MEB: OKULLARI BİR SÜRE DAHA AÇAMAYACAĞIZ, SONRASI DA BELİRSİZ
HABERLER 19.08.2020 04:31:09 0

MEB: OKULLARI BİR SÜRE DAHA AÇAMAYACAĞIZ, SONRASI DA BELİRSİZ

MEB: OKULLARI BİR SÜRE DAHA AÇAMAYACAĞIZ, SONRASI DA BELİRSİZ


Eğitim ve okullarla ilgili yaşadıklarımız, pandemi süreci, genç işsizliği vb. farklı yansıma biçimleri ile görünürleşseler de daha arka veya makro düzeyde hepsi birbiriyle yakından ilişkili bulunuyor. Haftanın üç gelişmesini (TÜİK genç işsizlik oranları, LGS yerleştirme sonuçları ve pandemi sürecinde okulların bir süre daha uzaktan devam edeceğine dair açıklamayı) birbiriyle bağlantılı olarak kısa kısa değerlendireceğim.





LGS’ DE 340 BİN ÇOCUĞUN DURUMU BİLİNMİYOR





Bu yıl ortaokulu bitirip sınava girmesi gereken çağ nüfusu (60-72 aylıkken kaydolanlar dahil) 1milyon 811 bin 517 kişi.





Sınav başvurusu yapanlar 1milyon 671 bin 337.





Sınava girenler 1 milyon 472 bin 88.





Bu sayılara göre 340 bine yakın ortaokul mezunu olan veya olması gereken çocuğumuz sınav dışı veya okul dışı bulunuyor. Bunlardan bir kısmı özel okullara veya mahalle okullarına kayıt yaptıracakları için sınava katılmamış olabilir ama büyük kısmının ya devamsız veya başarısız oldukları veya tümden okul dışına düştükleri, bir kısmının ise eğitimden umutlarının kalmadığı söylenebilir.  En önemlisi de bunlarla ilgili bakanlığın bir açıklaması olmaması (Belki doğru düzgün bir izleme ve veri veya bilgileri de yok).





SINAVLA YERLEŞTİRMEDE İMAM HATİPLİLERİN FARKLI LİSELERE GEÇİŞİ ARTMIŞ BULUNUYOR





İmam Hatip Liselerine sınavla yerleştirilen 42.030 öğrenciden 21.271’ i İmam Hatip Ortaokullarından (yüzde 50,61), diğer yarısı resmi veya özel genel ortaokullardan gelmiş bulunuyor.





İmam hatip ortaokulu mezunu olup yerleşen 37 bin 243 öğrencinin 21 bin 271’ i (yüzde 57.11’ i) yine imam hatibe, 15 bin 972’ si (yüzde 42.89’ u) ise farklı liselere yerleşmiş durumda.





Bir diğer ifadeyle Anadolu, fen, sosyal ve mesleki teknik anadolu liselerine yerleştirilen öğrencilerin yüzde 9.11’ i imam hatip ortaokulu mezunlarından oluşuyor.





Bu her iki gösterge de imam hatip anlayışının tüm okullara harmanlanmaya başlandığını işaret ediyor yani imam hatip ortaokullarından değer lise türlerine, genel ortaokullardan da imam hatip liselerine geçişler geçmiş yıllara göre daha artmış bulunuyor.





Özetle adım adım ideolojik, dinci yaklaşım dayatılmaya ve yaygınlaştırılmaya devam ediyor.





TÜİK: GENÇLERİN 3 MİLYON 400 BİNİ (YÜZDE 30’ U) KAYIP





TÜİK verilerine göre, 15-24 yaş grubundaki genç nüfus 11 milyon 693 bin kişi. Bu yaş grubunda çalışan gençlerin sayısı ise 1 milyon 105 bin kişi, genç işsizlik oranı yüzde 24.6.





Okula-yükseköğretime devam edenlerle çalışan gençler çıkarıldığında 3 milyon 400 bin kişilik bir genç nüfus kalıyor. Yani Türkiye’ deki 11.7 milyonluk genç nüfusun 3 milyon 400 bini ne eğitim alıyor ne de bir işte çalışıyor.





MEB: OKULLARI BİR SÜRE DAHA AÇAMAYACAĞIZ, SONRASI DA BELİRSİZ





Sağlık Bakanlığı Başkanlığında Sağlık Kurulunun 12.08.2020 tarihli toplantısının ardından akşam 20.00 civarında Milli Eğitim Bakanı Selçuk basına açıklama yapıyor: “31 Ağustos 2020 tarihinde okulları uzaktan eğitimle açıyoruz ve öğretim yılımıza da bu şekilde başlamış oluyoruz. 21 Eylül’de Bilim Kurulu tarafından tavsiye edilen sınıflarda aşamalı ve seyreltilmiş şekilde yüz yüze eğitimin de başlamasına karar vermiş bulunuyoruz. Dileyen özel okullar tabii ki 17 Ağustos Pazartesi gününden itibaren uzaktan eğitim araçlarıyla eğitim faaliyetlerine başlayabilecek. Yüz yüze eğitim alamayan öğrenciler eğitimlerine uzaktan eğitim araçlarıyla devam edecekler. Uzaktan eğitim araçları, kendi kademelerine uygun içerikler çerçevesinde EBA televizyon kanalları, kendi öğretmenleriyle yaptıkları canlı dersler ve bu derslerin devamında EBA internetin içeriğindeki birtakım konulardan da oluşuyor.”





Ayrıntısına yönelik bir öğretmen arkadaşın paylaşımı şu şekilde:





31 Ağustos-21 Eylül sadece okul öncesi eğitim kurumları ve sınıfları açılır.





21 Eylül-3 Kasım. Ana sınıfı, 1., 5., .9. sınıflar yarı zamanlı, özel okullar ve köy okulları tam zamanlı açılır.





23 Kasım 2020-25 Ocak 2021. 2.,5. ve 10. sınıflar da yarı zamanlı devam eder.





Diğer tüm sınıflar uzaktan eğitime devam eder.





Resmi okullarımızın döküldüğünü yıllardır yazıyoruz. 1970’ lerden başlayarak okullarımız her geçen gün daha kalabalık ve bakımsız hale gelmiş, revirler kapanmış, bahçeler küçülmüş, personel sayılara azalmıştı.





Eğitim Sen Adana Şubesi ile birlikte 2018’ de Adana’ da ilkokul, ortaokul ve liseden oluşan 11 okuldan topladığımız bilgilere göre bu 11 okulun hiçbirinde sağlık personeli veya doktor bulunmamaktaydı.





50-100 öğrenciye tek bir tuvalet düşmekteydi.





500-600 öğrenciye bir resmi (Kadrolu, sözleşmeli veya ücretli olarak), özel tutulanlarla birlikte toplamda 200-300 öğrenciye bir hizmetli bulunmaktaydı.





Pandemi eğitime ara verin demiyor, eksik olanları, sıkıntıları, pisliği hatırlatıyor, doğru düzgün okul ve derslikler hazırlayın, ulaşım ve trafiğinizi sağlıklı hale getirin, doğru düzgün nitelikli eğitim verin diyor.





Tüm bunlar yıllardır söyleniyor zaten. Marttan beri yazıyorum, acilen hazırlıklar yapılmalı diye. İlk vakanın görülmesinden ve okulların kapanmasından 6 ay geçti, hükümet ve MEB bu süreçte hangi hazırlığı yaptı peki?





RESMİ EĞİTİMDE DEREGÜLASYON, DEJENERASYON VE ÖZELLEŞTİRMENİN TÜRLÜ FORMLARI





Bakanlığın özetle söylediği okullarımız yetersiz, eksik, pis durumda. Önümüzdeki süreçte bunu toparlayacak bütçe de personel de politika da üretmiyoruz, öyle bir niyetimiz de yok.





LGS, TÜİK ve MEB’in yaptığı pandemi açıklamalarının üçü de okulların ve nitelikli eğitimin tasfiye edildiğini, deregüle edildiğini, dejenere edildiğini, özelleştirildiğini gösteriyor. Bunların çok ağır sonuçlarını yaşıyoruz zaten, böyle giderse olumsuz sonuçlar pandemiyle birlikte ve her geçen gün daha da artacaktır.





HALKA SÖYLENEN: BAŞINIZIN ÇARESİNE BAKIN, ÖZELE GİDİN





Daha genel yorumla tüm bu açıklamalardan çıkan sonuç biz eğitim-öğretimi dejenere ediyoruz, deregüle ediyoruz, özelleştiriyoruz, kamu adına nitelikli eğitim artık vermiyoruz anlamına geliyor.





Halka özetle “Başınızın çaresine bakın” deniyor.





Halka çağrımdır, çaresine bakalım. Bu bozuk düzeni, bu yoksun okulları değiştirelim. Herkese, çocuklarımıza, gençlerimize nitelikli eğitim ve iyi bir gelecek hazırlayalım.





MEVCUT ŞARTLARDA BİLE YÜZ YÜZE EĞİTİME DEVAM EDİLEBİLİR





Mevcut şartlarda bile hafta yedi güne çıkarılıp okullar iki devreye alınıp yoğunluk dörtte bire düşürülebilir. Mevcut şartlarda her sokakta mevcut atıl resmi binalar veya gönüllülerin göstereceği alanlar küçük sokak okullarına dönüştürülebilir. Uzak liselere gidenler geçici olarak yakındaki okullara alınabilir. Sundurmalar altında, parklarda uygun alanlar yaratılabilir. Daha pek çok şey yapılabilir.





Yani yüz yüze eğitim istenirse hem de nitelikli olarak sürdürülebilir. Yüz binlerce atanmamış öğretmenimiz göreve davet edilebilir, köy köy, sokak sokak okullar oluşturulabilir. Her okula en azından bir sağlık memuru, emekliler de davet edilerek başlatılabilir.



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°