SUAT UMUTLU

Tarih: 11.07.2025 23:36

YANLIŞ TAKTİK

Facebook Twitter Linked-in

Ne demişler:
“Bi'çinnem sakızın varsa, ehline ver”...
Aksi halde, sistem çürür, güven erir, gelecek kaybolur. Toplumlar önce yönetimde, sonrasında ise vicdanda iflas eder,ki Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ne diyordu:
"Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır."

O hâlde,
Biat kültürüne alışmış,
Ama...
İçinde hâlâ “hak, hukuk, adalet” duygusu olanlar,
Kafası karışık ama düşünen ve sorgulayanlar,
Duyduğu bir şeye, “Acaba bunda bir terslik var mı?” diyenler,
“Sadece Allah’a biat edilir, kula değil ki.” diyen insanlar için...

Önce bir izahatın mizahı!
Futbol,
Özellikle az gelişmiş ülkelerde hem sportif faaliyetlerin en cazibelisi hem de her türlü derdi unutturan değil midir?
Bir an için,
Fanatiği olduğunuz takımın teknik direktörünün önemli bir final maçında iyi oyuncuları yedek kulübesinde tuttuğunu ve kaçınılmaz sonla buluştuğunuzu düşünün...
Belki, "Bu bir spordur ve normaldir." de diyebilirsiniz.
Ama,
O takım kaybederken ve o taraftar bağırıp çağırıp susarken yaşananlar, psikolojik çöküşün bir göstergesidir, ki bu durum bir ülke için de geçerlidir.
Zira, işini bilen dışarıda kalırsa oyun bozulmuş demektir.
İşte,
'Negatif seleksiyon' dediğimiz, buradaki taktik hatası gibi bir şey...

Bakınız,
Sen!
Her gün çalışıyorsun ama geçinemiyorsun, ay sonu gelmeden paran bitiyor ve “Bugün ne ucuzsa onu alırım.” diyorsun, kısaca mutfağında tencere  kaynamıyor...
Ve,
Elektrik, doğalgaz, kira... Hepsi seni sıkarken, yönetenler “Ekonomi şahlanıyor.”, “Ben bu ülkeyi uçuracağım.” derken sırf “bizim mahallenin adamı” diye oy veriyorsun oysa onlar seçim hesabında iken...
Öncelikle bilmelisin ki, sorun senin tembelliğin değil yönetenin beceriksizliği deolabilir...
Senin hayatın artık hayatta kalma savaşı ve bunun sebebi, yanlış seçimindir.
Oysa sandık başında duygu değil, akıl kullanılır; unutuyorsun, dört yılının kaderini de çiziyorsun.
Kur’an der ki: “Aklınızı kullanın.”
Ama sen kula biat edip aklı askıya alırsan; iman değil, tapınma başlar.
Negatif seleksiyon, kula kulluktur aslında.

Bak, tüm faturaları her ay ödüyorsun ama sorumluyu da bilmelisin.
‘Bakkal defteri’ yalanla tutulursa, sonunda kepenk iner.
Yani bugün veresiyeye yalan yazarsan, yarın dükkân kapanır.
Devlet de böyledir, yanlışı yazarsan sonunda gerçeğin içinde batarsın.
Ne demişler, "Dikiş eğri giderse elbise yırtılır."
Yöneticiler de böyledir; eğri alınan bir karar, halkın da yırtılan, yok olan umududur.
Bu nedenle, "Direksiyonu bilmeyene araç verilmez." dedikleri gibi:
"Masal anlatmak kolay, ama hesap vermek zordur."
Gelin şimdi bilimsel olarak ele alalım bu 'negatif seleksiyon ' dedikleri ne menem şeyi...
Önce Türker Ertürk 'ün konuyla ilgili çarpıcı tespitlerinden (*);
"Negatif seleksiyon (purifying selection), toplum, kurum veya organizasyonlar içinde yetersiz, zararlı veya istenmeyen özelliklere sahip bireylerin veya unsurların sistematik olarak elenmesi ya da dışlanması sürecini ifade eder.
Sosyolojik bağlamda, bu kavram, yetkin bireylerin yerine yetersiz liderlerin veya bireylerin öne çıkması ve bu durumun toplumun genel işleyişini olumsuz etkilemesi olarak yorumlanabilir.
Toplumlar, kriz dönemlerinde (ekonomik çöküş, savaş) yetkin liderlerden ziyade karizmatik ancak yıkıcı liderleri tercih edebilir.
Negatif seleksiyon, uzun vadede toplumsal gerilemeye yol açar; yetkin bireylerin dışlanması inovasyonu ve ilerlemeyi engeller.
Araştırmalar, eğitim seviyesinin düşük olduğu toplumlarda negatif seleksiyonun daha yaygın olduğunu gösterir."

Ahlaki ve zihinsel çürüme sıradanlaşınca, toplumsal sistem de ehliyetli olanı değil, otoriteye kayıtsız şartsız boyun eğeni yükseltir. 
Toplumsal ruh halimizdeki deformasyon, liyakati dışlayan düzenin zeminini oluşturuyor.
“Hasta toplumlar hasta liderler üretir. Bu liderler cahil kitleden güç alırlar.” Bu satırlar, Erich Fromm’dan...
Yani liyakat yerini biata bıraktığında, toplumun bağışıklığı düşer; otoriter, yetersiz ve sorgulamayan liderler ortaya çıkar. İşte bugün bizim yaşadığımız tam da bu tablo.

Bu tespitten hareketle şunu açıkça söylemeliyiz:
Negatif seleksiyon artık münferit, geçici ya da istisnai bir bozulma değildir.
Aksine, kurumsallaşmış bir çürümenin, sistematik bir işleyişin adıdır.
Devletin, kurumların, medyanın ve hatta sivil toplumun birçok katmanında; liyakatin yerini sadakat, düşüncenin yerini itaat, ortak aklın yerini tek seslilik almıştır.
Bu durum, yalnızca bireysel başarısızlıkların değil; toplumsal aklın çoraklaşmasının da temel sebebidir.
Tepeden tırnağa işleyen bu yapı, artık “kader” değil, bilinçli bir tercih ve yönetsel stratejidir.
Ekonomiden eğitime, siyasetten adalete... Türkiye’de işler tersine dönmüş gibi.
İyi olan değil, biat eden; bilen değil, susan; üreten değil, tüketen öne çıkıyor.
Yani; doğru olan değil, “sadakatli olan” tercih ediliyor.
Toplumda adeta ters bir eleme sistemi var:
Liyakatsiz olan yükseliyor, yetenekli olan sistem dışına itiliyor.
İşte buna “negatif seleksiyon” deniyor.
Her ne kadar bu kavram ilk olarak biyolojide kullanılsa da, bugün asıl etkisini toplumların çürüme süreçlerinde gösteriyor.

Birçok kişi "neden her şey kötüye gidiyor" diye soruyor.
Aslında cevap basit:
Doğru insanları değil, sistemle uyumlu olanları seçiyoruz.
Ve zamanla bu seçimler, bir çürüme zincirine dönüşüyor.
Tepede kim varsa, aşağıya da onun küçük birer kopyası yerleşiyor.

Bu  tersine elemenin yani negatif seleksiyonun ne olduğunu,
tarihteki izlerini, düşünürlerin bu konudaki uyarılarını ve
Türkiye’deki güncel yansımalarına bakalım ...

Negatif seleksiyon, en basit haliyle şunu anlatır:
Bir yapının içinden en iyi olanların değil, en uyum sağlayan, en zararsız, en itaatkâr olanların seçilmesi...

Normalde bir toplum, kurum ya da sistem "en yetenekli, en çalışkan, en ahlaklı" olanları seçmesi gerekmez mi?
Ama işler tersine döndüğünde; sistem, kendi varlığını tehdit etmeyen,sorgulamayan, eleştirmeyen, düşünmeyen bireyleri yukarı taşıyor ve zamanla üst kadrolar vasat ve korkak insanlarla dolarken zeki ve dürüst insanlar ya uzaklaştırılıyor ya da kendi kabuğuna çekiliyor.

George Orwell,
“Tüm hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir.” derken sistemin sadakati ödüllendirip dürüstlüğü cezalandırdığı distopik yapıyı anlatıyor, ki bu negatif seleksiyonun tipik bir tablosu: Yani "itaatkâr olan kazanır, düşünen dışlanır." mealinde...

Hannah Arendt ise , 
“Kötülük sıradandır zira yapan kişi düşünmeyi reddetmiştir.” diyerek sıradan insanların düşünmeden emirleri yerine getirmesiyle kötülüğün kurumsallaşır olduğunu,yani düşünenin değil, emir alanın ödüllendirildiğini dile getiriyor.

Max Weber'in , “Modern bürokrasi, kişisel değil kurumsal sadakati temel alır.” diyor ama tanımladığı bu rasyonel sistem, yozlaşınca sadakat liyakatin önüne geçer, ki bu da negatif seleksiyonun kapısını aralar.

İbn Haldun'un,  “Devletler, ilk zamanlarında erdemle, sonrasında ise gösterişle yönetilir.” sözüyle, bir devletin çürüme aşamasında, ehil insanların değil dalkavukların öne çıktığını  14. yüzyılda net şekilde ifade etmiş...

Noam Chomsky, “Kitleler düşünmesin diye medya, eğitim ve siyaset elbirliğiyle çalışır.” diyor.Yani sistem, sorgulamayan bireyler üretmek üzere tasarlanır,ki bu da negatif seleksiyonun modern halidir diyebiliriz.
“Yukarı çıkmak için en tehlikesiz olmak gerekir.”

Negatif seleksiyon, sanılanın aksine yeni bir sorun değil ve tarihin her döneminde, özellikle iktidarın mutlaklaştığı yerlerde ortaya çıkmış, zira mutlak güç, sadakat ister ama o sadakat  genellikle liyakatle çelişir.
Bakınız,Osmanlı’nın ilk dönemlerinde “ehliyet” ön planda,devşirme sisteminde bile zeki, yetenekli olanlar saraya alınır ve Enderun'da eğitilirmiş ama zamanla bu yapı bozulmuş ve Sadrazamlar bile padişahın akrabasından, damadından seçilmeye başlanmış,ki “Göze batmayan” olan kazanıyor, bilgili olan sürgün ediliyor...
Liyakat bozulduğunda ise devlet de çözülmeye başlar elbette...

Sovyetler Birliğinde...
Stalin döneminde, bilgi değil kör sadakat esas alınmış ve Orduda en yetenekli generaller, muhalif olabilecek akademisyenler yok edilerek bir korku rejimi kurulmuş,sisteme tehdit gibi görülen herkes ortadan kaldırılmış...
Geriye kalanlar ise sadece "evet" diyebilen, sıradan ve etkisiz kişiler ve koca bir imparatorluğun kendi içinde çöküşü....

Nazi Almanyasında, 'Sorgulayan Düşman Sayılır' mantığı hâkim ve Hitler'e kayıtsız şartsız bağlı olmayan herkes tehdit olarak görülüyordu, ki Almanya gibi bir bilim ve felsefe merkezi, birkaç yılda "itaat toplumu"na dönüşmüş, Einstein gibi nice değerli beyin ya kaçmış ya da susturulmuş..
Peki sonuç?
Düşünenleri dışlayan toplum, kendi sonunu hazırlar, öyle değil mi?
Biz de,
Özellikle 1980 askeri darbesi sonrası, Türkiye’de “devlet memuru” kavramı da değişmiş,liyakat yerine “kime yakın” sorusu öne çıkmaya başlamıştır, ki
1990’lar bürokrasisinde bu eğilim güçlenmiş,
2000’lerle birlikte, sadakat esaslı kadrolaşma artık kurumsallaşmış halde...
Yani:
Ağzı sıkı, gözü kapalı, kulağı sağır olanların terfi zamanı!
Ama,bu sadece kamu kurumlarında değil, üniversitelerde, basında, özel sektörde de yaygınlaşmış, mesela soru soranlar sistemin dışına itilmiş zekâ ve yetenek, artık bir tehdit...
Elbette ki sessizce başlayan bir çürümedir bu...
Zira,negatif seleksiyonun olduğu yerde;
Yenilik çıkmaz,cesaret barınmaz ve kalite yükselmez ki...
Zira, herkes sadece "üstünü mutlu etmeye" çalışır ve  hakikatin peşine düşülmez.

“En iyiler bir bir sessizleşti, geriye kalanlar alkışlandı.”diyebilir miyiz, bilmiyorum ama bugün Türkiye’de nereye bakarsak bakalım, benzer bir tabloyla karşılaşıyoruz...
Yetenek, emek ve dürüstlük diyorsunuz ama ya kıyıda köşede kalıyor ya da sistem dışına itiliyor, ki bu nasıl oldu?

Devlet kadrolarında liyakat yerine sadakat esas alınır,yetkin olmayan kişiler karar verici konuma gelirse bunun sonucu ise genellikle,keyfi kararlar,yandaş atamalar ve ehliyetsiz yönetimler olmaz mı?

Bugün birçok kurumda kişinin “ne bildiği” değil de “kimden olduğu” belirleyici ise tam da bu, negatif seleksiyonun birebir tanımıdır, diyebiliriz.
Biraz kategoriler üzerinden izah edelim;
Eğitimde...
Sorgulayan değil ezberleyen 'Makbul'!...
Üniversiteler bilgi üretim merkezi, ama akademik yükselmede liyakat değil, biat kriter alınıyor gerçek bilim insanlarıda sistem dışına itiliyor, ki bu nedenle eleştirel düşünce körelirken,Akademi, iktidarın uzantısı haline geliryor ve birçok akademisyen, düşündüğünü söylemeye cesaret edemiyor.
Zira, ödüllendirilen “susmak”, dışlanan ise “düşünmek”!...

Yargıda...
Adaletin terazisi bozulduğunda, en büyük zararı toplum görür.Yargının bağımsızlığı tartışmalı hale geldiyse,bu da yine negatif seleksiyonun eseridir.

Medya...
Gazetecilikte artık “haber” değil, “haber kıvamında propaganda” ön planda,eleştiren değil, öven alkış alıyor.Sadece muhalefeti değil, gerçekleri sorgulayan bile ekranlardan siliniyor, ki medya, toplumun aynası olması gerekmez mi?
O ayna kırılmışsa, geriye sadece bulanık bir görüntü kalır...
Garip olan ise özel sektörde de aynı sistemin geçerli olması... Bir şirkette kendi fikrini söyleyen değil, patron ne derse onu tekrar eden kişiler yükseliyor, ama uzun vadede bu  üretim kalitesini, iş verimliliğini ve çalışan motivasyonunu da düşürüyor.
Kısaca,sadece kamu değil, özel sektör de negatif seleksiyona yenik düşmüş durumda diyebiliriz.

Tüm bunlar toplumsal yapıya, bir  korku, bir sessizlik ve vasatlık getiren birer norm oldu ve  toplumun geneline sirayet etti. Mesela gençler yurt dışına gitmek istiyor, zira burada değer görmediklerini düşünüyorlar. Diğer taraftan aileler çocuklarına “çok da öne çıkma” diye nasihat veriyor,ki insanlar doğru bildiklerini bile artık içlerine gömüyor.
Netice mi?
Toplum yavaş yavaş  çürümeye başlıyor,artık “iyi olmak” yetmiyor... Senin görünmez olman, biat etmen, sessiz kalman bekleniyor.

Tüm bunlar birer tesadüf olabilir mi?
Yoks sistematik bir netice midir?
Negatif seleksiyon, ne tesadüf ne de bir hatadır, bilinçli ya da bilinçsiz şekilde yürütülen bir sistem ve bunun bedelini bireyler değil tüm toplum ödüyor.
Düşünün,
Bilim durur, adalet çürür, eğitim boşalır, ekonomi yokuş aşağı giderse herkes kaybeder, ki bundan kurtulmak mümkün müdür?
Elbette ama kolay değil, zira sorun sistematik çözüm ise bilinçli bir karşı duruşu gerektiriyor, yani negatif seleksiyonun panzehiri, pozitif seleksiyon;
Aklı, liyakati, adaleti, üretimi, ahlakı yeniden öne çıkarmaktır çözüm...
Bu bir kişiyle de olmaz, bir yasayla da düzelmez,ancak, toplumun tabanında başlayan bir uyanışla mümkündür.
Mesela;
Eğitimle başlamalı,ama sadece okulla değil; düşünmeyen bir toplumun mezun sayısı ne kadar artarsa artsın,çürüme hız kesmeyecegi için ezber değil, eleştiri öğretilmeli,itaat değil, sorumluluk aşılanmalı.Yine“Büyüklerini dinle” yerine, “kendi aklını kullan” denmeli çocuklara... Zira pozitif seleksiyon, bağımsız düşünen bireyler sayesinde yeşerir.

Adalet der dururuz,ki yargı bağımsızlığı güçlendirilmeli , hesap verebilirlik yaygınlaştırılmalı.Herkes için adalet talebi bir refleks haline gelmelidir.
En çok eksikliğini hissettiğimiz bir mesele;
Neden, aydınlarla, sanatla, bilimle yol al(a)mıyoruz?
Düşünen, yazan, çizen insanlar susar ya da ötekileştirilirse; toplum karanlıktan aydınlığa çıkış yolu bulabilir mi?
Oysa:
Bir karikatür,bir şiir,bir bilimsel tez...
Toplumun gözünü açabilir,ki sanat, bilim, düşünce dediğimiz negatif seleksiyonun karşısında bir direniş hattıdır.
Elbette 'Vicdan' dediğimiz o insanî vasıf! Öncelikle toplumsal vicdanı canlandırmak gerekiyor.
Bugün insanlar konuşamıyor, zira yalnızlar,ki birbirine omuz verenler o yalnızlıktan çıkar ve korkularını yener.
Sessiz kalmayan bir toplum,haksızlığa alışmayan bireyler,küçük de olsa doğruyu söyleyenler...
Bilmelisin ki, bunlar umut için yeterlidir.

Gençlerimiz....
En büyük umudumuz,ülkenin en büyük gücü, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür o gençler değil mi?
Bir sistem en yetenekli gençlerini yurt dışına itiyorsa kaybediyor demektir.
Son sözümüz olsun;
Negatif seleksiyon,  bir sistem hatası olsa da aynı zamanda insanın kendi yüreğiyle yaptığı bir sınav; eğer susarsan, itaat edersen, uyum sağlarsan o sistem memnun olur ama sen kendin olmaktan çıkarsın...
Ama birileri, susmazsa, görmezden gelmezse o sistemde yavaş yavaş değişir,o yüzden umut vardır.
Yazanlar, düşünenler, soranlar yok mudur?
Ya da sistem içinde yükselmek yerine doğru yerde kalmayı seçenler?
Ne diyorsunuz?

“Cumhuriyet, düşünce serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz.”
— Mustafa Kemal Atatürk

Suat Umutlu 
11 Temmuz 2025

(*)Türker Ertürk 
https://medyasiyaset.com/negatif-seleksiyon-nedir-turker-erturk-yazdi/


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —