Nepal’deki Depremin Düşündürttükleri ve Öğrettikleri

Nepal’deki Depremin Düşündürttükleri ve Öğrettikleri


Dün Nepal 7,8 büyüklüğündeki depremle sallandı: Şu ana kadar ki ölü sayısı beş bin civarında. Everest'te dağına tırmanan dağcılarında kampının deprem sonrası oluşan çığ altında kaldığı ve hayatını kaybeden dağcıların olduğu belirtiliyor. Türkiye'de nedense deprem ile ilgili çok az haber yansıyor. Sanırım siyasi gündem çok yüklü. Ancak batı basını BBC ve CNN konuya geniş yer verdiler. Dünya basınına yansıyan görünümler, evlerin derme çatma yapısı, kurtarma sırasındaki organizasyonluk sanki bize tanıdık gibi geliyor. Bölgeden gelen görüntülerdeki evlerin yapısı, yırtılan yollarda toprak zemin üzerine serilen asfaltın kalınlığı, yıkılan köprülerin beton kalınlığı sanki burada en küçük bir sarsıntıda bile enkazın altında kalarak hayatından olur dedirtiyor. Depremden dolayı ülkenin tek havaalanı zarar görmüş, uluslararası yarımlar ulaştırılamıyor. Nepal daha önce depremde on binlerce insanı kaybetmesine rağmen organizasyonda sorun var. Kurtarma çalışmaları zorlukla yapılıyor. İnsanlar elleri ile enkazı kaldırmaya çalışıyor. Bu bağlamda ülke tam anlamı ile şokta.

Nepal coğrafi konumu, doğal yapısı ve Everest tepesine çıkılan yol güzergâhın da olması nedeniyle birçok doğasever için ziyaret edilmesi bakımından önemli bir ülke. Geleneksel bir tarım toplumu dışa açılımı tamamen turizme dayalı.

 

Az Gelişmiş Ülkelerde Depremler Daha Çok Can kaybına Neden Oluyor

Bütün gün deprem gibi doğal bir felakete karşı insanın eli kolu bağlı mı değil mi? Bu bir kader mi değil mi? sorularını düşündüm durdum.

Daha önceleri Pakistan, Hindistan ve İran’da yaşanan depremlerde yıkılan evlerin çoğunun kırsal kesimde ve kerpiç evler oluğunu gösteriyordu. Nepal’de de ölülerin büyük çoğunluğu kırsal kesimde ki küçük yerleşim yerlerinde ve sağlam olmayan evlerin çökmesi sonucu yaşandığı belirtiliyor. Yakın geçmişte Van ve Erciş’te yaşanan depremde de kerpiç evlerin altında kalan çok sayıda insan hayatını kaybettiğini hatırlıyoruz.

Bu büyüklükteki bir deprem Japonya da olduğunda acaba kaç kişi hayatını kaybederdi? diye de sormadan edemiyor insan. Muhtemelen birkaç insan hayatını kaybederdi. Günümüzdeki teknoloji ve edinilen bilgi birikimi depremin değil ancak yetersiz önlemler dayanıksız yapıların can aldığını gösteriyor. Bu konuda alınan önlemler ve depremde nelerin yapılacağı konusundaki bilgilerin çok çok önemli olduğu ve can ve mal kayıplarını önemli ölçüde azaltıyor. Birçok ülkede deprem yönetmenlikleri ve yasal düzenlemeler var. İnsan ve ekonomik değerler için bu tür önlem ve yaptırımlar herkes tarafından desteklenir ve kamu adına da razı olur.

Ancak az gelişmiş belirli konularda sistematik planı ve çalışma disiplini olmayan, belirlenmiş kuralları işletmeyen ve organize olamayan toplumlarda maalesef doğal felaketlerde kayıpları çok daha fazla olmaktadır. Bu ülkelerde maalesef kural ve ilkeler zor işletiliyor. Toplumların eğitim düzeyi kurallı yaşamayı benimsemeye ne yazı ki yetmiyor. Yaptıkları işleri Doğan Cücenoğlu’nun ifadesi ile “MIŞ” gibi yaparlar. Bu tür ülkelerde iş amaca göre yapılmaz, yapılmış gibi olur. Genelde yasak giderilir. Liyakat ve yetkinlik çok dikkate alınmaz. Ancak “MIŞ” gibi yapılan işlerin arkasında ani bir felaket yaşandığında gerçekler açığa çıkar, ancak bedeli çok ağır olur. Depremlerde kamu binalarının daha fazla zarar görmesi ve en çok kayıpların okul ve benzeri binalarda yaşanması bunun en açık örneğidir.

 

Ülkemizde Potansiyel Deprem Risk Altında Olması Nedeniyle Önlem Alması Gerekir

Bu bağlamda Nepal’deki depremde hayatını kaybeden binlerce insanın hayatını kaybetmesi üzücü. Ülkemiz yarım etmek istediğini belirtmiş. Daha fazlasını yapılmasını isterim.

Nepal’de yaşanan sorunun benzerlerini yaşadığımız için olup biteni daha iyi anlıyorum. Ancak önemli olan buradan ders çıkarmaktır. Türkiye ciddi bir deprem fay hattında duruyor. Uzmanlarca her an deprem olma riski yüksek bir coğrafyadayız. İstanbul gibi ciddi yapısal sorunu olan mega kentte çok sayıda insanın zarar göreceği belirtiliyor. Türkiye’nin bu bağlamda deprem konusunda eğitim ve bilinçlendirme çalışması yanında fiziki önlemler de alması öncelik oluşturmaktadır. Umarım ülkemiz potansiyel depremleri yaşamadan can ve mal kaybını minimize edecek önlemler alır. Bu da ancak bilim toplumu olmamızla ile sağlanır.

Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ,

Çukurova üniversitesi öğretim üyesi,

iortas@cu.edu.trhttps://www.facebook.com/iortas, Tweeter; İbrahim ORTAŞ ?@iortas

 

İbrahim ORTAŞ

29.04.2015 10:01:12

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI