Müzik Eğitimi Hangi Yaşta Alınmalı?
Manşet Haber 21.08.2015 11:26:37 0

Müzik Eğitimi Hangi Yaşta Alınmalı?

Müzik Eğitimi Hangi Yaşta Alınmalı?

cu_konservatuvar (3)“Müzik ruhun gıdasıdır” deyimi hemen hemen herkes tarafından bilinir. Müzik bir sanat dalıdır. Resim sanatı- renkler, edebiyat -kelimeler, müzik ise ses aracılığıyla insanlarla iletişim kurar. Peki müzik eğitimi nasıl ve ne zaman alınmalı? Bu sorunun cevabını Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Piyano Ana Sanat Dalı Başkanı Yrd. Doç. Ulviyye Güler verdi.
İnsanın küçük yaştan itibaren müzikle karşılaşmaya başladığını ifade eden Yrd. Doç. Ulviyye Güler bazen bir çocuğu gözlediğimizde farklı müzik çeşitleriyle coştuğunu, hüzünlendiğini, ağladığını görebildiğimizi, çocukların müzik sayesinde çeşitli duygularını gösterebildiğini belirtti.
Hayatın müziği doğurduğunu, müziğin ise hayatı biçimlendirdiğini aktaran Yrd. Doç. Güler konuşmasına şöyle devam etti:
“Müzik insanın hayata bakışını değiştirme gücüne sahiptir. İnsan iradesini güçlendirir, neşelendirir veya hüzünlendirir. İnsanın hayatını renklendirebilir, içindeki iyiliği ve güzelliği ortaya çıkarır, heyecanlandırır, coşturur. Hayatımız boyunca her anımızda müzikle yan yanayız. Okulda, spor salonlarda, tiyatrolarda, sinemalarda, trende, uçakta ve başka yerlerde. İnsanlar müziği seviyorlardı, seviyorlar ve daima sevecekler, çünkü müzik insanın vazgeçilmez bir parçasıdır.”
Müzik Eğitimine İlkokulda Başlanmalı
cu_konservatuvar (2)Peki ya müzik eğitimi nasıl ve hangi yaşta alınmalı? İşte bu sorunun yanıtını veren Yrd. Doç. Ulviyye Güler okul döneminin en ideal eğitim dönemi olduğunu söyledi. “Müzik eğitimi küçük yaştan başlatılmalıdır. İlkokul dönemi en idealidir. Daha okuma yazma bilmeyen çocuklara bile bir enstrüman eğitimi verilebilir.” diyen Yrd. Doç. Güler müzisyen olmanın sadece bir enstrüman çalmak anlamına gelmediğini belirterek, “Müzik eğitimi çocuğun hafızasını güçlendirir, psikomotor hareketlerini olumlu etkiler, duygusal yapısının öne çıkmasını sağlar, genel kültürünü arttırır. Bir öğrencinin başarısında etken olan şeyler; yetenek, disiplinli çalışma ve profesyonel bir öğretmenin eş zamanlı bulunmasıdır. Bunlardan birisi eksik olunca başarılı sonuca ulaşmak çok zordur.” şeklinde konuştu.
Devlet Konservatuvarı Piyano Ana Sanat Dalı Birçok Başarıya İmza Attı
Yrd. Doç. Ulviyye Güler, Piyano Ana Sanat Dalı’nın öğrenciler tarafından çok tercih edilen bir bölüm olduğunu söyleyerek, “Öğrencilerimizin sanatsal faaliyetleri için okulumuzda masterclasslar düzenlenmekte, onların bilgi ve görgülerini artırmaktayız. Bu amaçla geçtiğimiz yıl Türkiye’nin dünya çapında ki sanatçısı piyanist Hüseyin Sermet, Polonyalı piyanist Marian Sobula, Azerbaycanlı piyanist Yuriy Sayutkin okulumuzda konserler verip masterclass yaptı. Ayrıca bu yıl sınıf öğrencilerimin geleneksel Bahar Konserini Prof. Saida Behbudova’nın sınıf öğrencileriyle beraber Belediye Konser Salonu Sahnesinde gerçekleştirdik. Sınıfımızda uluslararası yarışmalarda derece alan, çeşitli masterclasslara katılan öğrencilerimiz bulunmaktadır. Önümüzdeki yılda bu başarılara devam etmeyi planlıyoruz.” dedi.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°