MEB: 1,9 MİLYON ÖĞRENCİ KAYIP VEYA KALABALIK SINIFLAR DERT DEĞİL, DERT TURİZM İŞLETMELERİNİ SEKTÖRE SOKMAK
Manşet Haber 19.11.2021 10:48:28 0

MEB: 1,9 MİLYON ÖĞRENCİ KAYIP VEYA KALABALIK SINIFLAR DERT DEĞİL, DERT TURİZM İŞLETMELERİNİ SEKTÖRE SOKMAK

MEB: 1,9 MİLYON ÖĞRENCİ KAYIP VEYA KALABALIK SINIFLAR DERT DEĞİL, DERT TURİZM İŞLETMELERİNİ SEKTÖRE SOKMAK


Bakan Özer, bu hafta İstanbul’da medyaya değerlendirme yapıyor: “4 temel konu üzerinde yoğunlaşacağım. Okul öncesine yatırım, imkan farklılıklarını kaldırmak, öğretmen eğitimi ve meslek lisesi... Eğer bunları çözersek sıkıntılar büyük oranda ortadan kalkar.”





Bakan Özer’e sorulacak şey bunlarla mı ilgilendiği veya yaptıklarının bambaşka şeylere mi yol açacağıdır?  Bundan da önce elindeki bilgilerin sağlıklı olup olmadığını, eğer elinde bilgiler varsa, bunları açık bir şekilde paylaşıp paylaşmadığını sormak gerekiyor.





Çünkü veri ve bilgi eksik veya şeffaf olarak paylaşılmıyorsa bilimsel bir analiz, dolayısıyla bilimsel bir değerlendirme, sonuçta da sağlıklı politikalar oluşturulamaz. Gerisi birbirimizi kandırmaya, AKP’nin genel eğilim olarak yaptığı gibi sorun yönetimine değil “algı yönetimine” dönüşür, bundan daha büyük kayıplar dışında bir şey çıkmaz.





İki ana soruyu soralım:





Birinci soru 5-17 yaş grubunda okullara kayıtlı olması gereken kaç çocuğumuz okul dışı acaba? Bu soruyu devamsızları, açık ortaokul ve açık liseleri de dahil etmeden, net bir şekilde soralım.





İkinci soru, evirip çevirmeden, pandemiyi dikkate alalım veya almayalım, sonuçta okula kayıtlı olan öğrencilerden toplam kaç öğrencimiz 31 ve daha kalabalık sınıflarda okuyor?





Üçüncü soru, MEB’in ana politika ve stratejileri eğitimde eşitsizliği, ayrımlaşmayı azaltmak mı yoksa halk çocuklarını özel sektöre teslim etmek mi? Bu durum eşitsizliği ve ayrımcılığı artırır mı azaltır mı?





5-17 YAŞ GRUBUNDA 1,9 MİLYON ÖĞRENCİ KAYIP MI?





TEDMEM 2019-2020 eğitim öğretim yılında 6-17 yaş aralığında yaklaşık 710 bin çocuğun okul dışında kaldığını hesaplıyor.





EGR 2020-2021 yılı için 6-17 yaş grubunda 675 bin 861 çocuğun okul dışında kaldığını belirtiyor. Net okullaşmanın 56,9 olduğu okul öncesinde sadece 5 yaşını eklesek 562 bin kadar daha çocuk okul dışında demektir. Özetle 2020-2021 yılında 5-17 yaş grubunda 1 milyon 238 bin kadar öğrenci okula kayıtlı bulunmuyor.  





Bütçe görüşmeleri esnasında bakan Özer, 2021-2022 yılı için (mevcut halde) “17 milyon 436 bin 532 öğrencimiz ile eğitim ve öğretime devam ediyoruz” diye son sayıları açıklamıştı. Geçen yıl bu öğrenci sayısı 18 milyon 85 bin 943 idi. O halde, bu sene 649 bin 411 öğrenci daha kayıp.





Geçen yılki 1 milyon 238 bin kayıp öğrenciye bu yıl eklenen 649 bin öğrenci daha dikkate alınırsa yaklaşık 1 milyon 887 bin öğrenci kayıp demektir.





Ayrıca devamsız öğrencileri, açık ve akşam okullarını da bu kayıplara eklemek gerekiyor. Ortaya 5-6 milyonluk okuldan uzak kayıp bir kuşak çıkıyor.





ÖĞRENCİLERİN YÜZDE 54’Ü KALABALIK SINIFLARDA





Okulda olanın da durumu parlak değil. Her tür niteliği bir yana bırakıp sadece nicelikten devam edelim, yine manzara hiç iç açıcı değil. Pandemi koşullarında, geçen haftalarda aktardığım üzere, 31 ve daha kalabalık 231 bin 200 sınıfta 8 milyon 565 bin 450 öğrenci okuyor. Yani öğrencilerin yüzde 54’ü ortalama 37 öğrencinin bulunduğu kalabalık (31-70 kişilik) sınıflarda eğitim öğretime devam ediyor.





GENÇ ÖĞRETMENLER EN YOKSUN OKULLARA MI ATANIYOR?





Yukarıdaki soruları artırabiliriz.





Örneğin bakan, açıklamasında genç öğretmenlerin yarısının daha deneyimli öğretmenlerden daha başarısız olduğu ifade ediliyor. Genç öğretmenler mi daha başarısız yoksa onlar başarısız okullara atandığından mı başarısız gözüküyor?





OTELCİLİK TURİZM LİSELERİ ÜSTÜNE PARA VERİLİP TURİZM İŞLETMELERİNE Mİ DEVREDİLECEK?





Bir başka soru: Bakan Özer, bu haftaki açıklamasında “Mesleki eğitimde asıl yapmak istediğimiz şey, sektör temsilcilerini sürece dahil etmek. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile imzaladığımız protokolle turizm sektörünün ihtiyaç duyduğu nitelikli iş gücü ihtiyacını karşılayarak istihdama katkı sağlanacak. Şimdi otellere, Mesleki Eğitim Merkezi kuruyoruz, yabancı dilde eğitim de vereceğiz.”





Bakan hem “sektörleşmeden” hem de bunu “işletmecilere” devretmekten söz ediyor.





O halde kış sezonunda büyük oranda boş kalan otellere kaynak mı aktarılmak isteniyor? Otelcilik turizm okulları üstüne para verip turizm işletmecilerine mi devrediliyor?





Mesleki teknik eğitimin sektörleştirilmesi, özelleştirilmesi ve kamu kaynağı aktarılıp rant kapısı haline dönüştürülmesi özel sağlık meslek liselerinden başladı, sonra küçük orta sanayiciler bu işe sokuldu, şimdi de turizm işletmecileri okul işletmeciliğine başlatılıyor.  Eğitim öğretim büyük bir ranta mı dönüştürülüyor? Sırada  yüzde 5 civarında olan genel eğitim öğretimin tümden özelleştirilmesi mi var?





Peki eğitim öğretimi sektörleştirirsek, bunu da küçük orta boy işletmecilere aktarırsak mı daha başarılı oluruz yoksa hem onları çocuk işçiliğinden koruyup hem de temel bilim ve temel becerilerini daha artırırsak mı?





ŞEFFAFLIK YOKSA, GİZLİ AJANDAYLA ANALİZ VE POLİTİKA OLMAZ





Bakanlığın yapacağı ilk iş şeffaflık olup eksik bilgi sunarak, algı yönetimiyle eğitimin yönetilemeyeceğini ilk ilke kabul etmesidir. İkincisi eğitimi piyasalaştırmanın pek bir işe yaramadığıdır. Eğitimi sektörleştirerek, eğitim öğretimi özele devrederek, halk eğitiminde başarılı olmuş bir dünya ülkesi yoktur. Orta üst sınıfların kendi özel okulları ancak toplumsal eşitsizliğin bir kaynağı olup kaldı ki bu elit okullar toplumun ancak yüzde 1-3’üne hitap edebilmektedir.



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°