Mustafa Özke’ye röportaj ödülü
Manşet Haber 2.03.2013 09:25:27 0

Mustafa Özke’ye röportaj ödülü

Mustafa Özke’ye röportaj ödülü

Çukurova Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu Üyesi ve Günaydın Adana gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mustafa Özke, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen yarışmada röportaj dalında ‘Zifiri karanlıkta bir mum ışığı’ adlı eseriyle ikincilik elde etti.
mustafa_ozkeMustafa Özke bugüne kadar; Gaziantep'te Vahittin Bozgeyik şiir yarışması ikincilik ödülünü, Antalya'da Sapan adlı şiiriyle Kaygusuz Abdal özel ödülünü, Kütahya'da 'Papatyalar’ adlı şiiriyle özendirme ödülünü, Osmaniye’de 'Deniz feneri' adlı şiiriyle üçüncülük ödülünü, Mersin'de 'Silifke' adlı şiiriyle mansiyon ödülünü, Osmaniye'de 'Nisan yağmurları' şiiriyle M. Cemal Şenadam özel ödülünü, Adana'da Çukurova Gazeteciler Cemiyeti 2006 güncel yazılar dalında 'Cimri' adlı eseriyle mansiyon ödülünü, Osmaniye'de 2007 yılında 'Burgazada' şiiriyle başarı ödülünü, Adana'da Çukurova Gazeteciler Cemiyeti 2007 güncel yazılar dalında 'Kendini sevmekle başla hayata' adlı eseriyle birincilik ödülünü, Adana'da Nezihe Tansuğ şiir yarışması üçüncülük ödülünü almıştır. Gazeteci Mustafa Özke böylece 11. ödülünü kazanmış oldu.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°