OKULDA EĞİTİM, EVDE SARAYDA EĞİTİM VE ONLİNE ÖĞRETİM ÇOK FARKLI ŞEYLER
GÜNCEL 13.09.2020 08:54:28 0

OKULDA EĞİTİM, EVDE SARAYDA EĞİTİM VE ONLİNE ÖĞRETİM ÇOK FARKLI ŞEYLER

OKULDA EĞİTİM, EVDE SARAYDA EĞİTİM VE ONLİNE ÖĞRETİM ÇOK FARKLI ŞEYLER

Çağlarında “üst sınıfı” oluşturan “soylu” veya “burjuva” sınıflara özgü “elit eğitimi”nin formu olan “evde-sarayda eğitim” ile halkın okulda eğitimi arasında; okulla, dersle online öğretim arasında nasıl bir ilişki veya fark var?

SOYLU VEYA BURJUVA EĞİTİMİ ÖZEL EĞİTİMDİR


İstanbul Ataşehir’de bir sitede misafirlik yaptığım esnada yan daireden 8-9 yaşlarında bir çocukla annesi çıkıyordu. Ders verdikleri anlaşılan iki kadın eğitimci onları yolcu ediyordu. Hepsi de mutlu gözüküyordu. Bir gün sonra aynı saatte buluşmak üzere vedalaştılar. Kendi kendime “Şanslı çocuk, şanslı aile, özel öğretmenler” diye geçiriyordum ki, farklı sorular birbiri peşi sıra zihnime düşmeye başladı. Evet, bu çocuk olanaklar açısından şanslı, ancak kendisi olabilmesi, çocukluğunu yaşaması, arkadaşlarıyla çocukça saf duygu ve dostluklar oluşturması, yaşamın farklı yönlerini deneyimleyebilmesi açısından, moral ve sosyal gelişim açısından ne kadar şanslı acaba? Pandemi döneminde veya değil aile olanakları ile evde veya özel hocalarda aldığı derslerle dil veya bazı beceri gelişimi çok daha iyi olabilir ama psiko-sosyal gelişimi, moral gelişimi, doyum veya doyumsuzlukları, yurttaşlık anlayışı, dünyaya bakışı nasıl olacak acaba?

Tüm bu soruları geri plana itip daha yakın soruna, salgına odaklanırsak, daha geniş halkın hem bilişsel hem de iktisadi güçleri ne düzeyde? Bu şekilde kaç anne baba çocuğuna destek verebilir? Bazı ailelerin böyle bir güçleri olsa bile evde eğitimle yetişen çocuklar nasıl bir kimlik kişilik oluşturacak? Böyle bir topluluk veya toplum nasıl olacak?

Birkaç gün sonra çocukluğumun geçtiği Abant sırtlarında bir dağ ve orman köyünde annemin yanındayım. Dağların arasındaki vadilerde köylüler için tek gelir getirici ürün fındık sayılır, bahçelerde son hasatlar yapılıyor. 15-20 yaşlarında çocuklar ve genç çiftler sabah 8.00 akşam 18.00 fındık topluyor. 120 TL yevmiye. Bu yevmiye bir işçinin topladığı ürünün para cinsinden yarısına karşılık sayılır. Yani ne köylüler ne de yevmiyeciler pek bir şey kazanamıyor. Bu köylüler ve gençler için bu yevmiye ve fındık bile şans sayılır. Evde eğitime dönersek bu genç veya aileler veya köylüler için evde eğitim ne kültürel hazır oluşlarıyla ne de iktisadi olarak mümkün değil. Türkiye’de halkın belki yüzde 99’u, belli bir kısmının maddi imkanı olsa bile, bilişsel ve deneyim birikimi olarak evde eğitim öğretime uygun değil.

EVDE, SARAYDA VEYA ÖZEL EĞİTİM SOYLULAR İÇİN, GERİSİ YALAN


Tarih boyunca soylular, daha çocukları doğmadan hazır hep dadıya, eğitimciye sahipti, özel elit eğitim kurumlarına veya geleneklerine sahipti, bugün de zaten soylu üst sınıf (yönetici veya yüksek burjuvazi) için özel eğitim veya evde eğitim geleneği sürüyor. Örgün resmi veya özel okullara çocukları gitse de çok daha kapsamlı özel eğitim öğretim programlarından geçiriliyor. Halkın böyle özel programlardan geçme olanağı yok. Dahası online eğitim de böyle bir şey değil.

ONLINE YARDIMCI ARAÇTIR, EVDE VEYA ÖZEL EĞİTİM DEĞİL, OKUL DEĞİL, DERS DEĞİL


Varlıklı soylu veya burjuva ailelerin bugün en gelişmiş teknolojik imkanlarına rağmen çocuk ve gençlerine online eğitim vermeleri söz konusu değil. Tam tersine çok özel hoca ve çok özel okullardan yararlanıyorlar. Onları ne salgın ne de resmi okullar veya resmi eğitim öğretim ilgilendirmiyor.

Demek istediğim, online öğretimin özel eğitim veya herhangi bir örgün eğitimle pek alakası yok. Yetişkinler için sertifika programlarında, gazete dergi okumada, kütüphanelere ulaşmada, telefonlaşmada veya iş görüşmelerinde online olunabilir ama online doğrudan bir eğitim öğretim metodu sayılamaz, olsa olsa yardımcı bir araç olarak kullanılabilir.

Öğrenci veya ailelerle kısmi online görüşmeler veya kısmi rehberlik yapılabilir ama zorunlu veya örgün yükseköğretimde normal bir ders yapılamaz. Hele de açıktan, uzaktan veya online  olan hiçbir şekilde “okul” veya “üniversite” sayılamaz, bunlardan yardımcı araçlar veya farklı amaçlarla yararlanılabilir.

Ders; belli bir plan program dahilinde bilinçli olarak olumlu belli tutum ve davranış değişikliği yaratmak üzere uygun ortam, ortak bir topluluk, etkileşimli bir yaşantı yaratmak ve kazanımları oluşturmak ise online üzerinden ortam, hazır oluş, ortaklık ve etkili bir yaşantı oluşturulup oluşturulamadığı veya hangi kazanım, olumlu tutum veya davranış değişiklikliklerinin ne kadar başarılabildiğinin araştırılmasına ve açıklamasına ihtiyaç bulunuyor.

Kısaca örgün evde eğitim özel eğitimin bir parçasıdır, okul eğitimi özel veya resmi olarak eğitim kurumudur, online eğitim; bir okul veya ders değil ancak evde, okulda veya derste yararlanılabilecek yardımcı bir araç olabilir.

EVDE EĞİTİM ÖRNEĞİ YOK, SARAYDA YÜZ YÜZE EĞİTİM


Bir ayrımı daha netleştirelim: Hiçbir çağda evde eğitim de olmamıştır, sarayda eğitim olmuştur. İlla sarayda eğitim yapılacaksa, online eğitim yine ancak yardımcı bir araç olabilir.

Halkın sarayı yok, onun ancak resmi okulu bulunmaktadır.

Okullarımızı, derslerimizi savunalım. Yüz yüze eğitim hakkını savunalım. Şartların oluşturulması hiç de olmayacak şeyler değil, bu şartların sağlanmasını savunalım. Halkı ve toplumu savunalım.

Sarayda eğitimi herkese sağlayamıyorsak en azından okul ve üniversitelerimize sahip çıkalım.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°