Geçen haftayı kendimle uğraşmakla geçirdim. Daha önce yazdım mı bilmiyorum, bir süre önce iki gözümden birden katarakt ameliyatı oldum. Kulaklarımda duyma kaybı var. Ayrıca dişlerimi “piyore” denilen bir rahatsızlıktan dolayı çürümeden döküldü. Protez kullanıyorum.
Yani aslında “kafam çok bozuk”... Bu da işin şakası tabii ki…
Lafı fazla uzattım. Geçen haftayı neden kendimle uğraşmakla geçirdiğimi anlatamadım bir türlü. Katarakt ameliyatı olmadan önce genel bir muayeneden geçiriliyorsunuz. O muayeneyi yapan kadın doktor, “Kalbinizde tıklama var, bu ameliyat için önemli değil ama baktırırsanız iyi olur” demişti. Bu söylem o sırada yanımda olan yeğenlerimden biri tarafından da duyulmuştu. İşte bu duyum geçen hafta yine gündeme geldi ve kalbimin kontrol edilmesi istendi. Buna eşim de katılınca durumdan aile hekimime söz ettim, o da beni Seferihisar Devlet Hastanesindeki kardiyolog Mustafa Özgür CEYLAN’a yönlendirdi.
Neyse gittik tabii kardiyoloğa… Önce bir EKG çekildi. Herhangi bir eksiklik belirlenmedi. Daha sonra tansiyon ölçümü yapıldı. İlk ölçümde 19’a 10 çıktı… Epey yüksek. Doktor biraz dinlendikten sonra ikinci bir ölçüm yapılmasını istedi. O sefer de 18’e 8 olarak ölçüldü. İkinci ölçüm de yüksek olunca doktor tansiyonumu bir hafta boyunca sabah akşam ölçüp kaydetmemi istedi. Yani beni, kendi sağlığımı kontrol etmek için görevlendirdi. “Emir demiri keser” demişler. Nasıl yapacağımı düşündüm. Her gün sabah akşam eczaneye gidip ölçtürmek yerine, bir tansiyon aleti alıp bu işi kendim yapmaya karar verdim. Ancak yazıyı kaleme aldığım sırada bunu başarmış değilim. İzmir’e gittiğim halde tansiyon aleti alamadım. Yarından itibaren uğraşmaya yeniden başlayacağım.
Tekleme deyince bir de şunu söylemem gerekli. Sadece sağlıkta değil, diğer alanlarda da teklememek gerekiyor. Örneğin Zeytinlik alanları, maden sahasına açmak teklemek değilmiş gibi davranıyoruz. Halbuki yerin üstünden elden edilen Bir ton Zeytinyağının ederi, bir ton madenin ederinden çok fazla. Bunu hepimiz biliyoruz sanırım. Bu karşılaştırma zeytinliklerin maden sahası haline getirilmesi de bir tekleme!
*****
Neyse “Tekleme” konusunu burada kapatalım, başka konuya geçelim.
Geçenlerde TRT’den iki arkadaşımla buluştuk. TRT Gaziantep bürosunda çalıştıktan sonra Reklam sektörüne geçen Mehmet GÜNDÜZ ile Diyarbakır bürosunda uzun süre çalışan Tunca SEVSAY’ı ziyarete gittik. Yol boyunca ciğerlerimizin nasıl yandığını tüm açıklığıyla, tüm korkunçluğu ile gördük.
Böyle bir şey olamaz Çamlıklar, Zeytinlikler, otluk alanlar simsiyah olmuş. Biliyorsunuz bu alanlar yanarken içindeki her şey yanıyor. Ama açıklamalar “Can kaybı olmadı” şeklinde oluyor. Sanki ağaçlar can değilmiş gibi, sanki ölen hayvanlar can değilmiş gibi, sanki böcekler çiçekler can değilmiş gibi davranıyoruz
Ama ateş düştüğü yeri yakıyor. Ve günümüzde yanan yandığıyla kalıyor.
Ancak şunu unutmamak gerekiyor. Ne demiş Yunus Emre;
"Olsun be aldırma Yaradan yardır./Sanma ki zalimin ettiği kârdır./Mazlumun ahı indirir şâhı./Her şeyin bir vakti vardır.”
Bugünlük de bu kadar!
Hoş çakalınız! Sağlıcakla kalınız!