlar üzerinde test edilerek başlayan yolculuğun etik sınırlarını da zorluyor.

SpaceX, Mars’ı kolonileştirme hayaliyle insanlığı çok gezegenli bir tür yapmayı hedefliyor; zira Musk, Dünya’nın iklim felaketleri veya asteroid çarpışmalarıyla yaşanmaz hale gelebileceğine inanıyor; ancak bu vizyon, uzayda yaşamın teknik ve biyolojik zorlukları, yüksek maliyetler ve etik belirsizliklerle gölgeleniyor.

Tesla ise elektrikli araçlar ve otonom sürüşle çevresel sürdürülebilirlik peşinde koşarken, batarya üretiminin doğaya zararları ve otonom sistemlerin güvenilirlik tartışmalarıyla yüzleşiyor. Bu üçlü, Musk’ın insanlığın geleceğini yeniden şekillendirme tutkusunu temsil ederken, her biri Pandora’nın Kutusu’ndan fırlayan umut ve tehlikelerle dolu.

İlk bölümde, Neuralink’in Truva Atı olup olmadığını irdelerken, SpaceX ve Tesla’nın vaatleri ve tehlikelerini ise yazı dizimizin devamında ele alacağız.

Yaşadığımız DijiÇağ’la ilgili "Kodlanan Gelecek¹" başlığıyla yazdık çizdik ama gelinen son gelişmeler hem düşündürücü hem de ürkütücü olabilir endişesi de yok değil...

İşte,
İnternette bir haber:

“Elon Musk’ın beyin çipi girişimi Neuralink’in yönetiminden gelen açıklamaya göre; insanların kafatasına yerleştirilecek beyin-bilgisayar arayüzü implantı için bekleyen yaklaşık 10 bin kişi bulunuyor.”

Bu cümle, bir yanda umudu, diğer yanda insanlığın yönünü değiştirebilecek bir tehlikeyi işaret ediyor ki,  Neuralink, tıbbi bir mucize mi sunuyor, yoksa bizi özgür irademizi, kimliğimizi ve insanlığımızı sorgulayacağımız bir uçuruma mı sürüklüyor?

Değerli Okurlar,
“Jenerik Cennet” vaatleriyle gözlerimiz boyanabilir, ama “Film Cehennem”e dönüşmesin diye, insanlığın, kendi kaderi üzerinde oynadığı bu büyük kumarda neyi seçeceğinin çok önemli olduğunu düşünerek, bir taraftan teknolojinin reddedilemez umut kapısını aralarken, diğer taraftan karanlık dehlizlere inebilecek risklerini de bilmeliyiz.

Elon Musk’ın Neuralink projesinin de,  insanlık tarihinin en cesur ve tartışmalı adımlarından biri olduğunu, başlangıçta felçliler, körler ve nörolojik rahatsızlıkları olanlar için beyin-bilgisayar arayüzleri (BCI) geliştirme hedefiyle yola çıktığını ama bu tıbbi kahramanlık hikayesinin zamanla çok daha büyük ama tehlikeli bir vizyona dönüşebileceği kuşkusuzdur.

İnsan bilincini yapay zekâyla birleştirerek, “Homo sapiens”i “Homo superior”a yani, modern, evrimleşmiş, akıl ve dil yeteneğiyle öne çıkan bir insanın; bilimkurguyla daha üstün yeteneklere sahip kılacak varsayımsal bir sonraki aşamaya sanki makineleşen insana dönüştürülmesi sözkonusudur ki,
bu, bir hayatta kalma stratejisi mi, yoksa süper-insan yaratma hayali midir?

Musk’a göre, yapay zekâ (AI): insanlığı birkaç yıl içinde “gereksiz” kılabilecek bir varoluşsal bir tehditmiş ve çözüm olarak önerdiği şey ise, insan beynine bir “dijital katman”,  bir çip ekleyerek yapay zeka AI ile simbiyotik bir birleşme sağlamak. Kısaca, farklı türlerin veya organizmaların bir arada yaşaması durumu...

Neuralink, böylece sadece bir tıbbi cihaz olmaktan çıkıyor ve insan evriminin aracı haline geliyor. Ama bu vizyon, tıbbi umutlarla mı sınırlı kalacaktır yoksa "insanlığın özünü yeniden tanımlayacak" bir “Truva Atı” mı? olacaktır.

Soru da sorun da bu olsa gerek diye düşünüyorum ve
irdelemek de yarar var diyorum.

Değerli Okurlar,
Neuralink’in kısa vadeli hedefi, insan zihnini yeniden özgür kılmak olabilir ve yaklaşık 10 bin kişilik bekleme listesi de bu teknolojinin çaresizlik içindeki insanların umutları için somut bir gösterge de olabilir.Buna bir itiraz düşünülemez elbette, zira 
bu meyanda atılan somut adımları görüyoruz.

Mesela,
Düşünceyle cihaz kontrolünde, 2024’te felçli Noland Arbaugh, Neuralink çipiyle bilgisayar faresini hareket ettirmiş, satranç oynamış ki,  Stephen Hawking’in “daha hızlı yazabilme” hayalini bile aşan bir devrim gibi yorumlanmakta...

Blindsight Projesinde ise kör bireylerde görme yetisini, görsel kortekse doğrudan bağlantıyla geri kazandırmak hedefi var...

Omurilik yaralanmalarında yürüme yetisini geri getirmek, epilepsi, şizofreni gibi nörolojik bozuklukları kontrol etmek, hafıza kaybını onarmak gibi gelişmeler de dikkate alınırsa milyonlar için gerçekten bir umut ışığı olduğu açıktır.

Düşünün, bir ALS hastasının düşünceyle sevdiklerine mesaj yazması, felçli birinin robotik kolu kontrol etmesi, insanlık onurunu yücelten, görülmemiş bir başarıdır...

Ama,
Birçok uzman, “böylesi bir tedavi potansiyelini durdurmak etik dışıdır” dese de, teknolojinin en masum ve en acı yüzü yok mu? Tarih bize şunu öğretmiştir: Büyük teknolojik devrimler, genellikle en insani ihtiyaçları karşılayarak toplumsal kabul kazanır, tıpkı bilgiye erişim özgürlüğüyle gelen ama bugün veri mahremiyeti ve dijital gözetim sorunlarının da merkezi olan internet gibi...

Bu nedenle soralım;

Mesela,
Neuralink’in tıbbi mucizeleri, insan-makine birleşmesi gibi radikal bir dönüşümün “Truva Atı” olabilir mi?

Her ne kadar Elon Musk, Neuralink’in asıl amacı “insan bilincini AI ile birleştirmek”... Yapay zekânın insanlığı “gereksiz” kılmasını engellemek için beyne bir “neural lace” (beyin ağı), implant ya da çip eklemeliyiz dese ve onun vizyonu olsa da kapsamı çok geniş ve riskli değil midir?

Yani, düşüncelerin doğrudan iletimi, evrensel bir dil yaratma olasılığı ve beyine bilgi yükleme ki, İnsanlığın “Homo superior”a evrilmesi! Ne ola ki?

Ayrıca,
Bu, Musk’ın diğer projeleriyle de bağlantılı. Mesela Mars kolonisi için üstün beyinler gerekli, Tesla için insan-makine refleks entegrasyonu, X için kolektif bilinç alanı vs. Dikkat!

Artık,
Eleştirmenler de, tıbbi hedeflerin sadece bir “cover story” yani bahane, hikaye olduğunu, asıl amacın AI ile simbiyoz yoluyla yeni bir tür yaratmak "Homo Superior" olduğunu savunuyor. Kısaca bu vizyon büyük riskleri de barındırıyor diyorlar:

-Gizlilik Riski: Beyin verileri kimde toplanacak? Hacklenirse ne olur? Neuralink “veri bireyde kalacak” dese de, dev bir zihin veritabanı oluşması kaçınılmaz değil midir?

