MERAK VE HAYRET ETMEK, RİSK ALMAK BEYNİ GENÇ TUTUYOR!
Manşet Haber 1.10.2022 14:39:30 0

MERAK VE HAYRET ETMEK, RİSK ALMAK BEYNİ GENÇ TUTUYOR!

MERAK VE HAYRET ETMEK, RİSK ALMAK BEYNİ GENÇ TUTUYOR!

Bir kişi konfor alanının dışına çıkamıyorsa, yeni şeyler öğrenemiyorsa, şaşırmıyorsa ve çoğu şeyi bildiğini düşünüyorsa, gençlik anılarını yaşayıp sürekli geçmişi düşünüyorsa o kişinin yaşlı olarak tanımlanabileceğini belirten Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, yaşlılık ve yaşlanmanın beyinden başladığını söyledi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, yeni şeyler öğrenme motivasyonu ve risk almanın beyni genç tuttuğunu kaydederek “Bir insan ‘Ben yaşlandım’ dediği zaman beyin kendini yaşlanma tanımlamasına sokuyor.” dedi. Yaşlıların en büyük sorunlarının yalnızlık ve sosyal izolasyon olduğunu söyleyen Tarhan, aile içindeki olumlu etkileşimin önemini vurguladı.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, yaşlanma ve yaşlılık psikolojisine ilişkin değerlendirmede bulundu.
Modernizm yaşlıları yük olarak gördü
Yaşlılara gereken saygının ve ilginin gösterilmediğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bunda modernizmin büyük etkisi olduğunu söyledi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Modernizm bize birçok olumlu şey kazandırdı ama kültürümüz üzerinde olumsuz etkileri oldu. Bu etkilerden birisi de yaşlıları yük gibi gören anlayış oldu. Kapitalist sistemin etkisiyle Avrupa’da ikinci dünya savaşı çıkmadan önceki dönemde belli bir yaşa gelenlerin ölmesi gerektiğine ilişkin fikirler ortaya atıldı. Yaşlı bireylerin artık üretmiyorsa işe yaramadığını öne süren tarzda düşünceler… Yaşlı bireyler işletme maliyetini arttıran etkenler olarak düşünülmeye başlandı. Yaşlı bireylerin kendi hallerine bırakılması hatta ötenazi gibi birçok teşvikler yapıldı.” diye konuştu.
Yaşlılarla diyalog zayıfladı
Bu kültürel etkilenmenin toplumun bazı kesimlerine de yansıdığını ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Benmerkezciliğin yaygınlaşması, özellikle gençler arasında sadece kendi zevkini ve konforunu düşünen insanların çoğalması nedeniyle yaşlılarla olan diyalog zayıfladı. Bağları zayıfladı, koptu. Bunda geniş ailenin zayıflaması ve eskisi gibi bilge yaşlıların olmamasının etkisi var. Eskiden aileyi derleyip toparlayan, sorunları çözen, doğru kararlar verebilen bilge yaşlılar vardı. Ama yine de bizim kültürümüzde, o kadar yıpranmaya rağmen yaşlılarla ilgili güzel yaklaşımlar devam ediyor.”dedi.
Yaşlıların en büyük sorunu yalnızlık
Günümüzde yaşlıların en büyük sorununun yalnızlık ve sosyal izolasyon sorunu olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Dünyada özellikle de Batı ülkelerine göre bu sorun bizde daha azdır. O azalma da aslında bizim kültürel kodlarımızla ilgilidir. Zaman şimdi çok hızlı değişiyor. Daha önceki sosyolojik değişimler, 30 senede bir oluyordu. Şimdi artık üç senede bire düştü sosyolojik değişimler.” dedi. Tarhan, “Şu anda yaşlıların en büyük psiko sosyal sorunu yalnızlık. 90 yılında doçentlik sınavlarına girdiğimde doçentlik sorumdu. Çapa Tıp Fakültesi’nde Eflatun hocamız ‘Yaşlıların en çok psikososyal sorunu nedir?’ diye sormuştu. ‘Yalnızlık’ dedim. Açıkladım, aynı hakikat devam ediyor.”diye konuştu.
Yaşlılığın tanımı yeniden yapıldı
Batı dünyasının bu anlayışın yanlış olduğunu fark ettiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, yaşllılık tanımının da yeniden yapıldığını belirterek şunları söyledi:
“Yeniden yaşlılara değer vermeye başladılar. Yaşlıların sosyal hayata katılması için çalışıyor. Yaşlılığı yeniden tanımladı. UNESCO’nun harika bir yaşlılık tanımı var. ‘Bir insan ne zaman yaşlanır? Bir insan konfor alanının dışına çıkamıyorsa yaşlıdır’ diyor. İkincisi yeni şeyler öğrenemiyorsa, şaşırmıyorsa ve çoğu şeyi bildiğini düşünüyorsa yaşlıdır. ‘Ben her şeyi biliyorum’ diye düşünüyorsa, sorup öğrenmeye kapanmışsa, merak etmiyor, keşfetmiyorsa ve geçmişte anılarını yaşıyorsa, gençlik anılarını yaşıyorsa ve sürekli eskiyi tefekkür ediyorsa yaşlıdır.” dedi.
Merak ve hayret etmek, risk almak beyni genç tutuyor
Kişinin yeni şeyleri öğrenme motivasyonu, şaşırması, merak etmesi, hayret etmesi, risk almasının beyni genç tutan şeyler olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Vücudumuzu bir devlete benzetirsek beyin hükümettir. Beyin sağlıklı çalışırsa bütün organlar sağlıklı çalışır. Bu nedenle yaşlılık da beyinden başlıyor aslında. Bir insan ‘Ben yaşlandım’ dediği zaman beyin kendini yaşlanma tanımlamasına sokuyor. Onunla ilgili pozisyon alıyor, onunla ilgili kaçınmalara başlıyor. Onunla ilgili bağlantılar kuruyor ve algılamalar yapıyor.” dedi.
Dört grup yaşlanma bulunuyor
Dört grup yaşlanma olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bunları kronolojik, biyolojik, psikolojik ve sosyolojik yaşlanma olarak sıraladı. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kronolojik yaş nüfus kâğıdımızdaki yaştır. Biyolojik yaş bedenimizle ilgilidir. Eğer kendimize iyi bakıyorsak, yememize, içmemize, yaşam tarzımıza dikkat ediyorsak kronolojik yaş 70-80 olur ama kişi 50-60 yaşında gösterir. Psikolojik olarak da aynı kişi 70-80 yaşındadır ama bakarsın psikolojik olarak enerjiktir. Yeni şeyler öğreniyor, bilgisayar öğreniyor, yeni programlar öğreniyor. Dinamikse, işine gidip geliyor, üretkenliği devam ediyorsa kronolojik yaşına göre psikolojik yaşı gençtir ya da tam tersidir.” dedi.
Sosyolojik yaşlanma kişiyi yıpratıyor
Sosyolojik yaşın ise kişinin yaşadığı toplumla uyumlu davranabilmesi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişi seçilmiş yalnızlığın dışında yani istemediği halde yalnız kalıyorsa, izole oluyorsa, kendi istemediği halde farkında olmadan kimse onu dışlamıyor ama o yalnız kalıyorsa, kaçınma davranışları varsa bu kişiler daha çok yıpranıyor. Sosyolojik olarak yaşlı deniyor yalnız kalan kişilere…” diye konuştu.
Zihinsel esneklik yaşlanmayı yavaşlatıyor
Zihinsel esnekliği olmayan kişilerin daha çabuk yaşlandığını belirten Tarhan, “Bu durum genellikle tutucu yaşlarda oluyor. Yani zihinsel esneklikleri yok. Her şeyin kendi şartlarına uyması gerektiğini istiyor. Oturması, kalkması, yemek yemesi, bir şeyler yapması ona uymuyorsa sinirlenir. ‘Böyle olmasın daha iyi’ der. Bu kişiler inatçı oluyorlar ve zihinsel esneklik gösteremiyorlar. Uyum sağlayamıyorlar ve hep gergindir bu kişiler. Çevresindeki kişilere çatıp kavga ederler, tartışırlar. Zihinsel esnekliği olan kişiler ise hep güler yüzlüdür. Ortama uyum sağlayabilirler. Böyle kişiler bakım evlerine de uyum sağlarlar.” dedi.
Zihinsel esneklik yaşlılarda zayıflıyor
Zihinsel esnekliğin terapilerde en önemli ve en çok kazandırmaya çalışılan kişilik özelliği olduğunu vurgulayan Tarhan, “Zihinsel strateji geliştirmek ve bunu öğretmek hedefleniyor. Kişinin bir olayda öğrendiği ve otomatik olarak uyguladığı bir yöntem var. Bir sorunu çözmede işe yaramıyorsa hemen zihinsel strateji getirip başka bir yöntem uygulamak, o da olmuyorsa başka bir yöntem uygulamak… Mental fleksibilite dediğimiz yani zihinsel esneklik dediğimiz durum yaşlılarda zayıflıyor. Özellikle kendini korumaya refleksli bir statücülük oluyor.” dedi.
Yaşlılara sahip çıkan bir sistemimiz var
İleri yaştaki kişiler için alıştığı ortamda yaşamanın tavsiye edildiğini ancak bazen yaşlı bakım evlerinde de kalınabildiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bizim toplum olarak da devlet kurumları olarak da başarılı bir şekilde yaşlı kişileri sokakta bırakmamayı çok rahatlıkla sağlayabilen sistemimiz var. Birçok yaşlı bakım kurumları ve Darülaceze gibi kurumlar bulunuyor. Yaşlı bireylere güzel konfor sağlayarak onların zihinsel ihtiyaçlarını gideriyor. Hatta psikolojik ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor. Konforunu sağlamaya çalışıyor. O insanlar orada güzel şeyler üretebiliyor. Ürettiği zaman da kendini daha iyi hissediyor.” şeklinde konuştu.
Torunlarla neden iyi anlaşılır?
İleri yaştaki bir insan için en önemli şeyin kendi fikrinin sorulması, onun fikirkerine ihtiyaç olduğunun belirtilmesi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “O kişiye herhangi bir durumla ilgili düşüncesinin sorulması, onun tecrübelerinden yararlanılmaya çalışılması çok önemlidir. Onun için dede torun çok iyi anlaşır. Dedelerde, anneannelerde ya da babaannelerde anlatma, paylaşma arzusu ve dürtüsü vardır. Çocukta da sorup öğrenme arzusu vardır. Bu ikisi birleşiyor. Orta yaşlardaki anne ve baba hep meşguldür. Çocuklarla ilgilenemez. Burada devreye büyüklerin tecrübesi girer.” dedi.
Çocuk hayatı aktarılan tecrübelerden öğrenecek
Bazı ebeveynlerin çocuğunu aile büyükleriyle görüştürmediğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bazı anne ve babalarda ileriki yaştaki kişilerle çocuğun temas kurmasını desteklememek vardır. ‘Annem ve babam çocuğumun huyunu değiştiriyor’ şeklindeki düşüncelerle hareket ederler bu kişiler. Oysa çocuk aile büyüklerinden hayatı öğrenecek. Çocuğu cam fanusta büyütemeyiz ki.” dedi.
Yeni şeylere açık olan kişi yaşlanmamıştır
Yaşlı bireylerde ortaya çıkan bir başka durumun yenilik korkusu olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bazı ileri yaştaki kişiler yeni şeyleri tehdit gibi görüyorlar. Böyle durumlarda yeni deneyime kapalı oluyorlar. Onun için yeni deneyimlere açık olan kişi, hangi yaşta olursa olsun yaşlanmamıştır. Yaşlılık psikolojisi demiyoruz yaşlanma psikolojisi. Yaşlanma yavaşlatılabilir, durdurulabilir, geciktirilebilir ama yaşlılık dediğin zaman sanki muhakkak kader gibi görülüyor.”dedi.
Yaşlı bireyler için sosyal bir gruba dahil olmanın önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Onun için sosyal gruba dahil olamayan yaşlılar hızla çökerler. Aile büyüklerimizle ilgilenmek, onlarla sohbet etmek, teşekkür etmek onlara ilaç gibi gelir. Onlara duyulan minnettarlığı ifade etmek, bugünlere gelmesinde onlara teşekkür etmek, takdir ve onay sözleri söylemek onlar için hediye gibidir ve çok kıymetlidir.” dedi.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°