'Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim, halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım,' diyordu Turan Dursun. Yobazlar tarafından katledildi. Hala faili meçhul.
Anlatmıştım, Turan Dursun’u birkaç kere. Yine anlatacağım. Gerektikçe de tekrarlayacağım.
Babası “gavur okulu” olduğu için ilkokula göndermedi ama din hocalarından, şeyhten eğitim almasını sağladı. “Basra’da ve Kufe’de bile görülmeyen bir alim” olmasını istiyordu.
Önce medreselerde ders verdi, sonra sınav kazandı, müftü oldu. Ülkenin çeşitli yerlerinde görev yaptı. Ama değişik bir müftü olmuştu. Camilerdeki pejmürdeliği anlamıyordu. Abdestlerini tutamayacak kadar yaşlı imamlar vardı.
İlk etapta 15 imamın görevine son verdi. Ama bunlar zengin insanlardı. Çoğunun oğulları yargıç, doktor ve daha başka etkin görevlerdeydi. Tabi ki başı derde girdi.
Camiler park yerine çevrilsin, köyler ağaçlandırılsın, müftülük lojmanı yerine, hastane yapılsın istiyordu. Yaptırdı da. O hastane Sivas Göğüs Hastalıkları hastanesi.
İmamları toplu halde sinemaya götürüyordu. Kurs açtı, konferanslar verdi, grup çalışmaları yaptı. İmamların canı sıkılmaya başladı. “Bu müftü kafirdir, komünisttir,” dediler. “Yeni İstanbul”, “Yeni İstiklal” gibi gazete ve dergiler, komünist olduğunu sabahlara kadar içki içtiğini falan yazdı ve başladı ardı arkası kesilmeyen sürgünler.
Tarık Zafer Tunaya “Devrim Ocakları” isimli bir dernek kuruyordu. Kuruculardan biri de Turan Dursun’du. Hemen, Sovyetler Birliği’nden 20.000 lira para aldı diye ihbar edildi. kısa bir soruşturma ve ardından, Sinop’un Türkili ilçesine sürgün edildi. Orada Ali Şarapçı isimli bir öğretmenle tanıştı. Adama da “komünist” diyorlardı. Uzun sohbetlerden sonra Komünizmi kaynağından öğrenmeye karar verdi. Ali Şarapçı’dan komünist kitapları istedi. İnceledi. “Ürkecek bir şey de yokmuş,” diye karar verdi.
Yoğun bir şekilde diğer dinleri ve dinlerden önceki efsaneleri inceledi. Kendine cevap veremediği sorular soruyordu. Tamamen bilime yönelmişti. “İslam’ın kökenini gördüm,” dedi. Tufan efsanesine baktı. Hem, Tevrat’ta, hem Kur’an’da vardı. “Bu bir efsane, nasıl olur da Tevrat’ta, Kur’an’da olabilir? Milattan önce 3.000 yılında kaleme alındığı sanılıyor. İslam’dan, hatta Kur’an’dan çok önce. Peki, bunlarda olan, Kutsal kitaplarda ne arıyor? Sonra, Hammurabi Yasaları’nın kimi maddeleri Tevrat’a aynen geçmiş, ondan sonra Kur’an’a da yansımış,” diye sorgulamaya başladı.
Ebu Bekir döneminde, Riddet” (dinden dönme) olaylarında, ateş havuzları açılmış, o havuzlarda insanlar inançlarından dolayı yakılmışlardı. “Dinler insana sadece gözyaşı ölüm getirmiş,” sonucuna vardı. İmanı sarsılmıştı. Dini terk etmeye karar verdi. Ateist oldu.
Daha sonra aydınlanmacı kimliği ile sayısız kitap yazdı. Doğal olarak yobazların hedefi oldu. 4 Eylül 1990’da evinin önünde, 7 kurşunla katledildi.
Cinayetten 40-45 dakika sonra sivil polisler evi talan etti. Topladıkları kitapları siyah poşetlere koyarak gittiler. Sonra resmi polisler geldi ve talanı tamamladı. Ne buldularsa götürdüler. Turan’ın hazırladığı 2.000 sayfalık “Kuran Ansiklopedisi” ve “Kulleteyn” isimli kitabın ikinci ve sonraki ciltleri yok edilmişti.
Turan Dursun öldürülmüş, suçluymuş gibi evi basılmış, pek çok eseri alınmış ve bizlere ulaşmadan, yok etmişti. Bu onun ikinci ölümüydü.
Sevgili Dostlar,
Biliyorum, çok yüzeysel anlattım. Ama kitapçılarda pek çok eseri var. Özellikle DİN BU serisi. Konuşuyor gibi yazmış. Okursanız siz de onunla sohbet ediyor gibi hissedeceksiniz. Kolay okunan, hacimsiz kitaplar.
AMAN DİKKAT EDİN; ATEİST OLMAYIN.