Önceden çok hesaplanmadı, tarihten dersler alınmadı, neyse doğa veya olay geldi kapımıza dayandı. Eski yeni bir yana soruna odaklanmak durumundayız. Korona (Covid 19, 20, 21…) veya her hangi bir salgın durumunda ne yapılabilir, okul ve eğitim nasıl sürdürülebilir diye düşünmek, araştırmak, seçenekler geliştirmek durumundayız.
Bunun için öncelikle deneyimlerimizi dikkate almak; argümanlarımızı, görüş ve gerekçelerimizi açıkça ortaya koymak durumundayız.
Okulları kapattık da haneleri de, marketleri fırınları da, sokakları da kapatalım mı? Hatta en riskli bölgelerden biri hastaneler, hastaneleri de kapatalım mı?
Dahası kovid ağız burun yoluyla bulaştığına göre ağzımızı burnumuzu tümden kapatırsak kovide yakalanmayız o halde. Bu mümkün mü, doğru mu?
Bunları polemik yapmak için söylemiyorum, hayat nedir sorusuna yanıt aramak, salgın durumunda hayatın nasıl devam ettirileceğine dair yanıt aramak için soruyorum.
Uzaktan eğitimin “uzaktan” oluşu gibi “karantina” da, “kapanmak” da adı üzerinde normal değil, çözüm değil.
Salgın anlarında ön hazırlık yapılıncaya kadar kısa süreli karantinalar olabilir elbette ama bunların süreklilik haline getirilmesi başka bir durumdur. Karantina, tedbir alma sürecidir, tedbirin kendisi değildir.
Şu açık ki, doğup büyüyen bir varlık olduğunu, insanın hareket halinde olan bir varlık olduğunu, insanın öğrenen kendini geliştiren bir varlık olduğunu, insanın sosyal bir varlık olduğunu yok sayarsak, insanı yok sayarız. Uzaktan eğitim çocukları, insanı, eğitimi yok saymaktır.
Salgın durumunda okul, üniversite, eğitim öğretim kurumlarının, yaygın eğitimin eksiklikleri neler, salgın koşullarında neden ara verildi, hangi şartlar sağlanırsa devam edebilirler, ana sorumuz bunlar veya benzer sorular olmalıdır; tasfiyeye değil çözüm odaklı olmalıdır.
Okullardaki yoğunluk mevcut şartlarda bile bir çırpıda dörtte bire düşürülebilir. Bunun için
Eğitim günü 7 güne çıkarılabilir ve hafta ikiye bölünebilir (3-4 günden iki devre), Gün de ikiye (sabahçı-öğlenci) bölünebilir.
Böylece 40 kişilik sınıf 10 kişiye düşürülür. 500 kişilik okul 125 kişiye düşürülür.
Üniversitelerde 7 gün fakültelere göre ikiye bölünebilir.
Eğitimci, öğretmen, öğrenci, veli, eğitim grupları, fakülte arkadaşları, meslektaşlar… salgın şartlarında eğitimin nasıl sürdürülmesi konusunda konuşuyor, tartışıyoruz. Sanat dalında öğretim görevlisi Kazım Artut, küçük okul ve küçük üniversitelerde aidiyet duygusunun, iletişim ve etkileşim ortamının daha verimli, daha doyurucu olduğunu ifade ediyor.
Kuran kursları, eskiden köyde mahallede komşularla düzenlenirdi. Böyle bir geleneksel deneyim birikimi de var.
Bu deneyimlerden örgün eğitim için yararlanabiliriz. Her sokakta olmasa bile birkaç sokak birleşip oralarda atıl kamu binaları veya gönüllülerin sağlayacağı binalarda küçük kreş ve ilkokullar yapılabilir.
“AVM’LER OKUL OLSUN”
Fen bilimcisi Dr. Nuri Emrahoğlu’nun önerisidir. Üzerinden geçmediğimiz köprünün parasını ödüyoruz, AVM’ler işlevsiz kaldı, pahalı yerlerde ticaret yapmak çok da yerli olana fayda sağlamıyor, bunlar sokağa taşınsın, şehir canlansın, onlar da işini görsün, en azından bu geniş ve boş atıl kalmış alanlar okullara dönüştürülebilir, böylece çocuklarımız için en azından bu seneliğine yeni derslikler alanlar yaratılmış olur.
Antik dönemlerde bildiğimiz büyük düşünürler eğitimlerini açık geniş alanlarda, jimnasyum, akademi, lise veya sundurmalarda gördüler. Türkiye ve Akdeniz iklimi havadar alanlarda eğitim için çok uygun. Eğitim öğretimi bahar-yaz-sonbahar (Mart-Ekim arası) üç mevsime taşıyıp kış tatil yapılabilir.
Yeter ki istensin, yüzbinlerce atıl bina okula dönüştürülebilir, AVM’lerin bir kısmı veya bir tarafı okula dönüştürülebilir, yüzbinlerce atanmayan öğretmenin ataması yapılır, emekli öğretmenler var.
Japonya çok kalabalık şehirlere sahip. Buna rağmen yüz yüze eğitime döndüler, devam ediyorlar. Finlandiya ve daha pek çok ülke şimdiden kimi tümden kimi kısmen yüz yüze eğitime döndü.
Türkiye’de bile özel okullar telafi eğitimi, yüz yüze eğitim yapacak. Olan fakire mi olacak?
Uzaktan olanı etkileşim, diyalog, yaşantı oluşturmuyor. En genel anlamda öğrenme yaşantı yoluyla davranış değişikliğidir. Yüz yüze eğitime dönülmesi şart. Yüz yüze eğitim için okul ve üniversitelerimiz Eylül Ekim’e yetişebilir. Yeter ki istensin.