İfral TURGUT

Tarih: 02.07.2023 10:31

SEVGİLİSİZ AŞK

Facebook Twitter Linked-in






Emily Dickinson, 1830 doğumlu. Babası ünlü bir avukat ve siyasetçi idi. Kitap okumayı, mektup yazmayı, piyano çalmayı, resim yapmayı seviyordu. Sanatçı ruhluydu yani.





11 yaşında hiç eğitim almadan, şiir yazmaya başlamıştı. Gençlik yıllarında yakın arkadaşlarının ve akrabalarının ölümü, onun kafasında ölüm ve ölümsüzlük hakkında sorular oluşmasına neden oldu. Şiirlerinde hep bu konuları işliyordu. Dinle pek ilişkisi olmasa da, İncil’i inceliyor, şiirlerinde dinsel konulara da yer veriyordu.





Yirmili yaşlarında, yazmak Emily’nin hayatında çok önemli bir yer tutmaya başladı. Genellikle mektuplar yazıyordu. Ağabeyi Austin ile birlikte isimsiz yazılar yayınladılar. Zaman geçtikçe, diğer insanlardan farklı olduğunu düşünmeye başladı. Şiirsel duyarlılıkları olgunlaşıyor, belirginleşiyordu.





35 yaşına geldiğinde, 1.100’den fazla şiiri vardı. Şiirlerinde, acı, keder, sevgi, neşe, doğa ve sanatı zekice işliyordu. Yazdıkları konusunda cimriydi galiba. 800 el yazması şiirini kimseyle paylaşmadı. Şiirlerini ailesi ve edebi zevkine güvendiği arkadaşlarıyla paylaşıyor, çeşitli gazetelerde isimsiz olarak yayınlanıyordu.





1864 yılından sonra bir göz rahatsızlığı ortaya çıktı. Bu tarihten sonra ailesinin yanında sakin bir hayat sürmeye başladı. Bu dönemde, İç Savaş da vardı. Savaşla ilgilenmedi ama pek bir şey de yazmadı.





Hiç evlenmedi, gelen evlenme tekliflerini her defasında reddetti. Şiir yazıyor ama nedense bunların kitaplaştırılmasını da istemiyordu. Dönemin ünlü eleştirmeni Thomas Higginson, şiirlerini geleneksel anlayışa yönelik olarak, serbest biçim kullanmadan yazmasını söyleyince, iyice içine kapandı ve bundan sonra sadece yedi şiir yazabildi.





1886’da felç oldu. Şiirlerinin 1.800 tanesi, ölümünden sonra, el yazması fasiküllerde bulundu. Tamamı basıldı ve Emily Amerika’nın en sevilen şairlerden biri oldu. Ünü ise yaşadığı zamanı aşarak bugünlere kadar geldi.





Şiirlerinde yaşadığı ve yaşayamadığı duyguları işliyordu. Ömrü boyunca, hiç evlenmediği, bütün evlilik tekliflerini reddettiği halde, hep kavuşamadığı sevgilisini ve yaşayamadığı aşkı anlatmak için çırpındı durdu.





Bir şiirinde muhatabı yüreğiydi. Şöyle konuşuyordu kendisiyle.





Yüreğim, unutacağız onu.





Sen ve ben, bu gece.





Sen verdiği sıcaklığı unut,





Işığı unutacağım ben de.





• İNSANIN KENDİSİ DE OLMASA, KONUŞACAK KİMSESİ OLMAYACAK.



Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —