Normal Doğumdan Sezaryen’e Geçiş

Normal Doğumdan Sezaryen’e Geçiş

Gebelik ve doğum kadın yaşamının en mucize anlarındandır. Kadın için, yeni bir oluşumun kendi bedeninde can bulması, dokuz ay onunla beraber aynı yaşamı paylaşması elbette ki tariflenemez bir duygu. Her aile, insan onuru ve kültürel farklılıklarının dikkate alındığı, güvenli ve memnun edici bir doğum deneyimi yaşama hakkına sahiptir. Elbette ki normal doğum mu sezaryen mi daha iyi diye bir şey demeyeceğim. Elbette ki her ikisinin de olası riskleri var. Ancak şunu belirtmeliyim ki doğum patalojik değil, fizyolojik bir olaydır. Yaşamda patolojik olarak kabul edilmeyen tek ağrı “doğum ağrısı” dır. Eğer ki patalojik bir sürece girerse işte o zaman sezaryen doğum gerektirir.

Avrupa da doğal doğum 1913’lerde Dick Read tarafından gündeme gelmiş ve 1930 da Dick Read’in Ağrı-Korku-Gerginlik kuramıyla tamamen bilinmiştir. Bu kurama göre ağrı en çok beyinde hissedilir, eğer siz ağrıya odaklanmazsanız, korkmazsanız ağrı yaşamazsınız. Ve dolayısıyla fizyolojik olan bu süreci hormonlarınızın büyüsüyle tamamlarsınız. Ülkemizde ise yaklaşık 3-5 yıldır tartışılmaya başlandı doğal doğum, hormonlar. Kimi sağlık profesyoneli bu yaklaşımı desteklerken, kimi saçmalık olarak nitelendiriyor. Çünkü modern tıpta çağ atladık, teknoloji o kadar girdi ki hayatımıza. Nerdeyse tüp bebek yöntemiyle bebekler oluşturulup, 9 ay laboratuarlarda kavanozlarda büyütülecek. Vakti dolduğu zaman alın bu sizin denilecek. Tabii bir kesim bu teknoloji çılgınlığında duygusal düşünmüyor, empati yapmıyor. Normal doğumu kendi sürecine bırakmayı çılgınlık gibi düşünüyor. Ya da malpraktisler o kadar arttı ki bunun içinde sağlık profesyonelleri sorumluluk almak istemiyor, aile hiç istemiyor. Üniversite hastanelerinde görev yapan hekimler daha çok riskli gebelik takip ettikleri için, her doğumun altında bir patoloji arıyor. Ülkemizde yaklaşık 40 yıl önce ev doğumları ve normal doğum oranları çok daha fazlaydı. Yaklaşık son 20 yıldır da doğumlar hastaneye taşındı. Elbette ki inkar etmediğimiz bir gerçeklik var ki doğumlar hastaneye taşındıktan sonra anne ve bebek ölüm oranları ciddi bir şekilde azaldı. Ancak yüz yıl önce Avrupa da gerçekleşen şey şimdi bizim ülkemizde gerçekleşiyor. Kadınlar doğumların hastaneye taşınmasıyla birlikte yalnızlaştırıldı, terk edildi, ağrı içinde bağırması normal görüldü ve daha birçok şey…Ve sonuç kadınlar doğumdan korktu, sezaryen oranları arttı…Aslında bizim ülkemizde sağlık politikalarında yapılan yanlışlıklara çok iyi bir örnek bu durum. Bir şeyi düzeltelim derken uzun vadede oluşabilecek sıkıntıları hesap etmez, her zaman anı kurtarma çabası. Sonra da bu niye böyle oldu, hep şunun hatası…

Dünya Sağlık Örgütü, sezaryen doğum oranlarını %10-15 olarak göstermesine rağmen ülkemizde bu oran ne yazık ki her yıl artmaktadır. TNSA 2008 verilerine göre, Türkiye’de doğumların %36.7 si sezaryen doğumla gerçekleşmişken, TNSA 2013 verilerine bakıldığında ise bu oran %50,4’e yükselmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve OECD raporlarında; yıllar itibarıyla toplam doğumlar içinde sezaryen doğum oranının gittikçe arttığı görülmektedir. DSÖ'nün 2008 yılı rakamlarına göre, yapılan sezaryenlerde gereksiz olanların oranı Türkiye'de yüzde 21,2 ve maliyeti ise 18 milyon dolar olarak açıklanmıştır. Sezaryen doğum oranlarının azaltılarak, toplumun normal doğuma teşvik edilmesi hem kadın sağlığı hem de ülke ekonomisine getirdiği maliyet açısından çok önemlidir. Kadının kendi doğumu için doğru tercihi yapması, prekonsepsiyonel dönemden doğum sonu döneme kadar nitelikli ve kaliteli bakım alması, alternatif doğum yöntemleri, doğum ağrısını giderme ve gevşeme egzersizleri konusunda yeterli da­nışmanlık hizmetinden yararlanması ile daha sağlıklı olacaktır.

Yani öncelikle sağlık politikalarının hem zihni hem de uygulanabilirliği düzeltilmelidir. Ancak bu yapılırken uzun vadede oluşabilecek her türlü risk değerlendirilmelidir. Bu doğrultuda gerek kadın doğum hekimleri, gerekse ebeler kadınların tatminkar bir doğum sevincini yaşamalarına destek olmalıdır.

Uzm.Ebe Filiz YARICI ATIŞ

Türk Ebeler Derneği Adana İl Temsilcisi

 

adanaulus

3.05.2016 10:27:42

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI