“Küçük Amerika-2 Kumpas”
Manşet Haber 10.05.2015 10:53:30 0

“Küçük Amerika-2 Kumpas”

“Küçük Amerika-2 Kumpas”

 

Gazeteci- Yazar Çetin Yiğenoğlu, 'Küçük Amerika' üst başlığıyla yapılan üç dosyalık çalışmanın ikincisi olan ‘Küçük Amerika-2 Kumpas’ kitabı ile okuyucularının karşısına çıkıyor.

Karahan Yayınevi tarafından hazırlanan kitabın imza günü 13 Mayıs Çarşamba günü saat 17.30’da Karahan Kitabevi’nin İller Bankası Şubesi’nde gerçekleştiriliyor. Kitabın arka kısmında bulunan haritalar incelendiğinde, hangi ciddi çalışmalar yapılarak böyle bir eserin ortaya konulduğu gözler önüne seriliyor. Kitap, Gaziantep ile Antalya arasını kapsayan bölgede taslak çalışmaları sürdürülen, görünürde ekonomik ağırlıklı planlamalar irdelenerek, tikelden tümele geleceğin Türkiyesiyle ilgili büyük stratejik plana eleştirel bir yaklaşım sergiliyor.

Kitabın tanıtım çalışmasında, “Siyasal iktidarın mensupları hızını alamadıkça yeni yeni yakıştırmalarda bulunuyordu bölgeye… Hongkong’la başlayan yakıştırmada son biçilen elbise Singapur’un Jurong adası oldu. O günlerde bir tören için Adana’ya gelen Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Adana’nın Türkiye’nin hiçbir yerinde olmayan özelliklere sahip olduğunu vurgulayarak Anadolu’nun çıkış, Ortadoğu’nun ise giriş kapısı olduğunu söyledi. Singapur’un Jurong adasını örnek gösteren Zeybekçi, 'Dünyada böyle bir merkez yapalım denilirse akla ilk gelen yer Adana olur, Çukurova olur. Burada bir petrokimya tesisi kurulmalı. Petrokimya ürünleri üretilmeli' dedi.Gerçekte, herkes çıplak gözle bile görüyordu her şeyi… Türkiye’de bir şeyler oluyordu… Çukurovada, Doğu Akdenizde, güneyde ise çok farklı şeyler, bambaşka şeyler tezgâhlanıyordu… Kentlerin merkezine dünyaca ünlü çok yıldızlı, az yıldızlı otellerin yanı sıra köşebaşlarına, sokak aralarına yıldızsız, birkaç katlı, küçük butik tipi birçok otel yapılıyordu, harıl harıl… Yakın zamana değin, durumdan pay kapmak için erketede bekleyen biliminsanından, girişimci işadamına, entelektüeline, bezirgan politikacısına sorduğunuzda aldığınız yanıt yalındı: 'Çukurova Serbest Bölge olacak…' 'Her yeri mi', sorularının artması üzerine 'Hong Kong modeli' denilmeye başlandı… Arada bir 'Dubai modeli' diyenler de çıktı… Oysa bölgenin demografik yoğunluk dışında, başta coğrafik, hiçbir konuda benzerliği yoktu söz konusu yapılanmalarla. Toprak büyüklüğü açısından 20, belki daha fazla Hong Kong büyüklüğündeki bölgenin tamamı nasıl serbest bölge yapılabilirdi?. Bunun üzerine aynı çevreler ağız değiştirerek, 'Ne serbest bölgesi, biz 'nitelikli bölgelerden söz ediyoruz…' demeye başladı. 'Nitelikli bölge'nin nasıl bir şey olduğunu kavramak için düşünce evrenimizi zorlamaya başladığımızda, yapılan otellere bakan halk çoktan yorumlamıştı kendince anladığını: 'Adana, Türkiye’nin Las Vegas’ı olacak!' deniliyor

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°