İfral TURGUT

Tarih: 11.11.2022 23:16

REŞİT GALİP

Facebook Twitter Linked-in






Rodos’ta doğdu. Ortaokul sonrası, kardeşiyle bir sandala binip Marmaris'e geldi. Liseyi İzmir'de okudu. Tıp fakültesine girdi. Öğrenciyken gönüllü olarak, I. Dünya Savaşı'na katıldı. Kafkas Cephesi dönüşü öğrenimini tamamlayarak, fakültede asistanlığa başladı.1923’te, Mersin’de hekimlik yapıyordu. Atatürk Mersin’e geldi. Geçti huzuruna ve dedi ki,  





-'Muhterem Gazi, sen yalnızca bu milletin bir kahramanı değilsin, sen bunlardan çok daha büyüksün. Sen bu milletin bir ferdisin. Senin birinci büyüklüğün, bu milletin bir ferdi olmakla iktifa ve iftihar etmekliğindir.'





Herkesin yüceltme yarışına girdiği günlerde Gazi'yi 'milletin bir ferdi' sayıyordu. Gazi’nin dikkatinden kaçmadı, 1925'te Meclis'e girdi.





Bir süre İstiklal Mahkemesi üyeliği yaptı. CHP İdare Heyeti'nde görev aldı. Türk Ocaklarında, Halkevlerinde çalıştı. Yine Atatürk'ün isteğiyle Serbest Fırka'ya girdi ve Çankaya sofralarının müdavimlerinden oldu. 





Bir sofrada Atatürk ile olan tartışmasını ve sonuçlarını herkes bilir. Ankara Radyosu'ndaki bir konuşmada, 'Devrimleri her yerde, herkese karşı savunacağız. Gerekirse babamıza ve çocuklarımıza karşı bile,' dedi ve birkaç gün sonra Atatürk kendisini Milli Eğitim Bakanı yaptı.      





Ne yazık ki, bakanlığı sadece 13 ay sürdü. Bu süre içinde üniversite reformunu başlattı. Öğretmenlere genel bütçeden maaş ödenmesini sağladı.





Deli gibi çalışıyor, ayarsız dili yüzünden, her gün işe cebinde istifa mektubuyla gidiyordu.   Gazi'ye 'Paşam', Gazi de ona 'Doktor' diye hitap ediyordu. Bir gün sofradan ayrılırken, Atatürk,





-'Seni eve ben bırakacağım,' dedi. Bıraktı da. Eve bırakınca o da saygıdan,





-'Ben de sizi uğurlayacağım, Paşam,' karşılığını verdi. Ama arabası yoku, o da Paşa’nı yürüyerek uğurladı.





O gece zatürree olmuştu. Dinlenmesi tavsiye edilince, görevden ayrıldı.1934 yazında Moda'daki bir deniz kazasında kızlarını kurtarmaya çalışırken akciğerlerini hepten üşüttü. Bir mucize eseri kurtulduğu bu kazadan sonra, ölümü beklemeye başladı. Keçiören'deki bağ evinin kütüphanesine demir yatağını taşıtıp, yedi ay kitaplar arasında yattı.1934'te de 41 yaşında vefat etti.





Öldüğünde cebinden beş lira çıktı. Her sabah ilkokullarımızı bahçesi onun sözleriyle çınlıyordu; “Türküm, doğruyum, çalışkanım…” diye. Cebinde beş lirayla kitaplarının arasında son nefesini, veren adamın. Yine çınlayacak, daha da coşkuyla, sonsuza kadar. Andımızın yazarıydı, o.





Şimdi, Cebeci Asri Mezarlığında bir başka efsane, bir başka vatansever Milli Eğitim Bakanı  Mustafa Necati ile yan yana yatıyor.





IŞIKLARI BOL OLSUN DEMİYORUM. İNANIYORUM Kİ,





•          GİTTİKLERİ YERE IŞIK SAÇIYORLAR.



Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —