MEB’in “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” başlıklı taslağının odağı; gerçekçilik değil, özgürlükçülük değil, eşitlikçilik değil, hümanizm değil, uygarlık değil, ilerleme değil, kendini gerçekleştirme değil, toplumculuk değil, akli bilimler -bilim felsefe matematik mantık sanat- öncelikli değil. Odağı insan, toplum, doğa, evren, hayat, halk değil, bunlar hulk edilmiş mahlukat.
O halde “maarif modeli”nin amacı odağı ne?
Odağı din ve tasavvuf, sır ve gayb, dincilik ve tarikatçılık, “milli/dini görüş/değerler”, “huzur”. Yol yöntemi “irfan/maarif”.
Bugün taslakta “huzur”a yüklenen anlamı, “maarif” ile bağını irdelemeye çalışacağım.
“Maarif” modelinin birincil amacı, toplumu ve insanı “huzura çıkarma”, huzura erdirme. Açıklanan taslakta bu ana amaç şu şekilde ifade edilmektedir: “Modelin ana hedefi; eylemlerden değerlere, değerlerden erdemli insana, erdemli insandan ise nihai hedef olan ‘huzurlu aile ve toplum’ ile ‘yaşanabilir çevrede huzurlu ı̇nsan’a ulaşmaktır.” (s.54-55).
Peki, huzurdan ne kastediliyor?
TDV İslâm Ansiklopedisi “HUZÛR. Halktan gāib olan sâlikin Hakk’ı kalbinde hazır bulması anlamında tasavvuf terimi. bk. GAYBET. Sâlikin kendisine gelen bir vârid ve ilhamın tesiriyle şuur halini kaybetmesi anlamında tasavvuf terimi.” “Sözlükte ‘bir şeyin bir başka şey içinde kaybolması, kişinin kendini kaybetmesi’ gibi manalara gelen gaybet, tasavvuf terimi olarak ‘sâlikin vârid ve ilhamın tesiriyle kendinden geçerek dış dünya ile ilgili şuurunu kaybetmesi’ anlamına gelir. ‘Hazır bulunmak, rahat olmak; yüce makam’ anlamlarındaki huzûr ise genel olarak gaybet halinin sona ermesiyle birlikte başlayan uyanıklık durumunu ifade eder. Gaybet halini yaşayan sâlike gāib, huzûr halinde bulunana ise hâzır denilir. (…) Muhyiddin İbnü’l-Arabî’ye göre her hâzır gāibdir, her gāib de hâzırdır (el-Fütûḥât, II, 544). Hak ile huzûr kendinden gāib olmak, kendinden gāib olmak ise Hakk’ın huzûruna çıkmaktır.” TDV İslâm Ansiklopedisinde huzur ve gaybet ile ilgili açıklama böyle devam etmektedir.
Huzura erdirme, kişinin kendinden geçmesi, tümden dinle tanrıya özdeşleşmesi, totaliter dincilik anlamına geliyor. Bunun yol yöntemi de maariften geçiyor.
İnsan ve toplum huzura nasıl erdirilecek, bunun yolu yöntemi akıl bilim değil “irfan”. İrfan “hikmet/gaybın bilgisine” götürecek sünni dincilik, nübüvvet, tasavvuf, tarikat yol yöntemidir. Arif marifet gösterecek, marifetullah ile gaybı anlayacak, huzura çıkacak, huzura erecektir.
Gazali’den İbn Haldun’dan Ahmet Cevdet Paşa’dan Mehmet Akif’e, Cemil Meriç’e, Sezai Karakoç’a, Necip Fazıl’a, bilgi medeniyetten kültürden öte “irfan” gereklidir. C. Meriç’in başlıkları ile “Medeniyetten Umran’a” ve “Kültürden İrfan’a”. Huzura kavuşturacak yol yöntem bilgi bilim akıl vicdandan öte din tasavvuftur, maarif, maarifetullahtır. Gayba/Tanrıya erişme, dinde tanrıda huzur bulmadır.
Farabi bile gaybın öğretiminin yapılamayacağını ifade etmektedir. Bunu çağdaş okul ve üniversiteler sağlayamaz, kaldı ki onların da böyle bir iddiası yoktur. Okul ve üniversiteler görü, bilgi bilişim, tarih, matematik, mantık, akıl, rasyonalite, felsefe, sanat, estetik, etik problemleri konu edinir, ancak bunlar öğretilebilir.
“Maarif” taslağının ve ders programları hazırlıklarının her tarafı dincilik tarikatçılıkla kodlanmış durumda, işine gelmediği, çelişen konuları “skolastik” yaparak ayıklamaktadır. Yani skolastik kendi görüşlerini destekleyen konulara/metinlere yer ver, çelişenleri yasakla/görmezden gel.
Skolastik programlama yaklaşımı felsefe dersinde bile ana anlayışı oluşturuyor.
Kant’ın dört sorusu “Neyi bilebilirim?”, “Ne yapmalıyım?”, “Ne umabilirim?” ve “İnsan nedir?” sorularıdır. Aşkın ve eleştirel idealizmine göre saf zihin ruh, dünya, tanrı ideleri oluşturuyor ancak rasyonel veya deneyimsel yolla açıkça yanıtlanamayacak aşkın idelerin bilinemeyeceği görüşündedir, bu konularda agnostiktir.
Agnostik anlayış Kant’la sınırlı değildir, gnostiklere/gizemcilere veya mutlak bilgi iddiasında olanlara karşı her şeyin bilimsel veya rasyonel bir açıklaması imkan dahilinde değildir. Bu tür eren ermişlik iddialarının doğruluğu da bilinemez/tartılamaz anlayışı agnostiktir. Başın sonun ne olduğu ne olacağı yani akıl veya deneyim yoluyla çözülemeyecek açmazlar/savlar bilinemezler olarak kalır.
“Maarif”çiler felsefe dersi “din felsefesi” ünitesinden agnostizmi kaldırmış çünkü gizemciler/sırcılar/gnostikler gaybın hem varlığına hem de bilinebileceğine inanıyorlar, Yani “maarif” taslağı Batıni, tarikatçı, irfancı, dinci, skolastik anlayışa dayanıyor. Sırların ve gaybın bilgisinin, hikmetin bilgisinin yolu yöntemi irfan/maarif yolu, ilham ariflik yolu, nakli/dini ilimler, zikir, nübüvvet, akait ve amel sayılıyor, tüm bunlar öncelleniyor.
Böyle olup olmamasının önem ve anlamı ise kişinin aklına vicdanına ket vurmasındadır. Ahlakın vicdanın yolunu açması değil örtmesinde kapatmasındadır.
Mitoloji ve dinler de aynı zamanda erdem ve ahlak üzerine çeşitli görüş veya toptancı bir model önerebilir, önemli olan çocukların her tür amaç ve ideali tartışması ve eğrisi doğrusu ile bilinçli yüzleşmesidir. Burada örgün eğitime düşen rol öncelikle evren, dünya, insan, toplum hakkında temel bilimsel bilgi ve becerilerin kazandırılması, tarih, sosyoloji, felsefe, sanat, mantık gibi derslerde olası insan ve hayat idealleri ile bilinçli olarak yüzleşilmesinin sağlanabilmesidir. Gerisi, çocuğun veya toplumun neye inanacağı veya inanmayacağı, nasıl eyleyeceği veya eylemeyeceği kendi özgür vicdanıyla kararlaştıracağı hak ve özgürlükleridir.
Telkin kişi hak ve özgürlüklerinin yok sayılmasıdır. “Huzur”, “irfan” vb. ancak yüzleşme konusu olabilir telkin konusu olamaz. “Telkin” edilecekse zaten “kişi” sayılmaması anlamına gelmektedir.
İnsan bilgi, bilinç ve vicdanını dinle örtülürse eğrinin doğrunun, önemli olanın olmayanın ne olduğu zaten bilinemez ve seçilemez hale gelir.
Eğitimin ilk iki amacı veya değerlerin en önemlileri özgürlük ve bilgidir, çocukları ve toplumu özgürleştireceğiz ve bilgi matematik mantığı aklı rasyonalitesi gelişecek ki eğrisini doğrusunu görebilsin, duyabilsin, seçebilsin, öyle eyleyebilsin.
Bilginin de aklın da bilinçli özgür inanmanın da vicdan ve ahlakın da önündeki en büyük engel skolastik dinci tarikatçı otoriter totaliter telkin ve baskılardır.
Bırakanız da çocuklarımız, insanımız görebilsin, duyabilsin, düşünebilsin, kendi potansiyellerini geliştirebilsin, kendi doğru düzgün seçimlerini yapabilsin, iyilikten güzellikten yana doğru düzgün yaşayabilsin.