NİLGÜN MARMARA
KÜLTÜR-SANAT 13.04.2020 03:28:58 0

NİLGÜN MARMARA

NİLGÜN MARMARA






1958’de Moda’da
doğdu.Büyük kütüphanesi olan bir evde, Schubert ninnileri ile büyüdü.





Kadıköy
Maarif Koleji ve Anadolu Lisesi’nin ele avuca sığmaz, özgür ruhlu kızıydı. Birden
fark etti ki, zaman ağır ilerliyor ve bu durum onu boğuyordu.





Lise bitti,
Boğaziçi Üniversitesi’ne girdi. Bitirme tezinde içine çöreklenmişi
kırgınlıkları anlatacaktı 12 Eylül darbesiyle Üniversitedeki edebiyat, şiir
tartışmaları sona ermiş; yerini ev toplantılarına bırakmıştı.





Bu dönemde
şiir yazmaya başladı; ama yazdıklarını kimseye göstermiyordu.Durmadan Slyvia Plath’ı
okuyordu. Hani şu intiharını yazdığım kadın. Sadece okumuyor, bir de
inceliyordu, Plath’ı. Sonra da soruyordu,”Ölümden başka yol yok muydu? Ve
tezini yazdı. Başlık: “Slyvia
Plath’ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi” 





Plath her gün biraz daha içine çekiyordu Nilgün’ü. “Yaşama Karşı Ölüm”temalı
şiirler yazmaya başladı. Her bir kelimesi intihar kokuyordu artık. Yazgısının Plath
ile ortak olduğuna inanmaya başladı. Bir şiirinde, “Ben babamın yuvarladığı çığın altında
kaldım,” demişti.





Şiirleri
dergilerde yayımlamaya başladı. Yalnızlık ve var oluşaklını iyice kurcalamaya
başladı. Tezi tamamladığında, artık eski Nilgün değildi





1982’de,
Endüstri Mühendisi Kağan’la evlendi. Şairlerin uğrak yeri olmuştu evleri. Cemal
Süreya, Ece Ayhan, Edip Cansever, Tomris Uyar, İlhan Berk, Küçük İskender,
Cezmi Ersöz, Orhan Alkaya sohbet arkadaşlarıydı.





Bu günlerde şarkı söylemeye başladı. En az kelimelerle
dansı kadar yetenekliydi. Cemal Süreya onu F. Scott Fitzgerald’ın ele avuca
sığmayan karısı Zelda’ya benzetmişti.Artık Süreya’nın çocuk hanımefendisi, Zelda’sıydıo.





Kağan’ın işi
nedeniyle Libya’ya taşındılar. Ülkenin baskıcı yaklaşımı, Nilgün’ün zaten sebepsiz
yere bile boğulan ruhunu daha da boğmaya başladı. Hemen döndüler.Ama çok geçti;
Nilgün’ün psikolojisi günden güne kötüleşti. Teşhis,manik depresyondu. Okuma
yazmaya ara vermeliydi.





Ama ne
okumaktan, ne yazmaktan vazgeçti. Sadece daha da yalnızlaştı. Yeni arkadaşı
alkoldü; ona sığındıkça, daha da yalnızlığa gömdü ruhunu.





Ve bir
gün,  Kağan eve geldiğinde, ecza dolabında
ne kadar ilaç varsa hepsi masanın üzerindeydi.Yatak odasına yöneldi doğrudan. Perde,
hiç kullanmadıkları bir pencereye sıkışmıştı. Koştu çılgın gibi, pencereyi açtı
ve aşağı baktı. Altıncı kattan aşağı… Hiç ses duyan olmamıştı.





Sürekli
düşünmek yormuştu Nilgün’ü. Daha fazla düşünmemeliydi. Çocuklarının baş ucuna
bolca kurabiye ve süt bırakıp kapılarını sıkıca bantladı, içeri gidip hava gazı
fırınına soktu kafasını…Henüz 29 yaşındaydı. Kendini altıncı kattan aşağı
bırakırken bir çığlık bile atmamıştı  Ruhu
hayattan vazgeçmişti. Neden, neden, neden? 





Aslında aylar öncesinde vermişti ipucunu, Nilgün. 'Biliyorum, bir gün dayanamayacak
küçük kalbim; arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim her şeye veda
edeceğim,' demişti.





Ve kimse bir şey
anlamamıştı.





ANLAMAZ TABİ…HERKES,HERKESİGÖRMEK
İSTEDİĞİ BİÇİMDE DEĞERLENDİRİR..





  • İÇİNDE YANAN VOLKANI HİÇ HİSSETMEDEN…


Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor

YAZARLAR

24.8° / 13.8°