OKULLAR AÇILIRKEN: ÇOCUKLARA ÖĞRETİLECEK 'DEĞER' KÜFÜR ETMEK, DÜŞÜNCE SOYKIRIMI MI?

OKULLAR AÇILIRKEN: ÇOCUKLARA ÖĞRETİLECEK 'DEĞER' KÜFÜR ETMEK, DÜŞÜNCE SOYKIRIMI MI?

Baumann, II. Dünya Savaşı’nda en aşağılık olanın masumları öldürmekten de öte onları “Aşağılayarak-insanlıktan çıkararak” öldürmek olduğunu ifade ediyordu.

Üniversitelerde genç araştırma görevlisi adaylarından bazılar düşüncelerinden dolayı göreve başlatılmıyor. Boğaziçi’de hocalar atılıyor. Şengör hakkında bazı bilimsel tezleri yüzünden “resmi sıfat” olarak savcılarca “dine” yani yerleşik söyleme aykırı hareketten dava açılıyor. Sanatçıların, daha doğrusu her insanın sanatçı olduğu yaratıcı düşünce ve eserlerine-gösterilerine yasaklar koyuluyor, dava açılıyor.

İnsanları, gençleri bir araya getiren, en güzel “duygu” temelli toplumsallaştırmalardan olan, dahası en temel insan yetilerinden-becerilerinden olan şenlikler, festivaller, müzikler, tiyatrolar yasaklanıyor.

Darbeyle, şiddetle doğrudan bağı olmayan, ama çoğunun bir duruşu, düşüncesi, dünya görüşü, her şeyden öte insani duyarlılığı olan başta Eğitim Sen’liler olmak üzere KHK’li öğretmenlerin akademisyenlerin hak ve özlükleri hâlâ gasbedilmeye devam ediyor.

İnsanın amaç gütmesi ve amaç gerçekleştirmesi olan, insanın insan olması olan siyaset, gösteri, toplantı, araştırmalar baskılanıyor, yasaklanıyor.

Ankara, ODTÜ, Ege, Boğaziçi… bilgi ve bilimi, felsefe ve sanatı temel alan kurum veya kişiler baskılanıyor, kontrol edilmeye çalışılıyor, direneni atılıyor, uzaklaştırılıyor, yargılanıyor.

İnsanın kendini gerçekleştirmesi olan kendini ifade hakkı yasaklanıyor.

Tüm bunların okul ve eğitimle ilgisi bağı ne?
EYLÜL, OKULLAR VE ÖĞRETMENLER AYDINLIK YARINLARI SİMGELİYORDU
Eylül bir yandan sonbahara, kışa açılırken diğer yandan okullarla üniversitelerle bilgiye yaşama açılmak anlamına geliyordu.

Sebahattin Alilerin, Behice Boranların, köy enstitülerinin kıyımından bu yana, 1950’lerden, 1960’lardan, 1970’lerden, 1980’lerden, 1990’lardan, 2000’lerden bu yana, hem FETÖ ile birlikte hem de 15 Temmuz’dan saf AKP’den-Erdoğan’dan bu yana, ta Gazalilerden bu yana, Abdülhamit’ten bu yana “etnosantrik olmayan”, “yerleşikle tümden uzlaşım içinde olmayan, din ve iktidara biat etmeyen, düşünce-mantık-felsefe-farklı görüş veya dünyaları savunanlar” “küfür” ile suçlanıyor, küfür ediliyorlar.

“Kafir” veya “hain” kim? Görüş ve eleştirileri olan öğretmen akademisyen mi? Yerleşik olanı eleştiren ne varsa, “gerçeği” söylemekle yükümlü bilim ve bilimsel eğitim olmak üzere daha farklısını da düşünmeye, yerleşik olan da dahil gerçeği ve hakikati aramak üzere sorgulayan, çocuklara topluma bizzat kendi aklını kullanmasını, bizzat kendisinin görmesini ve düşünmesini isteyen “öğretmen”, “filozof”, “bilim kişisi”, “sanatçı” her kimse, “yerleşik” olanın veya “gücün” dışında her neyse “küfür” ve “hainlik” olarak yaftalanıyor, aşağılanıyor, değersizleştiriliyor, dışlanıyor, sürülüyor, açlığa mahkum ediliyor.

Faşizm denen süreçte her ne yapılıyorsa onlar yapılıyor.

Bir başka veya Eğitim Sen’li sendikalı akademisyenlerin, öğretmenlerin, memurların sorgusuz sualsiz, savunma hakkı bile tanınmadan, tam bir hukuk dışılık ile, bir KHK ile görevlerinden uzaklaştırılmaları ve pratikte tüm çalışma haklarının ellerinden alınması, tarihteki en ağır insan hakları ihlallerinden, en ağır ifade hakkı ihlallerinden birini oluşturuyor.

Yine eylül geldi ama okullar ve üniversitelerin boynu bükük. En ücra köşelerde bahçesindeki bir iki kavak ağacı ve çocuk cıvıltıları ile bilgi bilimi aydınlığı temsil eden okullar büyük yara almış bulunuyor. Eğitim içerik, öğretmen, öğrenci, yol yöntem birlikteliğidir, en etkili taşıyıcı öğretmendir, bu öğretmenler baskılanmaya, bilimsel yaratıcı içerik “din” ile, öğretmenlik “imamlık” ile, çocukların kendini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi “din-iktidarın gerçekleştirilmesi” ile, “okul üniversite” “cami diyanet” ile yer değiştirtilmeye çalışılıyor.

Sürgünlerden, 1400’lüklerden, KHK’lilere okul ve üniversitelerin içi boşaltılıyor.
Tüm bu süreç nasıl bir “değer” anlayışına karşılık geliyor acaba?

DEĞER NEDİR? EĞİTİM HANGİ DEĞERLERDEN YANADIR? ÇOCUKLAR KENDİNİ NASIL GERÇEKLEŞTİREBİLİR?
Eğitim ne yapar? Kişinin kendini gerçekleştirme yeri midir? Tinin düşüncenin kendini gerçekleştirme yeri midir? Okul bilgi beceri mi aktarır veya geliştirir? Sanat mı geliştirir? “Gerçeklik”, “doğruluk” değeri mi aktarır, “değer” mi aktarır? Okul kimin okuludur?

“Değer” nedir? İnsanın aynası nedir? İnsanın, bilgi ve düşüncenin değeri nedir?

1400’lükler, düşünce sürgünleri, düşüncesinden dolayı KHK’liler, bu süreçlerin yaşanması bilgiyi, hakikati, hakkı hukuku, yaşamı, özgürlüğü, dürüstlüğü, haklının yanında olmayı, ahlakı mı değer sayıyor yoksa baskılamayı, dayatmayı, etnosantrizmi, haksızlığı, korkuyu, biati, yaltakçılığı, şiddeti, haksızlığı, kötülük karşısında susmayı, ahlaksızlığı mı değer sayıyor?

FİKİRLERİNDEN DOLAYI KHK KIYIMI ‘DÜŞÜNCE SOYKIRIMI’ MI?
Sorgusuz sualsiz, en basit bir soruşturma ve ifadesine bile başvurulmadan, daha en başta “resmi” formdan bile tümden uzak şekilde bir KHK ile insanın yaşamını karartma, bazı görüş ve düşünceleri, dahası eleştirel düşünme ve bilimi okul ve üniversitelerden uzaklaştırma, okul ve üniversitelerden öte “toplumdan” uzaklaştırma hangi değere karşılık geliyor?

YÖK’e, MEB’e, AKP’ye, başkanlığa soralım, farklı kültürleri, farklı yaşam biçimleri ve dünya görüşlerini yok saymak, dahası “bilgi”, “düşünce”, “felsefe”, “sanat”ı yok saymak birer “değer” mi, çocuklara gençlere ne öğreteceğiz?
Bilgi, bilim, felsefe, sanat ve dünya görüşlerini baskılamak, bilim ve düşünceye kıymak bireysel şiddetin ötesinde kültürel, dahası “düşünce soykırımı” oluşturmuyor mu? Okulda üniversitede bilim, felsefe, sanat, düşünce soykırımı mı yapılacak, yaşam biçimi kıyımını, kültürel veya bilimsel soykırımı mı değer olarak öğreteceğiz?

Adnan Gümüş

12.09.2022 15:09:39

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI