Ana cadde üzerindeki bir pastaneye girip tatlı bir şeyler yedik. Çayımızı da içtikten sonra biraz sohbet edip, etrafı seyrettik.
Kaldırımdan gelip geçenlerin çoğu yabancı ülke vatandaşıydı. Avrupa'dan Uzakdoğu'dan ve Arap ülkelerinden gelen turistler vardı.
Bayram tatili için gelenler evlerine döndüğü için aşırı bir kalabalık yoktu.
Okullar tatil olduktan sonra buralarda adım atacak yer kalmaz bu nedenle anın keyfini çıkarmak gerekir diye düşündüm.
Memleketimizin her köşesi cennet gibi. Kıymetini bilip, sahip çıkarak yaşamak lazım.
Hesabı ödemek için kasaya yaklaştım. Tezgahın arkasında duran yirmili yaşlardaki çalışan, hesabı alması için başka birini çağırmak isterken ben, borcumuz ne kadar?" diye sordum. Şaşırarak, Türkçe biliyor musunuz?" dedi.
"Elbette ki biliyorum. Biz Türküz" dedim.
Müşterilerin çoğu yabancı olunca sanırım bizi de öyle sanmıştı.
"Beni İngiliz mi sandın?" diyerek, espri yaptım.
"Hayır. Alman'a benzettim abi" dedi.
"Şimdiye kadar yabancılara benzeten çok oldu ama ilk defa sen Alman'a benzettin. Göz rengim yeşil ya ondan olsa gerek" dedim.
Nereden geldiğimizi sorunca "Tekirdağ" dedim.
"Göçmensiniz o zaman" dedi. Tekirdağ'ı da çok sevdiğini söyledi.. Oralarda dolaşmış bir süre..
Hesabı ödeyip ayrıldık..
Pastanenin yan tarafındaki mağazanın vitrin camında kendime baktım. "Bakalım daha kime benzetecekler. Kendi memleketimizde turist olduk" dedim.