TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mehmet Ömer Arif Aras hakkında, "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve gerçeğe aykırı bilgiyi alenen yayma" suçlarından resen soruşturma başlatıldı. Herkes kadar soruşturmayı açanlar da biliyor ki, bu suçlamanın mesnedi de mantığı da yok.
4.500 üye şirketiyle ihracatın % 80’ini yapan, toplam verginin % 85’ini ödeyen TÜSİAD adına YİK Başkanı Ömer Aras hakkında soruşturma açılması üzerine TÜSİAD yeni ve daha kapsamlı bir açıklama yapmaya karar verdi.
Rıfat Serdaroğlu, “Sakın geri adım atmayın. Eğer direnmez susarsanız, sizi teker teker avlarlar. Hemen yarın 4.500 TÜSİAD üyesini toplayın ve YİK Başkanı Ömer Aras’ın konuşmasını, hep beraber okuyun. Gelsin o tetikçi savcılar 4.500 kişiyi birden tutuklasınlar. Bu ne densizliktir? Esir miyiz? Türk Milleti sizinle,” dedi. Benim yıllardır söylediğimi, Rıfat Serdaroğlu, yöntemiyle öneriyor: Toplumsal Tepki.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın Silivri’deki esaretini uzatmak isteyenler, geçmişte, 27. Dönem HDP Milletvekili Ali Kenanoğlu’na yönelik sözleri nedeniyle yeni bir iddianame hazırladılar. Buna tahammül edemeyen Muharrem İnce, "Yeter artık! Yuh artık!" diyerek isyan etti.
Yılmaz Özdil, “Nasıl korkmadan böyle yazabiliyorsunuz,” sorusu üzerine, “Korkmaz olur muyum korkuyorum. Hem de çok. Ama bugün korktuğum için yazmazsam, yarın korkmaya bile fırsatımız olmayacak,” demişti. Zaten ellerinde tek silah kaldı: Korkutmak.
Bir anekdot:
Amerikalı yazar, filozof, şair, tarihçi, kölelik karşıtı, vergi direnişçisi Henry David Thoreau, ABD’nin Meksika’ya açtığı savaşa karşı çıkanlardandı.
Ödemesi gereken vergilerin Meksikalıların öldürülmesinde kullanılacağını bildiğinden, vergi vermeyi reddetti, bunu da tüm Amerika’ya ilan etti ve elbette doğal olarak hapse atıldı. Doğal olarak, derken hapse atılmasının doğal ve yasal olduğunu söylemek istemiyorum. devrin uygulama şartlarına göre yadırganmadığını belirtmek istiyorum.
Kendisi gibi özgürlükçü ve barışçı arkadaşı ünlü şair Ralph Waldo Emerson, haberi duyar duymaz hapishaneye koştu ve arkadaşını demir parmaklıkların arkasında gördüğünde derin bir üzüntüyle;
-“Henry, neden buradasın,” diye sordu.
Thoreau’nun cevabı tokat gibiydi:
-“Sen neden burada değilsin?
Gerektiğinde, gerektiği yerde olmayı, hatta bu uğurda bedel ödemeyi göze alanlar, çıktıklarında başları dik, alınları açık yürümenin onurunu yaşayacaklar. Hiçbir şeye karışmayıp, her şeyi uzaktan seyredenler de, kendi utançlarında boğulacaklar.