"Her yeni kriz ya da salgın, bizi bir adım daha boyun eğmeye zorlayan sistemin kendini güncellemesi midir?" Bir yandan ekonomik krizler, bir yandan salgınlar, bir yandan yaşatılan çıkmazlar, bir yandan algı üzerine yapılan medya baskıları… Tüm bunlar gerçekleşirken “sistemin” kendini “güncelliyor” olması yabana atılacak bir tez değil! Yıllar geçerken “değişen” alışkanlıklarımız, daha düne değin “yapmayın” denilenlerin birden “yapın” eylemine dönüşmesi neyi anlatabilir başka?
Anımsarsınız; “salgın” denilince covid19’u, kış aylarının gelmesiyle ya da mevsimsel geçişlerde yaygınlaşan gribi, eskiden “kıran” denilen mahalledeki kanatlıları “berduş” gibi sallayan olguyu anladık! Bir o zamanlar insanlar tedirgin sanki, bir o zamanlar sokakta gezerken ne yapacağını bilmez, bir o zamanlar topluluklardan kaçıyor, bir o zaman çevresini “kireçle” boyamak istiyor sanki! Ne salgınlar gördük biz!
***
Covid19 sürecinde, evlerinden çıkmasına izin verilmeyenler vardı bilirsiniz! O güne dek yoksulluk içinde yaşamlarını sürdüren, sokaklardan kağıt/ eski/ plastik toplayarak geçimini sağlayanlar vardı! işe çıkamayan sanatçılar, sokak satıcıları, pazarcılar vardı! Gün bulup, o günü yaşıyorlar! Böyle yaşayanların olduğunu unutmayalım! Birini görmüştüm, gizli gizli çöplüğü karıştırıyordu, sorduğumda da “bizim için en büyük salgın çalışamamak, çünkü o gün açız” demişti!
Emeklilerimiz vardı, temel gereksinmeleri vardı, ek iş yapmalarının önü de kesilmişti! Anımsayın, “sokağa çıkarken maskelilerinizi takın” diye sistem, “ücretsiz maske vermeyi” bile istememişti! Emekli için, açlıkla sınananlar için, işsiz gençler için, “o gün bulduğuyla” geçimini sağlayan için “salgın” neydi ki? Covid19 muydu?
***
Yaşanan değişim sürecinde kimler ayakta kaldı, kimler yitip gitti, ya da kimler yara aldı? Emekçi açlığa boyun eğer duruma getirilmekle birlikte, barınma sorunu da doruğa yükseldiği unutulmasın! Büyük şirketler, küresel güçler, yüklenici firmalar krizleri fırsata dönüştürerek güçlendi; emeğiyle geçinenler, sokakta yaşam savaşı verenler, emekliler giderek daha da savunmasız “sistemin” içinde eridiler!
Salgın döneminde en büyük darbeyi alan emekliler aldıkları düşük aylıkla yaşama tutunmaya çalıştı, dargelirlilerin ek iş yapma olanakları ellerinden alındı, firmalar “sözde” ayakta durabilmek için işçi kıyımına gitti! Ücretli çalışanlar, krizlerle birlikte daha uzun saatler, daha düşük ücretler, daha güvencesiz çalışma koşullarıyla yüz yüze kaldı! Yaşananlar, sistemin kendini güncellemesinden başka bir şey değildi! Salgınlar, ekonomik çöküntüler korkuyu/ belirsizliği büyüttü, ardından gelen "yeni normal" ise sessizce kabul edildi! Maske takmak, sosyal mesafeyi korumak, hijyen takıntısı gibi davranışlar nasıl zamanla olağan duruma geldiyse, ekonomik krizlerin getirdiği yoksunluk da insanlar için kaçınılmaz bir alışkanlığa dönüştü! Çaresizlik kabullenmeye, kabullenme uyum sağlamaya, uyum ise sistemin bir parçası olmaya zorunlu kıldı! “En büyük salgın covid19” diyenler aldatmayı sürdürdü!
***
Sistem kendini güncellerken, başta insanların sorgulama gücünü algılarla bastırıyor! O kadar medya, sabahtan akşama dek boş yere “o salgın” korkularını yaymadı! Kriz yönetimi adı altında sunulan çözümler, toplumun iyileşmesini değil, “kabullenmeyi” özendirmek için ortaya konan çabalardır! Sürekli değişen, belirsizleşen koşullar, bireyleri öngörülemezliğe alıştırırken, direnç yerine “kabullenmeyi” normalleştirdi! Sistemin yurttaşa sağlayamadığı temel gereksinim, çocukların eğitimi üzerindeki baskı, konut fiyatlarına ulaşılamaması, barınma sorunun yaşanması, gençlerin işsizliği, patronun “uydurup gerekçelerle” çalışana kapıyı göstermesi…
Asıl “salgın” çalışma saatlerinin uzaması, güvencesiz işlerin artması, alım gücünün azalması, sosyal yardımların yaygınlaşması… Açlık, işsizlik, yoksulluk gibi olguların salt istatistiklere dayandırılmasını doğru bulmuyorum. Milyonlarca insanın yaşamı, sistemin kendini güncelleme sürecinde altüst oldu! Şunu söyleyebilirim artık: En büyük salgın Covid-19 değil, Sessiz kabulleniş…