“YAŞAMSIZ” ALANDA SALT AĞAÇLAR DEĞİL, İNSAN DA…

“YAŞAMSIZ” ALANDA SALT AĞAÇLAR DEĞİL, İNSAN DA…


Doğayla da “dalga” geçer gibi konuşanlar ortaya çıktıkça, bunun “duyarsız” beyinlerde oluşturacağı “taravma” çok önemli!
Bilimsel verileri ya da araştırmaları bilmeye-anlamaya ne gerek ki?
Doğanın, kendine yapılan yanlışı bağışlamayacağı biliniyor-anlaşılıyor olmalı artık!
Yaşadığım kent Adana’nın Kozan-Feke ilçeleri arasında yer alan Akkaya yaylası bile “doğayla oynamak doğru değilmiş” diyor, HES’lerin yapılışının onuncu yılında!
Akkaya’nın domatesi, yeşil fasulyesi, patlıcanı, biberi doyumsuz olduğunca bol da olurdu; bugün, değişen iklim, değişen akım nedeniyle ne o günlerin tadında meyvesi-sebzesi oluyor, ne de bolluk!
Doğayla inatlaşmaya gelmiyor!
***
Geçtiğimiz gün tevi izlencesine çıkarılan bir “okumuş” maden bileni, siyanürle altın aranması sırasında yakınlardaki “atık su barajı” konusunda “atık su barajındaki suyu alır içerim” dedi.
Bunun anlamı “siyanürden” etkilenilmeyeceği miydi?
Bunun anlamı arama sırasında “siyanür” kullanılmayacağı mıydı?
Bunun anlamı “siyanürün” baraja zarar vermeyeceği miydi?
Bunun anlamı “siyanürlü suyun” içilebileceği miydi?
Geçmişte Kenan Evren’in de, Çernobil’de yaşananlar nedeniyle, özellikle doğu Karadeniz’de “doğal etkilerle” birlikte, bölgenin ürünü “çayda radyasyon” olmadığını göstermek için “bakın ben çayı içiyorum, bir şey olmuyor” demesine benzedi!
O gün, Evren’in içtiği çay, sanki “o an”, o bölgeden alınmış çay gibi gösterildi; bizler de yuttuk!
Şimdi benzerini “okumuş”, madeni bilen, siyanür kullanımına yabancı olmayan biri “atık su barajındaki suyu alır içerim” hem yurttaşla, hem de doğayla dalga geçercesine…
***
Doğadan gerekmedikçe bir taş, bir ağaç koparmanın; insan vücudunun her hangi bir yerinden bir “parça” almaktan ayrı yanı yoktur!
İnsanın ayak parmaklarından birini keserek, üstelik gerekli özeni de öteleyerek “hadi beni taşı” diyemezsiniz. O yaralı parmak, o yaralı parmağın verdiği acı, o yaralı parmaktan akan kan vücudu gerektiğince sarsacak, devinimlerden uzaklaştıracak, dengeyi ortadan kaldıracaktır!
Kimse “altın aranması” sırasında yerle-bir edilen ağaçların, yerle-bir edilen dağların, o bölgeyi terk etmek zorunda kalan canlıların, “saçkırana” dönüştürülmüş ormanın doğaya verdiği “yıkımı” oturup; herkesin, özellikle de kendilerinin anlayacağı biçimde konuşmaya yanaşmıyor!
Bir konuşsalar, “yaşananlar” anlaşılacak!
Bir konuşsalar “karanlık” kalmayacak!
Bir konuşsalar “bilinmeyenler” bilinecek!
Bir konuşsalar…
***
İşin bir de popülist yanı da var!
İlki, “altın çıkarılmasın mı” diye soranlar var ya…
“O bölgenin tarım ile hayvancılık gelirinin, altından daha önemli olduğunu” söylediğinizde, yutkunması gerekmez mi?
Canlının gereksinmesi altın mı, gümüş mü, mazot mu?
Canlının gereksinmesi buğday mı, patates mi, domates mi?
Daha dün, İstanbul yağmur altında kaldı! İstanbul’u yağmur altına alacak yapılara izin verenler-savunanlar, bugün Kaz Dağlarından altın aranması için doğanın talanının “doğru-yerinde” olduğunu söyleyebilmek için tevi ekranlarında yırtınıyorlar!
İkincisi, “tepki” için yollara düşüp konuşanlar…
Olduğu yeri belirtmeme gerek yok! Apartman dairesinin balkonunda bir tane saksıda çiçek alışkınlığı olmayan, kurumunun önündeki ağaçları acımasızca kesen, aslında “çevre katliamı” konusunda hiç de duyarlılık göstermeyen “sivil toplumun” bazı örgütleri;
Gün bugün gibi yoldalar,
Gün bugün gibi konuşuyorlar,
Gün bugün gibi nöbetteler…
Bir başka yeri değil, yaşandığım kent Adana’da bildiklerim var!
Burnumuzun dibinde, havası-kokusu bizi de etkileyecek olan, Mersin’de çalışmaları yapılan Akkuyu Nükleer Santrali konusunda ne yaptıklarını sormak gerekir!
“Kaz Dağları nere, Akkuyu nere” anımsatmak gerekir!
***
Doğayla “dalga geçmeye” gelmez! Doğayı üzmeye gelmez! Doğayı yolmaya gelmez!
Doğa, üzerinde yaşamın olduğunun bilinmesini ister!
En küçük yağmurda korkular oluşuyorsa,
Deniz dalgasının azgınlığı artıyorsa,
Göğün beklenmeyen karartısı düşündürüyorsa,
Tüm bu gelişmeler “doğayla dalga geçilemeyeceğinin” göstergesidir!
Dağların yağmalanarak devrilmesinden, üç-beş yapı dikmek için ormanların yakılmasından, elektrikle aydınlatacağız diye bölgenin karartılmasından, altın çıkacak diye tarımsal alanların bitirilmesinden, inşaat alanları oluşturmak için dere yataklarının doldurulmasından “elde kalacak” olan yalnız “yaşamsız” alanlardır.
“Yaşamsız” alanda salt ağaçlara değil, insan gibi canlıya da yer yoktur!


Oktay EROL

19.08.2019 18:48:23

YAZARLAR


KIVANÇ : ADANA’NIN İHRACATI 1 MİLYAR DOLARA ULAŞTI

57 ÜNİVERSİTEDEN 144 PROJE KATILDI

KIZILAY’DAN “KAN DOSTLARINA” TEŞEKKÜR

"NASIL BİR DEMOKRASİ NASIL BİR CUMHURİYET" PANELİ

DEMİRPOR DEPLASMANDAN 3 PUANLA DÖNÜYOR

KENDİSİNİN VE EŞİNİN MALVARLIĞINI BELEDİYE BİNASINA ASTI

ARICILARDAN NARENCİYE BALI HASADI

KARATAŞ BELEDİYE HİZMET BİNASINA SALDIRI

CELAL BAŞLANGIÇ VEFAT ETTİ.

HÜSEYİN SÖZLÜ’NÜN MHP İLE İLİŞKİSİ KESİLDİ

CHP’DE DANIŞMA KURULLARI TOPLANIYOR

“EKONOMİDE BAŞARI, DAHA İYİ BİR YARGI İLE MÜMKÜNDÜR”

“ÜLKEMİZİN YERALTI VE YERÜSTÜ KAYNAKLARI HALKIMIZINDIR!”

YANLIŞ DİYETLER ZAYIFLATMIYOR TAM AKSİ KİLO ALDIRIYOR!

TÜRK TENİSİNDE ÇÜ-ATDSK İŞBİRLİĞİ

“AĞIR VE ORTA HASARLI BİNALAR KADERİNE TERK EDİLDİ”

ÇGC BAŞKAN ADAYI ÇAKIN, ÜYELERLE BULUŞACAK