MEB NEREYE KOŞUYOR: YOKSULUN, HATTA ENGELLİNİN BİLE SÖMÜRÜSÜ

MEB NEREYE KOŞUYOR: YOKSULUN, HATTA ENGELLİNİN BİLE SÖMÜRÜSÜ


Daha kötüsü var mı diye sormaktan bayağı bir süredir vazgeçtim. Daha dibi ve daha kötüsü hep var. Toptan kıyamet kopana, dünya yaşanmaz hale gelinceye kadar da mevcut hallerin daha kötüsü veya böyle bir kötüleşme aralığı hep olacak, hatta oluşturulacak.





Bunu karamsar olalım diye söylemiyorum, insanın kendi dünyasını bizzat kendisinin oluşturması, eğer bir güzellik olacaksa bunun sebebinin de fıtratta veya doğada değil kendinde olduğunu hatırlatmak için değiniyorum. Öğretmen Tevfik Fikret yüzyılı aşkın süre önce “Şeytan da biziz cin de ne şeytan ne melek var;/ dünya dönecek cennete insanla, inandım. (…) Bir gün yapacak fen şu kara toprağı altın/ bilim gücüyle olacak ne olacaksa... İnandım.” diyordu.





Hareket hep olumlu yönde gitmiyor maalesef, işin tersi de var. Dibin dibi olduğu gibi bilimin de bilimi, iyinin de daha iyisi var. Fikret ile ortaklaştığımız nokta insan düzenlerinin insanla kötüleştiği veya iyileştiği. İnsan kendi kaderini büyük oranda kendi şartlarında kendisi belirleyecek, bunun için ağlayıp sızlayıp gocunmasına gerek yok. Kant’ın dediği gibi, kendi akılsızlığından, aklını kullanma cesaretini kullanmadığından bu hallere düşüyorsa, kendisi bilir. Bu irade ve cesareti göstermek zorunda, göstermiyorsa, en hazin yanı, kurunun yanında yaşın da yanması. Duyarlı insanlara daha da çok iş düşüyor maalesef, işin bir de böyle bir paradoksu var.





Hafta sonu Eğitim Sen’in “Eğitimin Sorunları ve Çözüm Önerileri Çalıştayı” vardı. Tüm kademeler okul öncesinden mesleki teknik okullara, RAM’lara, özel eğitime, idari teknik çalışanlar tüm kademeler dikkate alınmıştı. Aşağıdaki notlar bu duyarlı öğretmen arkadaşlarımdan.





ENGELLİLERİN ÖZELE PAZARLANMASI: OKUL ÖZEL Mİ, HAFTADA 12 SAAT Mİ?





Bir öğretmen arkadaşım feryat ediyor: Özelleştirmenin, metalaştırmanın, ticarileşmenin daniskası maalesef engellilerin üzerinden, yetersizliği olanlar üzerinden yapılıyor diye. Yetersizliği yeterli hale getirmemiz, bunu toplumsal olarak başarmamız gerekirken bunlar tümden göz ardı edilmiş, hatta öyle bile yapılmamış, özel ticarethanelere, özel okullara aktarılmış. Devlet-resmi okullara kaynaştırma ve bütünleştirme için doğru düzgün ne donatı ne de kaynak aktarılırken özele 12 saat için tüm ücreti fazlasıyla ödeniyor, bu alan tümden özelleştirilmiş, metalaşmış, ticarileşmiş bulunuyor.





Ticaret bir yana normal okul 30-40 saat iken bu çocuk ve gençler için 12 saat eğitim öngörülüyor.





Zaten hayata bazı yetersizliklerle başlayan bu insanlar hemen tümden cehaletle, hemen tümden ihmal edilmeyle karşı karşıya kalıyor.





Özele tüm ücretini ve hatta kârını öderken, kaynak transfer ederken esas yükü çeken kamu okuluna, resmi okula neredeyse öğretmen maaşı dışında bu çocukların bağımsız birer kişi olabilmeleri için, yeterlilikleri için bir ödeme yapmıyor. Engelliler için özele 12 saat için aktarılan kaynak resmi/kamu okullarına aktarılsa 12 saat değil 30-40 saat çok daha dolu bir eğitim imkanı ortaya çıkar.





Engellinin anne babasının dışında bir yakını yok, bu yoksul yoksun insanların büyük bir politik gücü maalesef yok, kaderlerine terk edilmiş bulunuyor.





SANAT OKULUNDAN MESLEK LİSESİNE, ORADAN ÇIRAKLIĞA, SIĞINMACI VE ÇOCUK SÖMÜRÜSÜNE





Eğitimde ihmal edilen, işçi imal edilen, işçilik için iş eğitimi yapılan, artık günümüzde iş eğitimi bile değil üç beş kuruşla kandırılıp yoksul çocukların çıraklığa yönlendirildiği meslek liseleri ve MESEM’e de yakından bakmak gerekiyor.





Mesleki teknik eğitim çıraklık bile değil, çocuk sömürüsüne dönüştürülmüş durumda. Eski sanat okulları meslek lisesine dönüştürülmüştü, şimdi çıraklık merkezi bile değiller, sadece yoksulların nasıl sömürüldüğünü takiple, özel işletmelere kaynak aktarımının kırtasiyesini çözmekle görevlendirilmişler.





İnsan ne diyeceğini bilemiyor, biliyor da bildiklerini tüm çıplaklığı ile bu köşelerde yazamıyor. Meslek liseleri büyük oranda boşaltılmış, yoksullar MEB zoruyla okuldan çıkarılıp özel işletmelere devlet ödemeli ucuz işçi, bir tür “köle” olarak, üzerine bir de halkın parasını aktararak gönderiliyorlar.





Dibin dibi yok dedik ya; meslek lisesinde okuyan çocuğa devlet bir önlük alacak kaynak bile aktarmazken hem çocukların emeğini sömürsün hem de üstüne üstlük halkın vergisinden işsizlik fonlarından para aktarılsın diye özel işletmeler için sistem oluşturmuş, öyle ki işletmeler kendi yetişkin işçisini bile buralara yönlendirmeye başlamış, haberi alan bu sömürü ve halkın parasını özel şirketine transfer sistemine dahil olmak üzere sıraya girmiş bulunuyor.





Halkın vergisini, işsizin fonunu haksız bir şekilde özel sermayeye aktarmaktan derhal vazgeçilmelidir.





Yoksulu, son dönemde Suriyeli sığınmacı çocukları da buralara yönlendiren, bilgi-beceri-duyarlılıklarını geliştirmek yerine okuldan uzaklaştırıp her tür muamele riskine ve çocuk sömürüsüne konu yapan bu sistemden derhal vazgeçilmelidir.





MESEM’lerin bu formdan çıkarılıp sadece yetişkinlere meslek kazandırma ve hizmet içi eğitim merkezlerine dönüştürülmesi gerekmektedir.





ESKİDEN DEVLET ELİYLE ZENGİN YARATILIRDI, ŞİMDİ ÇOCUK SÖMÜRÜSÜ DE YAPILIYOR





“Devlet eliyle zengin oluşturma” 70-80 senedir temel ilke olmuştu, bugün dahası devlet eliyle çocuk sömürüsünden söz eder olduk. Bu sisteme son vermek gerekiyor. Buna son verecek bizleriz.





Eğitim Sen bu mücadeleyi verirken bu sistemleri savunan veya sessiz kalan sendikalara ve öğretmenlere ne denebilir, bunu sizler daha iyi biliyorsunuz.





Bu toplumu yeniden yaratmamız gerekiyor, devrimler şart.



Adnan Gümüş

14.01.2023 03:19:24

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI