ORTA DOĞU’NUN BİTMEYEN ÇİLESİ: Şİİ-SÜNNİ ÇATIŞMASI

Çok zor ama başarmamız gerekiyor. Zorluğu; bu coğrafyada inanç ve iktidar birdir. Bu coğrafyada “Tanrının hakkı Tanrıya, Sezar’ın hakkı Sezar’a” ayrımı yapılmaz, yapılamaz.

MS 610. Hz. Muhammedin peygamberliğini ilan edişi.

MS 622. Mekke’de tutunamayan Müslümanların Medine’ye göçü (hicreti).

MS 632-656. Hz. Muhammedin ölümünün ardından yerine aşireti, klanı güçlü olan seçilir. Görev yapan dört halifeden üç tanesi (Ömer, Osman, Ali) öldürülür.

Ali’nin halifeliği sırasında iktidar mücadelesi zirveye ulaşır ve oluk oluk kan akmaya başlar. Muaviye-Ali-Ayşe arasında Sıffin Savaşı ve Cemel Vakası denilen kanlı iç hesaplaşmalar yaşanır. Seksen üç bin kişinin ölümü sonrası Müslüman dünyası şoka girer.

Sonra Emeviler iktidara yerleşir ve Muaviye’nin halifeliğine herkes biat eder. Bu vahşetlerden ürken ulema, iktidar boşluğunun toplumu kaosa ve anarşiye sürüklediğini görerek bugün de geçerli olan Devle Kuralını kabul eder.

"İktidarı ele geçiren ve elinde tutmayı başaran bireyler veya hanedanlar; Tanrı’nın lütfuna erişmiş, dolayısıyla ahlaki olarak desteklenmeye layık kişilerdir. Zalimce davransa bile onların yönetimine yine de katlanılmalıdır." (İsterse hırsız, katil olsun)

Sonuç olarak; bu coğrafyada bin dört yüz küsür yıldır yaşanan, güç ve iktidar mücadelesidir, başka bir şey değil. Din ve mezhep farklılıkları bu mücadelenin kılıfıdır, bahanesidir.

Neymiş, Ali, peygamberin en yakınındaki kişiymiş, kan bağı varmış, halifeliği elinden alınarak ona haksızlık yapılmış. Eee, başka ne bekliyordun, demek ki Düldül, Zülfikar vs. efsane imiş. Ömer ve Osman, hatta Muaviye daha güçlü oldukları için iktidarı ele geçirmişler.

Emeviler döneminde yaşanan sancılar normaldi. Çünkü, kuralsız bir dönemden kuralları konulmuş bir düzene, yani aşiret düzeninden devlet düzenine geçiliyordu. Ve İran geleneği olan monarşi (saltanatın babadan oğula geçmesi) benimsenir. Bu model, Selçuklular, Moğollar ve Osmanlılar tarafından da sürdürülür.

Halife Yezit zamanında Hüseyin, Kufelilerin kışkırtması ve teşvikiyle şansını denemek için onlara güvenip isyan eder. Ancak al gülüm, ver gülüm, çıkar ilişkileri vb. tezgâhlar çalışır. Korku da devreye girince, sonuçta Kufelilerin gönlü Hüseyin’den yana iken kılıçları Yezit’ten yana olur.

Ve kırılma noktası. Yezidin ordusu Kerbela’da, ailesi ve yakınlarıyla birlikte Hüseyin’i öldürür. Aslında sıradan bir olaydır ama sonradan köpürtülür. Ve olanlar olur, İslam dünyası sünni ve şii diye ikiye ayrılır ve herkes kendi yoluna gider artık.

Alın size, güçlü olanın, kılıcı keskin olanın haklı olduğunu gösteren başka örnekler.

Selçuklu Hakanlarından Tuğrul’un, kızını vermek istemeyen Halifeye mesajı: “…Bu imparatorluğu ve Bağdat’ı nasıl aldıysam, o kızı da alacağım…” Kızı alır, camilerde adına hutbe okunur.

Osmanlı-Safevi mücadelesi. Hani şu meşhur Yavuz Selim-Şah İsmail kavgası. Anadolu’da alevi temizliği yapılırken, İran’da da kılıç zoruyla Sünniler yok edilir.

Osmanlının ortadan kaldırdığı Yeniçeri Ocağı, miadını doldurmuş, işlevini yitirmiş bir askeri teşkilattır. Ancak bektaşidir. Hareketi meşrulaştırmak ve toplumu sakinleştirmek için aleviler hakkında mesnetsiz, haksız, insanlık dışı çamur atmalar bugün bile sürdürülüyor.

Ve geldik günümüze. On dört asır geçmiş, bölge halâ Sünni-Şii gerilimi altında. ABD ve İsrail bölgeyi hallaç pamuğu gibi atarken, bölgeyi yeniden dizayn ederken herkes birbirine düşman.

Türkiye, İran, Irak ve Suriye, dört komşu ve Müslüman ülke mezhep farklılıklarını bir yana bırakıp birlik olabilselerdi bugün ne Irak ne de Suriye parçalanırdı. Sırada kimler var? İyi bildiniz.

Sünni ve şiiler arasında ölesiye nefret var. Bu öyle bir nefret ki, sünni ulema “şiilerin katli vaciptir”, diyebiliyor. Arap prensleri İran’a karşı ABD ve İsrail’in yanında yer alıyorlar. İran, bölgede nüfuzunu arttırmak için inanç ya da mezhep ihracı işine giriyor, şimdi can derdinde.

HAMAS, İsrail’in kurduğu, Türkiye’nin de kolladığı, Şiilerden nefret eden radikal bir Sünni terör örgütü. Bu karanlık örgütün İsrail’e aklın almayacağı 7 Ekim saldırısı. Sonuç: İsrail, ABD nin desteğiyle komşumuz oldu. Bize mesajı: “Emevi camiinde namaz kılabilirsin ama Suriye’yi unut. Sormazlar mı, biz bu Suriye işine niye girdik? Bu dondurmayı niye yedik?

Bu kadim, bu lanet çatışmanın, bu çilenin son bulması için bu coğrafyada sekülerizm, yani laiklik fidanı filizlenip boy vermelidir. Bunu hayal ederken, biz asıl kendi fidanımıza sahip çıkıp gözümüz gibi bakmamız gerekiyor.

Çok zor ama başarmamız gerekiyor. Zorluğu; bu coğrafyada inanç ve iktidar birdir. Bu coğrafyada “Tanrının hakkı Tanrıya, Sezar’ın hakkı Sezar’a” ayrımı yapılmaz, yapılamaz.

Ve meşhur Karadeniz fıkrasının son cümlesi.

Babası Temel’e: “Oğlum, ananın çiş saatine uyduğumuz sürece, bu bizim başımıza gelen az bile”. Tamamını araştırın, mutlaka bulursunuz.

30 Nisan 2025.

Mahmut TEBERİK

m.teberik@gmail.com

 


Mahmut TEBERİK

17.05.2025 17:06:00

YAZARLAR


UZMANLARDAN MENENJİT UYARISI

OBEZİTENİN KADINLARDA YOL AÇTIĞI 8 SAĞLIK SORUNU

MESLEKTE 50 YILINI DOLDURAN ECZACILARA PLAKET

ÜNİVERSİTE HASTANE YÖNETİCİLERİ ADANA’DA

LÖSEV MUTLU ET PAKETLERİ ADANALI AİLELERE ULAŞTIRILDI

ÖZGENTÜRK ADANA’DA SON YOLCULUĞUNA UĞURLANDI

ALADAĞ’DA BAŞKANIN ÇARDAĞI

YÜREĞİR’E CAM ŞİŞE KUMBARASI

BAZI HAYATLAR VARDIR; BİR PERDEYE SIĞMAZ…

Düzgün COŞKUN Yazdı/ SEYHAN'IN SORUNLARI SEYHAN'I AŞIYOR AMA!

YÜREĞİR’DE ENGELSİZ KUTLAMA

Aydın SİHAY Yazdı/ KIRMIZI VELESPİT

ORHAN APAYDIN'DAN ALİ ÖZGENTÜRK’E DUYGULANDIRAN VEDA

HİPERTANSİYON YAŞINI ÖNE ÇEKEN  8 ÖNEMLİ NEDEN!

VALİ KÖŞGER BAŞKANLARLA , ŞAKİRPAŞA SEMT PAZARI’NDA

TÜRK SİNEMASI DÜNYA SAHNESİNDE

DÜNYADA BİR İLK