KURALSIZ İSTİBDATTAN, KOMPRADORLUKTAN KURALSIZ TEDHİŞ REJİMLERİNE GEÇİŞ

KURALSIZ İSTİBDATTAN, KOMPRADORLUKTAN KURALSIZ TEDHİŞ REJİMLERİNE GEÇİŞ


Montesquieu, iklim ve coğrafyaların insan ve toplum karakteristiklerinde belirleyici etkide bulundukları görüşündeydi. İran ve Osmanlı üzerine de çok yazı ile ilgili olup buralarda medeniyetin neden yeşermediğine dair sebepleri merak ediyordu. Özellikle de yönetim biçimlerinin hangi şartlardan etkilendiklerini ortaya çıkarmak istiyordu.
Bu topraklardan kuralsız despotlukların, başka bir terimleştirmeyle ancak istibdat rejimlerinin çıkabileceğini, henüz mülkiyet, hak ve özgürlük anlayışının oluşmadığı görüşündeydi.
KORKU REJİMLERİ VE HİÇBİR ŞEY OLMAMAKTA EŞİTLİK
Taner Timur’un toparlaması ve değerlendirmesiyle Montesquieu; despotik devleti diğer hükümet şekillerini de kapsayan bir bütünlük içinde şöyle tanımlamıştır: “Cumhuriyetçi hükümet bütün olarak halkın veya onun sadece bir kısmının egemen güce sahip olduğu; monarşik hükümet yalnız bir kişinin, ancak yerleşik ve sabit kanunlarla idare ettiği; despotik hükümet ise yine bir kişinin, fakat kanunsuz, kaidesiz ve sadece iradesi ve kaprisine tabi olarak yönettiği bir hükümet şeklidir.” Düşünüre göre her hükümet şeklinin temel kanunları vardı. Despotik devletle ilgili olarak Montesquieu’nün ileri sürdüğü tek temel kanun bu gibi devletlerde iktidarın bir vezire devredilmesidir: “Bu devletlerde bir vezirliğin teşekkülü temel bir kanundur.” Düşünürümüzün ifadesiyle cumhuriyet “erdem” ilkesine, monarşiler “şeref” ilkesine, despotik devletler ise sadece “korku”ya dayanır. Despotun keyfini frenleyecek tek olgu dindir. Ne var ki bu hükümetlerde bizzat din de “Korkuya ilave edilmiş bir korkudur.”
Montesquieu iktidarı devralan vezirin despot haline geldiğini, buna karşılık onun da iktidarı kısmen devrettiği her ikincil yöneticinin “vezir” olduğunu yazar. Ancak bütün bunlar büyük despotun keyfine tabiidir. “Halk kanunlara göre yargılanır; büyükler ise sultanın keyfine göre. En basit vatandaşın başının emniyette olması, buna karşılık paşaların daima tehlikede olması gerekir. Bu canavar hükümetlerden titremeden söz etmek imkansızdır.” Cumhuriyette olduğu gibi, despotik devlette de herkes eşittir. Ne var ki cumhuriyette insanlar “Her şey oldukları için” eşittirler; despotik hükümette ise “Hiçbir şey olmadıkları” için eşittirler.
ONURSUZ ŞEREFLİLİK, ŞEREFSİZ ONURLULUK
İlker Özdemir, şeref ve onur farklılıkları üzerine uzun süredir araştırıp yazıyor. Monarşi’ye şeref yaraşıyor çünkü makamı gösteriyor. Ancak şeref, onurdan farklı bulunuyor. Esas olanını, insanın nitelik ve saygınlığını onur gösteriyor. Şerefli olmak onurlu olmak anlamına gelmiyor. Monarşilerin şerefsizini bir yana bıraksak bile onurlusu zaten kavramın içeriğine denk düşmüyor.
Özetle Özdemir, şerefsiz olmanın daha onurlu olabileceğini ileri sürüyor. En azından şerefli olanların onurlu olmayı garanti etmediklerini ifade ediyor.
VEZİRSİZ KURALSIZ BOZUK İSTİBDAT: SURİYE VE LİBYA POLİTİKALARI
Yeni Osmanlıcılıkta artık vezir ve divan da maalesef yok. Buna yeni bir ad bulmamız gerekiyor.
Mütaşarik (müteahhit, taşeron, tarikat, şeriatçı ittifakı) istibdat şeklinde bir tanımlama yapılabilir. Çünkü Yeni Osmanlıcılıkta ne din bağı ne de soy bağı söz konusu. Yanlış doğru sandık meşruiyetini de sağlamak gerekiyor. Onun için ittifaklara da ihtiyaç var. Güncel ittifak müteahhit, taşeron, tarikat, ihvan ittifakı sayılabilir. Bu ittifakın etki ve sonuçları gerek toplumsal saygınlık (başta mevki makam) gerekse ekonomik kaynakların yeniden paylaşımı ile somutlaşıyor. Son 40-50 yıldır hangi zümre ve sınıflar yükselişte ise onların üzerinden yeni rejimi veya güncel blokları okumak mümkün olur.
Bunun Suriye ve Libya politikasına yansıması, Mısır’daki, Suriye ve Libya’daki müteahhitlerin, taşeronların, tarikatların kimlerden oluştuğu, etki ve güçlerinin ne olduğu ile ilgili bulunuyor.
ULUS DEVLETTEN YENİ OSMANLICI ‘MÜTAŞARİK’LERE VE TEDHİŞ REJİMLERİNE
Sermayenin küreselleşmesi anlaşılırsa taşeronlaşma ve vesayet savaşları da daha iyi anlaşılır. Küresel sermayenin bölgedeki temsilciliği için artık “komprador burjuvaziye” ihtiyaç duyulmuyor, büyük ordulara ihtiyaç duyulmuyor, iktisadi olarak taşeronlara, küçük mümessillere, askeri olarak küçük milislere ihtiyaç var veya bunlar daha küçük paylarla daha büyük işler görüyor.
Eskiden üçüncü dünyadaki Batılı şirketlerin mümessillerine komprador burjuvazi diyorduk, bu ulus devlet evresi için geçerli sayılırdı. Küresel sermayenin artık böyle orta boy “komprador” burjuvaziye de ihtiyacı kalmadı, doğrudan eşraf ve tarikatları, geçici milis güçleri kullanması daha ucuz ve daha az riskli bulunuyor.
Küresel sermaye anavatan veya üçüncü dünyada küçük adamlara ihtiyaç duyuyor. Küçük adamlıklar daha geçer akçe oluşturuyor.
Artık istibdat, kuralsız despotizm veya korku değil tedhiş rejimleri geçerli bulunuyor.
Afganistan’dan Kolombiya’ya, Irak, Suriye, Libya’ya, sonuçta Erdoğan ve Türkiye’nin gidişatı Osmanlı’nın kuralsız despotizm veya istibdadı veya ulus-devletin askeri bürokrasisi ve komprador burjuvazisi değil kuralsız şiddet ve cebire dayalı tedhiş rejimlerine evriliyor. Ana aktörlerini de mütaşarikler oluşturuyor.



adanaulus

29.02.2020 23:02:23

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI