Paylaşmak istediğim bilgiye kendim de inanamadım. Çeşitli kaynaklardan teyit ettirdim. Doğruydu ama muhtemelen okuyunca siz de kuşku duyacaksınız.
1790'larda Fransız Devrim Ordularında görev yapan, doyma hissi olmayan bir asker. Günün her anı açlıktan ölüyormuş gibi, fırsat bulduğu her an yemek yiyen biri. Sürekli yorgun ve dikkati dağınık.
Bu durum bazı komutanların canını sıkmaya başlamış. Çünkü, ordu kaynaklarının verimsiz şekilde kullanılmasına neden oluyormuş ve komutanlar onu ordudan uzaklaştırmayı düşünmüş. Ancak iki askeri cerrah, Tarrare’den çok etkilenmiş. Dr. Courville ve Baron Percy, bu garip adamın sırlarını keşfetmek için can atıyorlarmış.
Gelelim hikayesine: Tarrare’nın, bitmek bilmeyen açlığı küçük yaşlarda başladı. Yedikleriyle başa çıkamayan ailesi, ondan kurtulmak için evden kovdu. Nasıl bir aileyse…
Zavallı Tarrare, hayatta kalmak için açlığını bir gösteri malzemesi olarak kullanmaya başladı. Hırsızlar ve beden işçilerinden oluşan bir grupla bütün Fransa’yı dolaştı ve bir anda yıldız oldu. Çenesindeki deformasyon yüzünden ağzını kocaman açıp bir sepet dolusu elmayı tek seferde yiyebiliyordu. Yemediği, yiyemediği hiçbir şey yoktu. Canlı hayvan, taş, çöp hiç fark etmiyordu. Gösterilerini izleyenler, onun bu özelliğine hem şaşırıyor, hem de ondan iğreniyorlardı. Ağır basan duygu ise meraktı.
Canlı kedi ve köpekleri iskeletleri kalıncaya kadar yiyen, kanlarını son damlasına kadar içen Tarrare, bir keresinde bir yılan balığını çiğnemeden yutuvermişti. Tarrare’yi görmek için insanlar sıraya giriyor ve bu ilgi her geçen gün çığ gibi büyüyordu.
17 yaşındayken sadece 45 kiloydu, yemek sonrasında karnı davul gibi şişiyordu. Derisi ise inanılmaz esnekti. Aç olduğu zamanlar karın bölgesindeki deriyi bir kemer gibi beline bağlıyordu. Olağan üstü sarkan yanakları tek seferde çok fazla yemek yiyebilmesini sağlıyordu. En büyük sorun, kendisinden yayılan iğrenç kokuydu.
Doktorların düşündüğünün aksine, bu çılgın açlığı akıl sağlığını etkilememişti. Doktorlar bir yandan Tarrare’yi tıbbi olarak incelerken, onun işe yarayacağını düşünen bir kişi daha vardı: General Alexandre de Beauharnais.
General, gizli yazışmalar yapabilmek için Tarrare’nin fiziksel özelliklerinden yararlanmak amacıyla, tahta bir kutunun içine, yazdığı notları koyarak Tarrare’ye yutturdu. Bir süre sonra Tarrare’nin dışkısını inceleyen general notların hala okunabilir durumda olduğunu gördü. Taktiğin işe yaradığı görülünce, Tarrare ilk görevini aldı: Prusyalıların arasına gizlice sızmak ve generalin mesajını esir tutulan bir Fransız albayına ulaştırmak.
Ama Prusyalı bir köylü gibi davranan, ancak tek kelime Almanca bilmeyen Tarrare’nin yakalanması uzun sürmedi. İşkenceler sonunda, Tarrare görevini itiraf etti. Notu okumak için Tarrare’yi zincirle bağlayıp saatlerce tuvaletini yapmasını beklediler. Ancak sonuç hüsrandı, general nota gerçek bir bilgi yazmamıştı. Prusyalı general başta bu duruma çok sinirlenip Tarrare’yi öldürmeye karar verse de, sonra bu garip adama acıyıp serbest bıraktı.
Tarrare, Fransa’ya döndükten sonra görevinden ayrıldı ve Baron Percy’e kendisini iyileştirmesi için yalvardı. Artık normal bir insan gibi yaşamak istiyordu. Percy, elinden gelen her şeyi yaptı ama bir sonuç alınamadı.
Tarrare’nin açlığı gittikçe tehlikeli olmaya başladı. Yatırıldığı hastanenin morgundaki cesetleri gizlice yemeye ve hastalardan alınan kanları içmeye başlamıştı. Hastanede 14 aylık bir bebek kaybolunca, Tarrare hastaneden kovuldu çünkü…
Percy’nin yapacağı bir şey kalmamıştı. Tarrare 27 yaşındayken, ölüm haberini aldı ve otopsisine katılmak istedi. Katıldı da. Sonuç bir hiçti, Tarrare tüberkülozdan ölmüştü ve sırrı hiçbir zaman çözülemedi.
Zavallı Tarrare, dünya sana ne kadar zalimce davranmış. Dünyaya gelişinde doğa, çok yiyorsun diye sokağa atan aile, garipsin diye sadece merakla seyreden diğer yaratıklar, ordu malını tüketiyorsun diye askerlikten atan insansılar, bir malzeme gibi kullanan generaller, bazen sadece bilim saikiyle kullananlar… Hiç biri insan olduğunu görememiş.
Galiba sana en insaflı davranan sadece ölüm olmuş. Ve