SINAV, KAYYIM, İŞGAL BİTER Mİ? NEDEN, NİÇİN, NASIL BİTMEZ VEYA BİTER?

Türkiye’de LGS ve YKS sınav süreçleri ile ABD’nin bizzat bombardıman uçaklarıyla katıldığı, İsrail’in pek çok yetkiliye cinayet ve saldırı yaptığı, İran’ın balistik füzeler fırlattığı İsrail-İran çatışması, Trump’ın adlandırmasıyla 12 gün savaşları aynı günlerde yaşandı.

Türkiye’de LGS ve YKS sınav süreçleri ile ABD’nin bizzat bombardıman uçaklarıyla katıldığı, İsrail’in pek çok yetkiliye cinayet ve saldırı yaptığı, İran’ın balistik füzeler fırlattığı İsrail-İran çatışması, Trump’ın adlandırmasıyla 12 gün savaşları aynı günlerde yaşandı. MEB’in imam hatip ve çıraklık dayatmaları, AKP’nin başlıca destekçilerinden MÜSİAD’ın “Zorunlu eğitim kısaltılsın, işçi bulamıyoruz” söylemi aynı günlerde yaşandı. Muhalif kim varsa zaten ağır baskı altında, tehditler gözaltılar TÜSİAD yöneticilerine kadar varmıştı, son örneklerinden biri Fatih Altaylı da “cumhurbaşkanını tehditten” tutuklandı. CHP Eski Başkanı Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu arasında sürtüşme devam ediyor. Eski başkan yeni kayyım olma iradesini beyan etmiş. NATO ülke liderleri Hollanda’da toplandı, silahlanma bütçelerini artırın diyor. Bunlar sadece günün, haftanın öne çıkanları.

Bu yaşananlar ne anlama geliyor, gönderimleri anlamları neler, sadece nedensel değil ereksel de olan, geçmişten öte geleceği şekillendirmeyi amaçlayan tüm bu olup bitenlerin sebepleri neler? ABD-İsrail saldırıları, İsrail-İran çatışması, Ukrayna-Rusya, Güney Kore-Kuzey-Kore, daha nicesi bitti mi, biter mi? Sınavlar, kayyımlar, işgaller ne olmazsa bitmez, ne olursa biter?

Bir sonraki sınav veya işgal ne zaman? 

LGS-YKS bitmeden yeni sınav takvimleri duyuruldu bile çoktan.

İnsanlar bu yaşananlar bitti mi diye sormaya bile fırsat bulamadan, ateşkes daha başlamadan işgal bitmedi dedi Netanyahu. Sınavlar, işgaller bitmedi, bitmez, bunu herkes biliyor.

ÖSYM’nin, üniversitelerin, MEB’in, YÖK’ün, okulların akademik takvimleri, sınav takvimleri var, tüm öğrenci ve tüm toplum bunları takip ediyor. Takip etmeyenler de ya zaten tümden havlu atmış ya da zaten bu süreçlerden geçmiş bulunuyor.

“Hayat sınav” diye kabul ediyor dini metinler. Anadolu’da da yaygın bir söylemdir “hayat sınav” diye. İdeali, güzeli sınavsız bir dünya ama yaşananı o değil, ölüm sonrası bile sayısı sınırı belli olmayan sınavlar olduğu iddia ediliyor.

Sınav takvimini okullar, kurumlar, MEB, YÖK, ÖSYM açıklıyor. NATO 2035 yılına kadar blok ülkelerine bütçenin yüzde 5’ini işgal sanayisine aktarın diye zaten açıktan bir takvim oluşturmuş.

Aktüel soru bitti mi değil, bu sınav, bu oturum, bu raunt yaşandı, diğer raunt, bir sonraki işgal saldırı ne zaman?

Adnan Yücel’in dizeleriyle “Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek” diye bir hedef koyulabilir, ancak neye aşık olunduğu ile açıkça yüzleşilmedikçe, bu mevcut istenenler veya aşık olunanlarla bu işgaller bu çatışmalar bu sınavlar bitmez.

Diğer raunt ne zaman aktüel sorusundan öte ana soru diğer sınav veya raunt ne zaman değil, bu sınavlar, işgaller, kötülükler neden sürüyor, neden bitmez sorusu, bu soruyla iç içe geçen bunlar nasıl bitirilebilir sorusu. Yani aşkın türü ve çeşidini sormamız gerekiyor.

Sınavların, işgallerin, iyiliğin kötülüğün sebepleri neler, neden niye bitmez?

Ateşkes başlamadan işgal bitmedi dedi Netanyahu. Trump “çok b..tan işler oluyor” dedi. Bitmez demişti zaten Hobbes, Marx ve Eisenhower. İnsan insanın kurdu oldukça, eşitsizlikler ve özgürlük sorunları oldukça, endüstriyel askeri sistem oldukça bitmez. Upanişadlar, Avesta, Tevrat, Kur’an her birinin ana sayıltıları arasında yer alan iyilik ve kötülük oldukça, iyiler ve kötüler oldukça, efendilik ve kölelik oldukça, toplumsal cinsiyet oldukça, haçlı seferleri veya cihat fetih oldukça bitmez. Cehaletten öte, adalet diye tanımlanmış olandan öte, insan, grup veya toplumlar kendi üretmediğini istedikçe, böyle bir istenç oldukça bu çatışmalar bitmez. İstenç eşitlikçi, özgürlükçü, doğa ve canlıya saygılı olmadıkça bitmez bu işgal ve yayılmacılıklar.

Yani kötülüğe de aşık olunabilir. Kötülük istencinin kaynağı nedir, öncelikle bunu sormak gerekiyor.

“Güç” veya yayılmacılık istenci “doğal bir istenç” mi, doğal bir tiki veya güdü mü? Bu sorunun kolay bir yanıtı yok ancak böyle bir güç istenci yönelimine girilirse, yayılma isteğinin sınırı yok, çünkü kendinde amaç, sınırsızca yayılmak istiyor, bu kadar açık. Kapitalizm/ emperyalizm/ imparatorluk/ cihatcılık arayışları kendine sınır koyamaz, bunlar kendileri için kendinde amaç haline gelmiş bulunuyor, bunların bitirilmesi, diğer bir deyişle sürdürülmesi dışında bir ölçü bunlarla çelişiyor. Otokratlığın tek ölçüsü meşruiyetini kendinden alması, kendi otoritesinin ölçüsü kendisi oldukça otoriter arayışlara kendi kapsamı içinde içten başka bir ölçütle sınır koyulamaz.

Bir kere sınav, mumerus clausus (sınırlı konum) ve buna yönelik bir talep başlamaya görsün, sanki çok faydalı bir şeymiş gibi ABD’den, Çin’den Almanya’ya her tarafa, sınırlı sayıdaki bölüme, programa veya konuma erişmek üzere sayısı ve sınırı belirsiz sınavlar koyuluyor, sınavlar azalmıyor daha da yayılıyor. Önce LGS bu hafta da YKS sınavları yapıldı. İki sınavda 3.5 milyondan fazla çocuk ve genç yarıştı. Kazananı kim, bundan toplumsal bir kazanç elde edilebiliyor mu, sosyal faydası nedir, bilemiyoruz. Maliyetini hesaplamak daha kolay. Ürünü çıktıyı hesaplamak ise çok daha zor, ortada bir ürün alınıp alınmadığı veya nasıl bir kazanım elde edildiği de açık değil. En başarılı olanın o kadar başarılı olamayana göre kendini konumlandırdığı, ölçünün diğeri olduğu, diğerini geçtiği için sevinç içinde olduğu, tüm alanlarda tam yanıt veren az sayıda çocuk ve genç dışında hemen tüm çocukların ve gençlerin önünde daha başarılı olanların durduğu, en başarılı olanların ardında hemen tüm arkadaşlarının kaldığı, kendi kendinin rasyonalitesini üretmiş ve sürdürmekte olan bir garip toplumsal sistemle, bir diğerini geride bırakmaktan haz aldığımız, bir diğeri bizi geçti diye ona düşmanlık ettiğimiz bir hal ile hemhal olmuşuz.

Ne yanımızdakinden ne arkada bıraktığımızdan ne önümüzde olandan başarılı değiliz. Hiç kimseden ve kendimizden mutlu değiliz.

İşgal ettikçe işgal ettiklerimizle doymuş değiliz, henüz işgal edemediklerimizden mutlu değiliz.

Adem verilenlerden mutlu olmadı, Havva ile de iyi mutlu olamadı. Habil Kabil mutlu olmadı.

İşgal ve savaş, saldırı ve savunma doğal biyofizyolojik bir olgu mu, genetik bir olgu mu, tinsel bir olgu mu, toplumsal bir olgu mu, doğuştan mı geldi, sonradan mı oluştu, genetik/informatik bir sorun mu, eşitsizlik sorunu mu, ön yargı sorunu mu… Bu veya öbürü bunun neden ve erekleri neler, mekanizmaları sistemi yapısı ne, bunların ayırdına varılmadıkça, bu yanıtlarda geçen olgular sorunlar aşılmadıkça, bunlara karşı tavır alınmadıkça ve bunlar aşılmadıkça işgal ve çatışmalar bugünkü insanlara ve ülkelere içkin bir olgu olmaya devam edecek.

Yani işimiz bu sınavla, Suriye ile, Gazze ile, İran ile bitmiyor maalesef, bu sınav veya Gazze daha çok bir sonuç ve sadece bir ayağı ve evresi.

Bir işgal bir diğer işgali olumsuzlamıyor maalesef.

Belediyeler muzdarip, yurttaş yoldan geçemiyor, esnaf kaldırımı işgal eylemiş. Yurttaş belediyelerden, hükmedilen hükümetlerden, yargılanan hüküm kuranlardan muzdarip, konumlar bizzat işgal konumları haline gelmiş. Bakan veya başkan bir konumu işgal ediyor.

Mirasçılar arasında miras kavgası bitmiyor. Nice Osmanlı padişahını, daha bebe yaşında hanedanlık mirasçısı olması yedi, mirastan vaz geçer misin diye sorma gereği bile duymadılar, mirasçı doğmuştu çünkü. Erdoğan Erbakan’ı yedi, Özel Kılıçdaroğlu’nu, Netanyahu Hamaney’i. Yeme süreci oldukça birileri birilerini yemeğe devam edecek. Birileri İmamoğlu’nu, Fatih Altaylı’yı yemeye kalkıyor, kim kimi yiyebilirse.

Yiyicilik oldukça bu yeme dünyası bitmez.

Emperyalizm oldukça işgaller bitmez.

Metafetişizm oldukça işgaller bitmez.

Miras oldukça miras kavgaları bitmez.

Zümreler, sınıflar, nüfuzlar oldukça, böyle konumlar oldukça sınavlar bitmez, hatta adaletin bir yolu bile sayılır, meşruiyet/ rıza üretme aracı sayılır, “piyasa” sayılır.

Öyle bitsin deyince de bunlar bitmiyor. Bilmek de yetmiyor, hatta mevcut asimetrik ilişkilerde böyle bir bilgi avantaj elde etmeye dönüştürülebiliyor. Mevcut iktidarlar okullardan üniversitelerden bu düzeni sürdürecek bilgi, eğitim, sınav istiyor.

Fikri neyse zikri, zikri neyse fikri odur. NATO saldırı bütçelerinizi artırın diyor.

Sınavların, kayyımların, işgallerin bitmesi için bilginin bilincin ötesinde toplumsal talep ve cesaret gerekiyor

Bu düzenin bitirilebilmesi için bizzat bitirme bilinci, talebi ve cesareti gerekiyor. Benim tüm dünyada gördüğüm, en azından asgari bir bilincin olduğudur. Bu da iyi bir şeydir ama yeterli değildir. Bilinç tek başına yetmez, hatta seçeneğini oluşturamazsa bizzat rahatsız olduğu sistemde tutunma arayışına dönüşür, kötülüğü beslemeye başlar. Yani bilincin olumsuz olandan bizzat çıkar sağlama değil olumsuz olanı bitirme talebi de olması gerekir. Talep de yetmez, bizzat buna cesareti de olması gerekir.

Toplumsal talep yoksa bireysel olarak ne kalır geriye denirse onurlu bir mücadele de yeter kişi olana. En azından kötüyü istememek de bir istençtir, bildiği kötülüğü yapmamak da bir kişisel onurdur, kişiliktir.

Onursuzluk gerçekliğin bir parçası olabilir ancak onurlu olmaya örnek teşkil etmez. Onurlu bir yaşam kişi olana yeter.

Yine de onurlu bir yaşam toplumsal bir talebe dönüşmedikçe, toplumsal güç ilişkilerini aşmaya yönelmedikçe, tek başına olanı daha mikro kalıyor.

Yeryüzü onurlu aşkların yüzü oluncaya dek mücadele etmek gerekiyor. İşgal değil birlikte yaşama toplumsal bir talep olduğunda, bunun şartlarını oluşturduğumuzda, mülkiyet ve sahip olma yerine yaşamı yaşamayı odak aldığımızda iyiye yönelik talebin şartlarını biraz daha oluşturmuş olacağız, iyiye güzele yönelik talepleri biraz daha toplumsallaştırmış olacağız.

Mevcut neye el koyabilirim, sahip olmanın miktarını nasıl artırırım değil de dünyayı daha fazla nasıl yaşanabilir kılabiliriz, dolayısıyla kendi yaşamımı da daha yaşanılır hale nasıl getirebilirim diye sormamız gerekiyor. Bunun için başka sokaklara göz dikmek değil kendi sokağımızı yaşanabilir kılmaktan, güzelleştirmekten başlamamız gerekiyor, herkese ve her canlıya yaşanılır bir dünya için uğraşmamız gerekiyor.

Böyle bir dünyada sınavlara, kayyımlara, işgallere yer yoktur. Bilgiyi olumlu yönelime/ iyi istence, iyi istenci yaşama geçirmeye yönelmek, böyle bir irade ve cesaret gerekiyor.

 

 


Adnan Gümüş

29.06.2025 17:05:00

YAZARLAR


ÖLÜM SAYISI 2024 YILINDA 489 BİN 361 OLDU

2025 ÇUKUROVA ÖYKÜ ÖDÜLÜ YARIŞMASI’NA BAŞVURULAR BAŞLADI

“ZEYTİN DE SANAYİ DE BİZİM DEĞERİMİZ, ÇÖZÜM ORTAK AKILDA”

“KONKORDATO SAYILARI VE BORÇLULUK ARTIYOR”

SEYHAN’DA 7. KREŞ VE ÇOK AMAÇLI TESİSİN TEMELİ ATILDI”

SUYUN OLDUĞU HER YERDE BULUNABİLİYOR!

GÜNÜN FOTOĞRAFI: ADANA

“KURAKLIKTAN ZARAR GÖREN ÇİFTÇİLERİMİZ YARDIM KAPSAMINA ALINMALIDIR”

İMAMOĞLU, ZEYDAN KARALAR’DAN MEKTUPLA NE İSTEDİ?

SASA’NIN SAHİBİ ERDEMOĞLU 20. SIRADA

ADANA DOST OYUNCULARIN ACI GÜNÜ

GÜVENLİ YAPI, GÜVENLİ YAŞAM ISRARIMIZI SÜRDÜRECEĞİZ

Düzgün COŞKUN Yazdı/ DİKEY PROJELER HIZ KESMİYOR

YILMAZ GÜNEY VE AHMET KAYA’NIN MEZARLARINA ZİYARET

TGC: RTÜK YURTTAŞLARIN HABER ALMA HAKKINI HUKUKSUZ KARARLARLA ENGELLEMEKTEN VAZGEÇSİN!

ADANA VE ESKİŞEHİR’E AVRUPA DİPLOMASI ÖDÜLÜ

EGE'DEN TÜTÜN İHRACATI 1 MİLYAR DOLARI AŞTI