MEB’İN ÖĞRETMEN VİZYONU: MEDYUMLUK MU, KAHİNLİK Mİ?

MEB’İN ÖĞRETMEN VİZYONU: MEDYUMLUK MU, KAHİNLİK Mİ?






Spiritualizm;
“beden-ruh problemi”ne dair bir boyuta işaret etmektedir. Plotinus’ta varlık
katmanları ile ilgilidir. Descartes’ta iki töz saydığı “res cogitans” ve “res
extansa”nın psikofizyolojik ilişkisi, daha çok da tinsel veya ruhsal
perspektiften bunun tartışılması ile ilgilidir.





Ortaçağ
düşüncesinin, teolojinin/ilahiyatın kurucu düşünürlerinden biri kabul edilen
Plotinus’a (M.S. 205-270) göre, 1- En üstte Bir-İyilik-Tanrı, 2- Onun altında
spirit (genel idea, nous), 3- Onun da altında bireysel ruh (geist, soul,
toprak, nefis, soluk), 4- Sonra beden-cisim (canlı vanlık), 5- En altta madde
(cansız varlık) yer almaktadır.





Spiritüalizm;
gerçekliğin/hakikatin ruhsal/tinsel olarak belirlendiği, dolayısıyla bedenin de
ruhsal/tinsel bir belirlenim olduğu, bu belirlenimin bedende görünüşe
geçtiği/dışa vurulduğu yönünde bir anlayışa dayanmaktadır.





Daha
basit bir dille söylersek; bio-psiko-sosyal bir varlık olarak insan da dahil
materyal cinsten ne varsa, fiziki olarak her ne varsa, bunlar görünenlerdir,
esası ruhlara ve spiritüel olana bağlıdır. Yani olan biten ne varsa;
varoluşları Tanrı/lara, ruhlar alemine, idelere bağlıdır.





Plotinus’tan
devam edersek; üsteki alttakileri beliryebilmekte, ancak alttakiler üsttekileri
beliryememektedir. Bunun epistemolojik anlamı; dünyevi bilimler ve felsefe, bir
başka deyişle dünyevi idrak ve akıl ancak en alttaki madde ve cisim (cansız ve
canlı varlık) düzeyinin bilgisi ile sınırlı kalmaktadır.





Dolayısıyla
modern bilimlerin temel veri kabul ettiği dünya bir’in, tanrının, nus’un, ruhun
veya genel idelerinin yaratımı olup duyum ve idrak “dış dünya/görünür dünya”
ile sınırlı bulunmakta, bir tasavvurdan ibarettir, hatta hiçtir/yoktur.





Jung’a
göre spiritualizmin kökleri; Kızılderililerde, animistik düşüncede, şamanlar
arasında veya bazı din ve mezheplerdeki hastalık tedavi şekillerinde
(büyücülük, nuskacılık, günah çıkarma vb.), genel olarak yogacılık ve
mistisizmde bulunmaktadır.





SKOLASTİK
EĞİTİM VEYA MEDYUMLUK





Çok
kısaca skolastik eğitim, düşünme veya akıl yürütme; ana sayıltının (temel
önermenin)






Ya doğrudan dini metinlere (İslam için Kur’an’a, Hadis’e, dini genellere,
dogmalara),






Veya dini otoritelerce (Kilisece) kabul edilen sözlere dayandırarak kıyas
yapılması veya çıkarımda bulunulması şeklindedir.






Dolayısıyla önce temel dini akait ve metinleri bilmek, ezberlemek
gerekmektedir.





Akıl
yürütmenin tek sağlam yolu en başta vahiy olmak üzere genel kabullere
dayandırılan “kıyas”tır. Kıyas dışında hiçbir veri veya gözlemler akıl yürütme
veya çıkarımların sağlam dayanağı (sağlam bilgi kaynağı) olarak kabul
edilmemektedir.





Sonuçta
dünya ve yaşam dikkate alınmamakta, tüm eğitim ve akıl yürütme, vahyi ve
başlangıç kabullerini doğrulamaktan ibaret kalmaktadır.





Teolojik
eğitim anlayışının özünü; bu vahyin/nassın öğretilmesi oluşturmaktadır, aksi
takdirde spiritüel olanın yani sırlar dünyasına ulaşmanın yolu akıl olmadığına
göre, geriye rüya, kalp gözü, mistisizm veya medyumluk kalmaktadır.





MEB’İN
VARLIK ANLAYIŞI VE FELSEFESİ: 'PSİŞE'NİN ÖTESİNDE 'SPİRİTÜEL' VAR





Milli
Eğitim Bakanlığı, eğitimin ana zeminini “spiritüel” olana dayandırmaktadır:





“Medeniyetimizin
kutsallık atfettiği insan, düşünen, sosyal bir hayvan sınırlarına
hapsedilmekten azat edilmeli; somato-psiko-spiritüel (beden-psişe-ruh)
fıtratıyla kabul görmelidir.” 1- Eğitim sistemimizde, bireyi beşerlikten
insanlığa tekamül ettiren ruh [yani spiritüellik], eğitim
felsefesine; 2- Duyum, duygu ve biliş işlevlerini düzenleyen psişe, eğitim
kuram, yöntem ve uygulama stratejilerine; 3- Somatik yapı ise
eğitimin uygulama ortam ve araçlarına denk düşecektir.” (Meb 2013 Vizyon
Belgesi 2023, s.16; numaralandırma ve koyulaştırma bana ait).





MEB
psişik yanımıza, akıl ve düşünme yanımıza bir ek daha yapıyor ve bunu
Plotinus’ta olduğu gibi en üste yerleştiriyor: Spiritüellik. Dahası bu eğitim
felsefelerini, vizyonlarının temelini oluşturuyor.





MEB’İN
ÖĞRETMEN VE EĞİTİM VİZYONU: 'SPİRİTÜEL' EĞİTİMİN YOLU KAHİNLİK VEYA MEDYUMLUK





MEB’in
belirttiği gibi, “modern psikoloji ve eğitim, insanı biyopsiko-sosyal bir
varlık olarak açıklamak”la sınırlı kalıyorsa, spiritüel olan kısım bilimin ve
aklın sınırlarını aşıyorsa, öğretmenin büyücü olması, şaman olması, kahin
olması, haşa bir tür peygamber olması mı isteniyor?





Gaipten
nasıl haber alınıp çocuklara en doğru olan yani gaipten alınmış bilgi,
haber-enformasyon veya kehanet becerisi kazandırılacak?





Bunun
eğitim ve öğretmen modeli nedir? Gaipten haber alıp öğrecilere bildiren
öğretmeni nasıl yetiştereceğiz? Böyle bir eğitimi nasıl vereceğiz? O halde;
müfredat ve ders kitaplarının, akıl ve bilimin “sınırlı” bilgisine bağlı
kalınmaması da gerekmeyecek mi? Gaipten aldığımız spiritüel olana dair,
kahinliğe dair bilgimiz daha üstte ise bilimin, aklın, vicdanın, müfredatın
ötesinde kendi sezdiklerini anlatan öğretmen daha üstün öğretmen olmayack mı?





En
barizinden Cübbeli Ahmet modeli nasıl olur acaba?





Daha
yaygın modeli, medyumluk nasıl olur acaba?





Alan
Kardec’in “ruhsal irtibat” seanslarına dönüşterebilir miyiz? Eğitim
Fakültelerini ve okullarımızı, nasıl olur acaba?



Adnan Gümüş

14.01.2019 17:44:49

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI