SİNCAP...

Bu fotoğrafı İstanbul Emirgan Parkı'nda çekmiştim. Oradan oraya koşturan bir sincap bulduğu palamutları önce ağzına dolduruyor, sonra da bir yerde toprağa gömüyordu.

 

 

Öylesine bir telaş, öylesine bir heyecan ve koşturmaca içindeydi ki... Onu gözlerimle takip edip, fotoğrafını çekebilmek için oldukça zorlanmıştım.

Bu arada zaman zaman durup, etrafını kolluyordu. İşte o anlardan birinde deklanşöre bastım ve sincabı ağzında tuttuğu palamutla yakaladım.

Çocukken köye gittiğimizde bahçede, ağaçlar arasında dolaşırken gördüğümüz sincapları yakalamak için uğraşır dururduk. Ama ne mümkün...

Daldan dala, ağaçtan ağaca zıplayan sincaplar, bir bakıyorsun ağacın tepesinde, bir bakıyorsun yerde, koşturup duruyor. Ağacın bir o yanından bir bu yanından bakıp oyun oynuyor.

Velhasıl sincap mı bizimle oyun oynardı, yoksa biz mi onunla, ama onlardan birini değil yakalayabilmek, dokunmak bile kısmet olmazdı.

Fakat doğadaki her hayvan gibi sincapları da çok severim. Hayvanların da evlere tıkılıp, gerçek yaşam alanlarından koparılmasına da karşıyım.

Hele de hava atmak için kedi ve köpeklerin bir süreliğine sahiplenilip, sonra da sokağa terk edilmeleri beni derinden yaralıyor.

"Tıpkı dalındaki bir çiçeği sever gibi, koklar gibi; kırmadan, incitmeden, üzmeden korumak ve kollamak varken, böyle bencil davranmak nedendir?" diye hep düşünür dururum.

Ben de isterim tabii ki bir kedim, bir köpeğim, hatta bir sincabım olsun. Onu besleyeyim, bakımını yapıp, koruyayım. Bazen karşıma alıp konuşayım, sohbet edeyim. Birbirimizin gözüne bakarak anlaşalım.

Ama bunu yalnızca ben istiyorum diye yapamam. Onun da istemesi gerek. Onun da benim yanımda mutlu olması gerek. Bunu onlara yaşamı boyu sağlayacağımdam emin olamadığım için bulundukları yerde seviyorum.

Çünkü benim gözlerimdeki hayvan sevgisini onların fark etmesini isterken, onların bakışlarında da insan sevgisi görmek istiyorum. Korkmadan, ürkmeden, kaçmadan... (t.d.)


Tuncay DAĞLI

22.02.2024 13:55:00

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI