“Dikensiz gül olmaz” demişler ya; işin içinde “gül” olunca, “dikenine” de katlanılırmış sözde… Öyle değil aslında, yaşamın neresinde olursa olsun, içinde “diken” barındıran her şey gözden uzak tutulur/ sevilmez! Gülün rengini kokusunu sevmek, “dikenini” de sevmek değildir; gülden “dikeni” ayıklamak, tutulmasını/ koklanmasını/ bakılmasını kolaylaştırmak gerekir! “Dikenli yollar” denildiğinde nasıl “engeller/ acılar/ kaygılar” anlaşılıyorsa, gülde “acı” veren daldaki “dikendir”! Dal dikenden arındıkça başka tatlar verir, varlığı acı/ kaygı/ korku…
Güldeki “dikenin” verdiği tüm ağrı/ acı eksiğiyle değil daha çoğu ile yaşanır oldu! Gün geçmiyor ki sokaktan acılı çığlıklar yükselmesin, gün geçmiyor ki yaşamevine “diken” saplanmasın, gün geçmiyor ki şarkılar/ türküler ağıda dönüşmesin… Öyle acılar, öyle yüreğe kazınan sancılara tanık olmak olası duruma geldi ki; her göz bir başka yöne döndürmüş yüzünü, her el başka amaçlar uğruna kullanılır olmuş, her gün karanlığın orta yerinde gibi yazgı…
***
Yenidoğan Çetesi olayını anımsadınız mı? Hastaneye “acil” gelen hastaların, daha önceden anlaşılan hastanelere gönderilerek, bilinçli olarak yaşamlarını yitirmelerine neden olan olay… Kaç kişinin yaşamını yitirdiği, kaç sağlıklı çocuğun anne/ babasından çalındığının açıklaması da yok! Bu işi yapan hastane, hastanede bu işi yürüten sağlık görevlileri, kaç kişi olduğu bilinmeyen alınan canlar ne oldu bilen var mı? Her şeyde olması gerektiği gibi “hakça” sorgulanmışlar mıdır, “suçlular” bir daha böyle bir girişimde bulunamayacak denli ceza almışlar mıdır, hastane sahibi bu “kıyımın” bedelini ödemiş midir? Bilen var mı insanaşkına, yaşamaşkına, gelecekaşkına…
***
Yer Kozan’ın Gaziköyü Mahallesi… Orada Roman yurttaşlar da yaşar. Kamıştan sele, sepet örerek, çeşitli günlük işler yaparak yaşamlarını kazanırlar! Komşunun azına/ çoğuna bakmadan, kazançlarına yöre yaşamlarını sürdürürler… Geçtiğimiz günlerde yaşı yetmişlere merdiven dayamış bir Roman yurttaş, her zamanki gibi öreceği sepetler için kamış kesmeye gitmiş, kamış keserken de parmağını kesmiş, parmağı kopmuş! Hiç beklemeden Kozan devlet Hastanesi’nin yoluna koyulmuşlar, vardıklarında “biz burada bakamayız” denilerek “acil” olarak Adana Yüreğir Hastanesi’ne gönderilmişler! Yüreğir Hastanesi’ de aynı biçimde “biz kopmuş parmağı dikemeyiz” diyerek Şehir Hastanesi’ne göndermişler ambülansla…
Adamın kopmuş parmağı elinde, “iktidarın” anlatırken toz kondurmadığı Şehir Hastanesi araştırmasını yaptıktan sonra, ellerinde “parmak dikecek” olanak olmadığını belirterek Özel Altın Koza Hastanesi’ne göndermişler… Adam canının derdinde, bir an önce kopmuş parmağının dikilmesini beklerken, hastane yetkilisinin “otuzbeş liraya parmak dikişini yaparız, ödeme yaptığınızda işleme geçebiliriz” demesi ile birlikte, Gaziköyü’ndeki yakınlarını arayıp durumu anlatmış, yakınları aralarında otuzbeşbin lirayı toplayıp adamın hesabına yatırmışlar… Böylece de işlem başlatılmış…
***
Onbeş gün sonra, Gaziköyü’nün her tür işlerine koşturması/ yanlarında durması/ yaralarına sarmasıyla bilinen köyün sevdalısı Türkeş Manga’nın yanına gelir… Dikili parmağı için randevu alacağını söyler önce, ardından da yaşadıklarını “tane tane” anlatır… “Köylünün yarasını sarar” dedim ya, anlatılanlardan etkilenir, adamı oturtup Özel Altın Koza Hastanesi’ni arar… Karşısına Özel Altın Kozan Hastanesi’nin Genel Sekreteri çıkar, durumu anlatır, Resmî Gazete’de yayımlanan 30338 sayılı yönetmeliği, özel hastaneler acil servisten giriş yapan hastalardan hiçbir şekilde ücret istememesi gerektiğini anımsatır!
Bu yapılan işlemin yasal olmadığını bıçak parası olarak alınmış sayılacağını, bunun suç olduğunu, yaşamsal tehlike sayılacak olaylarda bedel alınmaması gerektiğini, parmak kopmasının da bu kapsama girdiğini ücret ödemeye zorlayamayacağını anlatır… Hastanın yoksulluğunu öne sürerek yapılan ödemenin geri verilmesini, konuyu Cimer'e, Adana İl Sağlık Müdürlüğü’ne, Adana Valiliğine bildireceğini belirtir! Bunun üzerine hastane sekreteri hastadan banka hesap numarasını isteyip, yaptıklarını ödemeyi geri vereceklerini söyler…
Sürecek…