-Eşitsizlik Riski: Çipi ilk zenginler alacak, “süper beyinli elitler” ile “normal insanlar” arasında bir uçurum yaratacağı da muhakkak. Zira, bu, plütokratik transhümanizm yani teknolojiyi kontrol eden azınlığın, insanlığın geri kalanı üzerinde bilişsel egemenlik kurması demektir.

-Kontrol Riski: AI ile simbiyoz, düşüncelerin manipülasyonunu mümkün kılabilir. İnsan, kendi iç dünyasında bile özgür olamayabilir. “Black Mirror” senaryoları, distopya olmaktan çıkıp gerçeklik haline gelebilir. Yani, insan hayatı ve toplum üzerinde karanlık, baskıcı kurgusal bir dünyada yaşam sürmek...

Neuralink’in hedefinde “jenerik" cennet gibi olanda var ama karanlık bir “film" e yani cehenneme de dönüşebilir korkular da yok değil:

-“Ben Yokum Demektir”: Özgür iradenin işgali mi?

Bir hacker, şirket ya da devlet, “düşünceyle cihaz kontrolü”nün ötesine geçip düşünceleri ve duyguları manipüle ederse, “ben” kavramı sona ermez mi?

Descartes’ın “Düşünüyorum, öyleyse varım” ilkesi, modern kimliğin temeli, ama düşüncelerimiz hacklenebilir, “güncellenebilir” hale gelirse, bu temel çökecektir.

Felsefedeki “beyin bir kazanda” deneyi, artık bir çip üzerinde gerçek olabilir. Sevgilerimiz, inançlarımız, kararlarımız dışarıdan kontrol edilirse, geriye sadece biyolojik bir kabuk kalır. Bu, fiziksel ölümden daha korkunç bir “dijital ölüm” ya da “irade ölümü” demektir.

-“Benden Binlercesi Yaratıldı”: Benzersizliğin ve kimliğin sonu mu?

Bilincin kopyalanması, insanı bir “ürün”e, bir mal'a dönüştürür. Mesela, Mona Lisa’nın binlerce kopyası yapılırsa orijinalin anlamı kalmaz. Aynı şey insan için geçerlidir.

Kimlik krizi olabilir. Acaba hanginiz “orijinal”? Bir sevdiğinizin bilincini kopyalayıp başka bir bedene ya da sunucuya yüklediğinizde, onunla bağınızın anlamı kalır mı?

Bir Einstein, bir Mozart ya da iyi kalpli bir insanın binlerce kopyası varsa, “benzersizlik” ve “değer” kavramları aşınır. Bu, bireysel psikolojiyi çökertip, toplumsal kimlik ve ahlak anlayışını da temelden sarsar.

-“Nice Katilden Yolda Yürüyemez Hale Gelmek mi?”

Tarih gösteriyor ki hiçbir teknoloji tarafsız kalamıyor. Beyin kopyalama veya kontrol teknolojisi, kötülüğü endüstriyel ölçeğe taşıyabilir.

"Kötü Niyetli Kopyalar", yani tarihin en acımasız suçlularının zihinsel kopyaları, siber suçları ya da fiziksel saldırıları  koordine edebilir. Mesela, terör örgütleri, sadık militanlarını “kopyalayarak” ordular oluşturabilir, güvenlik ve toplum kavramlarını yıkabilirler...

Artık, karşınızdaki kişinin gerçek mi, yoksa manipüle edilmiş bir “kukla” mı olduğunu bilemediğiniz bir dünyada, “paranoya” hâkim olur, toplum diye bir şey kalmaz, sosyal güvenlik de çöker.


Değerli Okurlar,
Musk’ın “insanlığı kurtarma” söylemi derin bir çelişki barındırıyor diye düşünüyorum. Yani, "Sorunu Yarat, Çözümü Sat" gibi...Ya da zehir var panzehir var!

Yani,
Süper yapay zekâyı (AGI) kendi şirketi xAI üzerinden geliştiren, bu tehdide karşı tek kurtuluşun da Neuralink ile insan-AI birleşimi olduğunu söyleyen Musk, “Ben bir canavar yarattım, ama sadece benim silahımla kurtulabilirsiniz” diyor....

Bak, bak, bak!
"Evet, ben bunu yaptım ama bir sor, neden yaptım?" repliğini hatırladınız mı?

Gerçekten, özgür bir seçimden çok, dayatılmış bir “kurtuluş” senaryosu gibi ve tam bir teknolojik determinizm tuzağı diye düşünüyorum.

Zira, teknolojik plütokrasi dediğimiz, teknolojiyi kontrol eden bir azınlık var. Eğer, “süper zeki” elitler ile “normal” insanlar arasında türler arası bir uçurum yaratılırsa:
İnsanlık, “üst zihinli elitler” ve “dijital köleler” olarak ikiye ayrılabilir ve bu inanın Pandora’nın Kutusu olur. Belki, o kutunun kapağını kapatamayız, ama içindekileri kontrol altına alabiliriz.

Be nedenle, teknolojinin insanlığın hizmetkârı olması için neler yapılabilir?

-Öncelik, eğer tıbbi mucizelere odaklanmak ise teknolojinin gelişimini, tıbbi amaçlarla sınırlandırmak gerekir. Felçlilerin hareket etmesi, körlerin görmesi gibi hedefler, insan onurunu da yüceltir.

-Dijital insan hakları ki, Anayasal düzeyde sağlanmalıdır. Nasıl mı?

Bilişsel Özgürlük: Düşünceleriniz size aittir.
Zihinsel Mahremiyet: Beyin verileriniz izinsiz okunamaz, kaydedilemez, paylaşılamaz.
Zihinsel Bütünlük: Bilincinize dışarıdan müdahale edilemez.

-Mutlak şeffaflık ve bağımsız denetim gereklidir.
Neuralink ve benzeri şirketler, hayvan ve insan deneylerini bağımsız bilim kurullarıyla şeffafça paylaşmalı, zira bu, toplumsal bir sorumluluktur.

-Kendini imha eden çip yaratılabilir mi?
Bu, adeta "Dijital Özgürlük Sigortası" olsun, ne dersiniz?

Bireyin zihinsel egemenliğini koruyan yaratıcı bir çözüm ki, “Kırmızı düğme” olarak da tasarlanabilir:
Mesela, yazılımsal bir korumada, o çip, sadece sahibinin biyometrik imzasıyla çalışsın. Ya da
"Güvenlik Anahtarı" gibi, kullanıcının belirli bir düşünceyle sistemi kapatabilir olması gibi...
Hatta,
"Fiziksel İmha Modülü" yani, ölüm veya yetkisiz erişimde çipin kendini imha edebilmesi...

Bunlar, “Beyin Bütünlüğünü Koruyan Sigorta” olur, ancak kötüye kullanım riski elbette var. Mesela, otoriter rejimlerin çipleri uzaktan devre dışı bırakması söz konusu olabilir ki, önlenmelidir.

Bu fikir yani gerekirse kendini imha çipi, teknolojiyi insanlığın efendisi değil, hizmetkârı yapmanın son çaresi de olabilir.

Değerli Okurlar,
Neuralink ve diğerlerini, insanlığın en büyük kumarı gibi düşünün. Nükleer silahlar dıştan tehdit ediyor ama bu teknoloji, zihnimizi içeriden işgal edebilir. O halde temel sorular şunlar olmalı:

İnsan olmak ne demektir?
Özgürlük, bedensel bir eylem mi, yoksa zihinsel bir sığınak mı?
Gelişim uğruna, bizi biz yapan şeylerden vazgeçmeye değer mi?
Üstelik bizim yarattıklarımızın eliyle!...
Ve,
Bu teknoloji, kimi güçlendirecek, kimin oyuncağı olacak?

Cevap, biliyoruz ki kolektif irademizde, eğer bu süreci teknoloji devlerinin insafına bırakırsak, insanlık “veri kölesi”ne dönüşebilir.

Ama sorgulayan, etik kaygıları olan, özgürlük bilinciyle hareket eden bireyler sürece katılırsa, teknolojiyi insanlığın ortak iyiliği için yönetebiliriz. Bu, varoluşsal bir zorunluluk. İnsanlık, bu dijital çağda dikkatli olmalı. Umut ve kaygı iç içe; ama bilinçli bir çabayla, “adam gibi adamlar”ın kazanmasını sağlayabiliriz.

Son olarak,
Canlılar aleminde, konuya farklı bir bakış ve ruhla daha bakalım ve düşünüp sorgulayalım...

Biliyorsunuz, halen, hayvana çip takılmasını engelleyen bir yasa yok; hatta Neuralink’in tüm insanlı deneyleri, önce hayvanlar domuzlar, maymunlar vb  üzerinde yapılan testlere dayanıyor.

Peki,
Testlerin ötesinde, Neuralink teknolojisinin doğrudan hayvanlar üzerinde kullanılması halinde neler olabilir ve insanlık için açtığı o kapıdan çok daha farklı ama potansiyel olarak daha karanlık bir kapıyı aralar mı?

İnsana takıldığında "rıza" ve "özgür irade" gibi bazı kavramları tartışabiliriz ama hayvana takıldığında!..

Eğer "iyi niyetli" kullanılırsa, gerçekten hayvanlarla ilişkimizde de bir devrim yaratabilir:

Mesela, hayvanların ne hissettiğini, ne düşündüğünü anlayabiliriz: Bir köpeğin acısını, bir atın korkusunu da doğrudan veri olarak görebiliriz.

Belki veterinerlikte, hayvan eğitiminde ve hayvan hakları mücadelesinde de çığır açar ve "Hayvanım neden hasta?" sorusunun cevabını da doğrudan alabiliriz, nesli tükenmekte olan hayvanlara takılacak çiplerle, onların göç yollarını, avlanma alışkanlıklarını, stres seviyelerini ve sağlık durumlarını dahi anlık olarak takip edebilir, kaçak avcılar yaklaştığında veya bir salgın başladığında anında haberdar olabiliriz...

Hatta, felaketler nedeniyle, arama-kurtarma köpekleri, enkaz altında buldukları kişinin durumunu, mesela nefes alıyor mu, kanaması var mı vb. anında bildirebilir.

Kısaca, insanlığın diğer canlılarla daha empatik ve sorumlu bir ilişki kurmasını sağlayabilir.

Ancak,
Madalyonun diğer yüzü karanlık olabilir mi?

Neuralink’in insan deneyleri öncesinde yüzlerce hayvan üzerinde, maymunlar, domuzlar vb çalıştığını söylemiştik.

Peki, bu teknoloji, "tedavi" amacını aşıp, bir hayvanın zihninin sessizce işgal edilmesi için kullanılırsa?

İşte o zaman o film cehennem olur ve hassas canlılar üzerinde sahnelenmeye başlar.

Bir an için insanlık onurunu, etik veya merhamet gibi kavramları da unutun ve böyle bir teknolojiyle bir hayvanın zihnini ele geçirdiğinizi düşünün, neler yapardınız?

Mesela,
Sessiz suç ortakları ve canlı bombalar yaratabilirsiniz:
Kedi ve köpek casuslar komşunun evine, ofisine girebilir, görüntü ve sesler o çip sayesinde canlı olay yayınlanabilir. En gizli konuşmalar, en korunaklı tesisler bu "zararsız" ajanlarla gözlenebilir.

Kontrol edilebilir bir arı sürüsü alerjisi olan bir hedefe yönlendirilebilir ve ollası ölüm dahi "doğal bir arı sokması" gibi gözükebilir.

Göçmen kuş sürüleriyle terör de estirilebilir. Binlerce kuştan oluşan bir sürü yönlendirilerek uçak motorlarına vs. sürülebilir, kitlesel felaketler artabilir.

Biraz daha geniş tutalım mı?

Biyolojik silah taşıyıcıları, mesela "Sıçan Orduları"... Zihinleri kontrol altına alınmış bu sıçanlar, taşıdıkları virüsleri belirli altyapıların, su kaynakları, havalandırma sistemleri gibi kritik noktalarına bırakması halinde "kasti" olarak hareket edildiğini kim anlayabilir?

Kontrollü bir kuş veya böcek sürüsünün, tarım arazilerini sistematik olarak talan edebilir olması, gıda güvenliğini çökertmez mi?

Belirli bir yırtıcı türünün, mesela kurtların avlanma içgüdüsü manipüle edilerek, koruma altındaki bir türün diyelim ki dağ keçilerinin yok olması sağlanamaz mı? Bu, ekosistemin çöküşünü tetiklemez mi?

Bu arada, psikolojik bir toplumsal korku da yaratılabilir. Mesela, sokak köpekleri saldırganlaştırılarak insanlara saldırtılabilir ve toplumda kontrol edilemeyen bir korku ve paranoya ortaya çıkar vs...

Sonuç mu?

Bunları birer varsayım gibi, hayal gibi de görebilirsiniz. "Hayal aleminde fazla mesai!" olarak da algılayabilirsiniz. Ama unutmayın ki, "Tüfek icad oldu, mertlik bozuldu..." der Köroğlu...

Eğer bir hayvanın zihnine hükmedildiğinde dahi, yaşanabilecekleri görünce, sıradaki adım ne ola! demek gerekmez mi?

Sadece hayvanlar için değil, insanlık için de bir alarm zili çalınması ütopik mi geliyor... Oysa düşünelim derim, zira kötülüğün bu denli "organik" ve görünmez bir hale geldiği bir dünyada, güvenlik ve etik tanımımızı da temelden ve yeniden yazmak zorundayız

Elon Musk’ın projesinde bir hayvanın sessiz çığlığını kimse duymaz...Zihinlerini anlama ve empati kurma hayali demek onları köleleştirmek,silahlaştırmak oluyorsa bir ses vermek gerekmiyor mu?

*

Burak Tokcan²’ın dizeleri, Neuralink’in “jenerik cennet” vaadiyle insanlığın yitip giden özü arasındaki çelişkiyi adeta bir ayna gibi yansıtıyor:

“Kim taradı / dağılmış saçlarını dünyanın / büyüdü usulca / özleyişin gölgesi.”

Teknoloji, kaotik dünyayı toparlamaya çalışırken, özgürlüğün, kimliğin ve insanlığın özlemi sessizce büyüyor. Neuralink’in Truva Atı, tıbbi umutlarla saçları tarar gibi görünse de, hacklenmiş düşünceler, manipüle edilmiş duygular ve hayvanlar üzerinde kurgulanan karanlık senaryolarla o gölgeyi derinleştiriyor.

Değerli Okurlar,
Teknolojik vaat içeren projeler adeta Pandora’nın Kutusu gibi. İnsanlar için, hayvanlar için, doğa için kısaca yaşanabilir bir dünya için içindekileri de kontrol edebilmeliyiz. İnsanlığın umudunun karanlığa sürüklenmesine vicdanlarımız asla evet dememelidir.
Karar verme sırası sizde...
Neuralink ve benzeri projelerin yaratabileceği hayati problemler nedeniyle, onların "Çipinin ipini pazara çıkarmak..." istemiyor musun?
Ya "he!" ya da "ı ıh!" demeniz kâfi...

*

"Büyük devletler kuran ecdadımız, büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur." Mustafa Kemal Atatürk

 

Suat UMUTLU
16 Ekim 2025


Not: Dijital bağımlılığımız zaten bir çip gibi değil mi? Günün her anında elimizden düşmeyen akıllı telefonlar, duygularımızı, düşüncelerimizi, sevinçlerimizi ve acılarımızı birer veri yığınına dönüştürmüyor mu? Neuralink’in kafatasımıza takacağı yeni bir çip, bu görünmez esaretin yalnızca daha somut bir hali olabilir. Çip takılsa da takılmasa da, asıl soru şu: Zihnimiz kimin elinde?

 

Dipnotlar:
¹ Suat UMUTLU
https://adanaulus.com/kose-yazilari/kodlanan_gelecek_insan_mi_esaret_mi_-163476.html
https://adanaulus.com/kose-yazilari/kodlanan_gelecek_2_palantir_goren_tas_mi_gozeten_pranga_mi-163485.html
https://adanaulus.com/kose-yazilari/kodlanan_gelecek_3_kodlayan_el-163495.html
https://adanaulus.com/kose-yazilari/kodlanacak_gelecek_4_sen_sen_misin-163504.html
https://adanaulus.com/kose-yazilari/kodlanan_gelecek_5_dijiguc_dijiinsan-163519.html
https://adanaulus.com/kose-yazilari/kodlanan_gelecek_6_dijihayatin_ayak_izleri-163533.html
https://adanaulus.com/kose-yazilari/kodlanan_gelecek_7_dijihayatta_etik_kodlar-163556.html

² Burak Tokcan (1979), yalın ama derin bir üslupla çağdaş Türk şiirinde iz bırakan bir şairdir. Sesim Kan Kaybediyor (2008) ve Kırılgan Yüzler Albümü (2021) sonrası, Renksiz Aşklar Coğrafyası (Pikaresk Yayınevi, 1. Basım, Temmuz 2025) ile hüzün, kayıp ve insanlığın kırılganlığını “Eskizler, Kesikler, Sorular” üçlemesiyle işler.

Yazıda alıntılanan şiir, bu kitabın melankolik sorgulamalarından biridir:

"bir yer olmalı/yiten günlerin biriktiği/ipe astığı acıyı/
topluyor anne/elbet vardır/saydam bir ırmağa/
benzeten seni/uzaksan sevince/diyorlar ki/izinden git kelebeklerin/pullar yapıştır/güneşli mevsimlere/
ve gönder/hiç görmediğin şehirlere/kim taradı/
dağılmış saçlarını dünyanın/büyüdü usulca/
özleyişin gölgesi/eski bir kapı ardında/gülümsüyor/
gençlik resmi babanın/vardır/sevdiğini bilmeden/
yaşayan biri"


SUAT UMUTLU

16.10.2025 18:20:00

YAZARLAR


ADANA SANAYİ KAMPÜSÜ’NDE İSTİHDAM

KOZAN, FEKE, SAİMBEYLİ VE TUFANBEYLİ’DEKİ MUHTARLAR LA BULUŞTU                        

CHP’DE ADANA İL SEÇİM 18 EKİM’DE

CHP ADANA İL VE İLÇE BAŞKANLARINDAN ADALET ÇAĞRISI

İHA MUHABİRLERİ SEBAHATTİN YUM VE ERCAN TUNÇ SERBEST BIRAKILMALIDIR

“733 MİLYON İNSAN AÇLIKLA MÜCADELE EDİYOR”

Nazım ALPMAN Yazdı/ TÜRKİYE’DE ‘TÜRK BARIŞI’ MÜMKÜN MÜ?

İbrahim ORTAŞ Yazdı/ GIDAYA ERİŞİM SORUNU VE KÜRESEL YOKSULLUK GERÇEĞİ

AKRAN ZORBALIĞI ARTIYOR: ÇOCUKLARIMIZIN DUYGUSAL GÜVENLİĞİ TEHLİKEDE

“SİNEMANIN KALBİ ANTALYA’DA ATACAK”

“KADIN ÇİFTÇİLERİMİZ KIRSALIN UMUDU, TARIMIN GÜVENCESİDİR”

“TARIM VE GIDA ÇOK ULUSLU ŞİRKETLERİN KONTROLÜNDE”

İSMET ATLI GÜREŞ ŞÖLENİ BAŞLIYOR

TGC: GAZETECİ HAKAN TOSUN CİNAYETİ ÜZERİNDEKİ SIR PERDESİ KALDIRILMALIDIR

BAŞ AĞRISINI TETİKLEYEN 7 ÖNEMLİ NEDEN! 

SÜRÜCÜ BELDE DEĞİŞİKLİĞİNDE SON GÜN 31 EKİM

YASADIŞI BAHİS VE KUMAR OPERASYONU