ON KASIM GELİYOR

Atatürk’ü her zaman olduğu gibi ama her zamankinden daha bilinçli olarak anmalı, anlamalı, anlatmalıyız. Bu mirasını bıraktığı gençlik olarak hepimizin görevi.

12 Ekim 1922. Rauf Orbay Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy’u, Refet Bele’nin Dikmen’deki bağ evinde bir akşam yemeğine çağırdı. Bir iki nezaket sözünden sonra esas konuya geçti. “Kemal Meclis senden korkuyor.”   Mustafa Kemal amacın akşam yemeği olmadığını anlamıştı. “Neyimden korkuyorlar,” diye sordu. “Cumhuriyeti kurmandan; hatta hilafeti kaldırmandan,” dedi. Orbay. (Detay, “Nutuktaki Atatürk-İfral Turgut)  

Mustafa Kemal, en yakın üç arkadaşın Cumhuriyet ve hilafet konularındaki fikrini sordu. Üçünün adına Orbay cevap verdi: “Bu ülkeyi sen kurtardın; biz de sana yardım ettik. Ben saltanat makamına ve hilafete vicdan ve duygu bakımından bağlıyım. Boğazımdan padişahın ekmeği geçti. Padişaha bağlı kalmak borcumdur. Halifeye bağlılık ise terbiyem gereğidir. Padişahlık ve halifelik ulvi makamlardır. Bizi çok aşar. Artık emaneti sahibine teslim etmeliyiz,” dedi, 

Refet Paşa, konuşmayı onayladı, Ali Fuat Paşa ise,  “Ben Moskova’dan yeni geldim. Kamuoyunun genel düşüncesini incelemeye zaman bulamadım,” diye kaçamak bir cevap verdi. Oysa, İstiklal Savaşı’nın başlangıcında, Vahdettin hem Mustafa Kemal’in, hem de bu üçünün idam fermanını onaylamış, isyanlar çıkartmış, İngilizlerle işbirliği yapmıştı. Mustafa Kemal, bu meclisten Padişah aleyhine bir karar çıkmayacağını anlamıştı. Bir kağıt istedi. Çiftlik evinde kağıt bulamadılar, o da sigara paketinin arkasına bir şeyler yazarak, Fuat Paşa’ya verdi ve “Yarın çıkıp Mecliste bunu söylersem olur mu,” diye sordu. Üçü de rahatlamıştı. Paketin arkasında, “Padişah hakkında kararı, zamanı gelince millet verecektir,” yazıyordu.” Dikmen tepelerindeki kriz bitmişti. 

Meclis zannedildiği gibi rafine değildi. Padişahlık ve halifeliği korumak isteyen gericiler, kendini aydın zanneden ama   yaşadığı şartları bile anlamayan idraksiz bir grup, hatta  Mustafa Kemal’in padişah ve halife olmasını isteyenler bile vardı. Kısaca İstiklal Savaşı’ndaki hedef birliği dağılmış, yol ayrımına gelinmişti. Saltanatı koruyup güçlendirme amacında olan insanlar ortaya çıkmaya başlamıştı. Meclis’te, “Yunanlardan kurtulduk, bakalım Mustafa Kemal’den nasıl kurtulacağız,” diyebilen aymaz milletvekilleri bile vardı.

Fakat, kararını da çoktan vermişti. Elinde İngiltere’nin Vahdettin’e gönderdiği bir yazı vardı. Lozan’a bir heyet göndermesini ve bunu Ankara’ya bildirmesini istiyorlardı. İngiltere, Savaşta işbirliği yaptığı Vahdettin’i, Türkiye’nin meşru temsilcisi sayıyordu. Demek ki, artık saltanatın kaldırılmasının zamanı gelmişti. 

30 Ekim 1922’de, Meclis başkanlığına, Mustafa Kemal’in de imzasının bulunduğu 80 imzalı bir önerge verildi. Önergede: “Osmanlı İmparatorluğu’nun artık yıkıldığı, yeni bir Türk devletinin doğduğu, anayasal düzen ile egemenlik haklarının millete ait olduğu,” belirtiliyordu. Mustafa Kemal kalktı, yönetim sistemleriyle din arasındaki ilişkileri bilimsel olarak açıklayan, detaylı bir konuşma yaptı. Milletvekilleri arasında, uzun tartışmalar oluyordu. Paşa, tartışmaları uzun süre komisyon odasının köşesinden izledi. 

Zamanı gelmişti. Söz aldı, önündeki sıranın üzerine çıktı ve herkesin gözünün için baka baka, “Hâkimiyet ve saltanat, hiç kimse tarafından hiç kimseye, görüşmeyle, tartışmayla verilemez. Hakimiyet ve saltanat; kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları, Türk milletinin hâkimiyet ve saltanatına zorla el koymuşlar; bu zorbalığı, altı yüzyıl sürdürmüşlerdir. Şimdi de Türk milleti bu saldırganlara artık yeter diyerek ve bunlara karşı ayaklanarak hâkimiyet ve saltanatını, fiili olarak eline almış bulunuyor. Meclis ve herkes sorunu tabii bulursa, sanırım iyi olacaktır. Aksi durumda, yine hakikat, usulüne uygun olarak gerçekleşecek; ancak, belki birtakım kafalar kesilecektir.” 

Yasa tasarısı, oybirliğiyle kabul edildi. Meclis, 623 yıllık Osmanlı saltanatına son vermişti. Mustafa Kemal, henüz 41 yaşındaydı. 

17 Kasım 1922. Dolmabahçe açıklarında, İngiliz Ordusu’nun Malaya zırhlısı bekliyordu. Vahdettin, zırhlıya adım attığı an, gemide selamlama topları ateşlendi. Padişah, geminin arka direğinde dalgalanan İngiliz bayrağını selamladı. Osmanlı devletinin 36’ncı Padişahı ve 115’inci İslam halifesi Sultan Mehmet Vahdettin, bir düşman gemisiyle ülkeden kaçıyordu. 

Atatürk, milletin kaderini saraylardan alıp halkın iradesine teslim etmişti. 

  • ÜLKENİN SAHİBİ SARAYLAR, SULTANLAR DEĞİL MİLLETİN KENDİSİYDİ.

İfral TURGUT

7.11.2025 22:03:00

YAZARLAR


1 KİTAP 3 İMZA!

HER 10 ÇOCUKTAN 7’SİNDE GÖRÜLÜYOR!

MHP İLÇELERDE ESNAF ZİYARETİNDE

DİJİTAL MAMOGRAFİ CİHAZI BAĞIŞLADI

SARIÇAM’DA EL SANATLARI KURSU

KÖŞGER’İN YÜREĞİRLİLERLE BULUŞMASI

Doç.Dr. Ergül HALİSÇELİK Yazdı/ Türkiye'nin Sosyo-Ekonomik haritası yeniden çiziliyor. Adana yükselişte

ANADOLU SİGORTA, ANADOLU BULUŞMALARI ADANA’DA

ORGAN BAĞIŞINDA AVRUPA’NIN GERİSİNDEYİZ

YUMURTALIK’TA ULUSLARARASI ÇUKUROVA TARIM VE TURİZM KONGRESİ

PROJE HAZIRLADILAR ROMANYA’YA GİTTİLER

AKRAN ZORBALIĞI SESSİZ BİR TEHDİTTİR

HAREKETSİZLİK ARTRİTİ KÖRÜKLÜYOR!

ADANA ANADOLU LİSESİ 50 YAŞINDA

OTOBÜS ŞOFÖRÜ İBRAHİM CİNCİK’TEN ÖRNEK DAVRANIŞ

“ADANA SU ÜRÜNLERİNDE ÖRNEK MERKEZ OLACAK”

2.5 KİLO PAMUK İLE 1 LİTRE MAZOT ALINIYOR