NE YARGISI, NE SAVUNMASI…TEK ADAM VAR, TEK
Manşet Haber 11.10.2021 18:24:47 0

NE YARGISI, NE SAVUNMASI…TEK ADAM VAR, TEK

NE YARGISI, NE SAVUNMASI…TEK ADAM VAR, TEK

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, 7yıl 1ay 12 gün sadrazamlık yaptı. Osmanlı-Lehistan ve   Osmanlı-Rus Savaşlarını kazanarak büyük başarılar elde etti.
Sıra Viyana’daydı. Viyana o zamanlar içinden akan ırmakları, yapıları, doğal güzellikleri ile zamanın çok ilerisinde, güzel bir şehirdi. Viyana kuşatıldı. Osmanlıda usuldü; kuşatılan şehir teslim olmazsa yağma edilirdi.  

Merzifonlu’nun amacı şehri vire (teslim) ile ele geçirmek ve bu tarihi güzelliği yok etmemekti. Böylece yeniçerilerin şehri yağmalamalarını önleyecek ve Viyana’nın gerçek hazinesi olan tarihi değerleri koruyacaktı. 

Bu yüzden bekledi Merzifonlu. Bekledikçe de kuşatma uzadı. Bu da, Polonya kralı Jan Sobieski komutasındaki 100.000 kişilik Lehistan ordusunun Viyana'nın imdadına yetişmesine sebep oldu. Lehistan ordusunun, Viyana önlerine gelmesi üzerine Yeniçeriler siperlerinden çıktı, savaş pozisyonu aldı ama düşmanın ilk saldırısıyla Osmanlı hatları yarıldı ve askerler kaçmaya başladılar. 

Bunun üzerine sadrazam ordunun tüm ağırlıklarını geride bırakarak Belgrad'a çekildi. Bozgun haberi Edirne’ye ulaşmıştı. Merzifonlu karşıtları göbek atıp oynuyorlardı. Akşam üzeri avdan dönen padişahı ikna ettiler.
Aldılar fermanı padişahtan ve Kapıcılar Kethüdası Ahmed Ağa ile Çavuşbaşı Mehmed Ağa koştular Belgrad’a doğru. Hiç vakit kaybetmeden çıktılar vezir-i azamın olduğu odaya.
-“Ne haber,” diye sordu Merzifonlu. Kapıcılar Kethüdası.
-”Şevketli padişahımız sende emanet olan mühr-i hümayunla, Sancak-ı Şerifi ve Kabe anahtarını istedi,“ dedi. Merzifonlu
-“Emir padişahımın,“ deyip, koynundan mühr-ü hümayunu çıkardı, Sancak-ı Şerif ile Kabe anahtarını da sandığıyla getirip teslim etti.
-“Allah imandan ayırmasın,” dedi, Kapıcılar Küthüdası.

Akıllı adamdı Sadrazam. Usulü biliyordu. Kendi eliyle kürkünü ve sarığını çıkarıp,
- ” Gelsinler, şu halıyı kaldırsınlar, cesedim toprağa düşsün,“ dedi. Halıyı kaldırdılar. Cellatlar kementleriyle içeri girince, kendi elleriyle sakalını kaldırıp
-”Bir hoş usul ile takın,“ dedi. Onlar da çok hoş taktılar kemendi. İki defa çekince ruhunu teslim etti, Merzifonlu.

Sonra esvabını soydular, saray avlusunda köhne bir çadıra indirip gasli ve tekfini yaptılar, namazını kıldılar. Tekrar çadıra getirdiler ve cellat kafa derisini itina ile yüzdü. Cenazesini saray karşısında cami-i şerif avlusunda defnettiler.

Hanedan mensuplarına saygı duyulurdu, Osmanlıda. Kan dökülmez, kementle boğulurdu. Ama padişah, “Kellesi uçurulmalı,” diye fetva vermişti. Emir Padişahındı. Başının derisi yüzüldü, bu saçlı sakallı deri, bal dolu bir kırbaya kondu Menzilden menzile at koşturan bir yiğit ulak bu kırbayı Edirne’ye, Padişah’ın huzuruna antalya escort bayan götürdü ve infazın kanıtı olarak gösterdi. Sonra kafa derisi Saruca Paşa Camii haziresinde gömüldü.

ŞİMDİ DİYECEKSİNİZ Kİ, “YARGILAMA, SAVUNMA, İFADE FALAN,”

YAHU, DEVİR TEK ADAM DEVRİ, YARGIYA NE GEREK VAR?
HER SÖZÜ KANUN.
DEVLET İŞİ BEKLEMEZ, HIZLI KARAR ALINMALI.

BİR DE…
DAHA ÖNCEKİ HİZMETLERİNİN ÖNEMİ YOK…BEN SÜREKLİ İTAATE BAKARIM MESELESİ….

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

35.8° / 20.3°