“ÖNCE KENDİMİZ İLE BARIŞMALIYIZ”
Manşet Haber 3.03.2021 11:59:44 0

“ÖNCE KENDİMİZ İLE BARIŞMALIYIZ”

“ÖNCE KENDİMİZ İLE BARIŞMALIYIZ”

Türkiye’nin ilk Trafik Psikoloğu Prof. Dr. Yeşim Yasak, trafikte iletişimin nasıl olması gerektiği, beden dili ve konuşma üslubu ile el, kol ve göz hareketlerinin iletişime etkilerine dair önemli açıklamalarda bulundu.
Radyo Trafik Ankara’da katıldığı “Uzman Görüşü” programında Elvan Palaşoğlu’nun sorularını yanıtlayan Trafik Psikoloğu Prof. Dr. Yeşim Yasak, “Haklı olduğunuz halde, hareketleriniz ile haksız duruma düşebilirsiniz. Ne kadar sakin ve eleştirmeden konuşsanız da el, kol hareketleriniz yanlış anlaşılmanıza neden olur. Bu nedenle sözlerimizi ve hareketlerimizi kontrol ederek karşımızdaki insanlarla iletişim kurmalıyız. Unutmayalım; öfke, öfkeyi getirir. Karşımızdaki insan öfkeliyse dahi siz sakin olduğunuzda o da öfkesini yenecektir. Öncelikle birbirimize saygı duymalıyız ve haklarımızı korurken başkalarının da hakları olduğunu bilerek hareket etmeliyiz. Ortak kurallara uymalıyız, kendimize göre kurallar koymamalıyız ve hatamız varsa farkında olmalıyız. Önce kendi içimizde mutlu olmalıyız.” dedi.
“KONUŞMA VE HAREKETLER BİRBİRİNİ DESTEKLEMELİ ”
Prof. Dr. Yasak, sözler ile hareketlerin farklı olmaması gerektiğini de anlattı ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Doğru iletişim kurmak çok önemli. Haklı haksız aramak yerine çözüm odaklı olmalıyız. Hatalıysak karşımızdaki kişiye sözlerimiz ve hareketlerimiz ile haksız olduğumuzu belli etmeliyiz. Haklıysak da karşımızdaki kişiye yine anlayışlı davranıp sorunun çözümüne odaklanmamız gerekiyor. Birbirini bir park yeri yüzünden darp eden insanlar olduğunu görüyoruz. Öfkelendiğimiz zaman maalesef olumsuz yönde kullanıyoruz. İşte öfkemizi doğru kontrol edersek sorunları kolay aşarız”
“SEÇİM BİZE AİT”
Kişiliğimize kendimizin yön verebileceğini anlatan Prof. Dr. Yeşim Yasak, “Ne istersek o oluruz!” dedi ve ekledi: “Yaptığımız kötü ve iyi hareketler bizi ve çevremizi etkiler. Önemli olan olumluyu mu olumsuzu mu seçeceğimizdir. İstersek kavgacı da olabiliriz. Sakin ve anlayışlı bir insan da olabiliriz. Hiçbir şey söylemeden de konuşuyoruz. Bakışımız, duruşumuz, ellerimiz, kollarımız her şey bizim dilimizdir. Doğduğumuzdan beri problemlerimizi çözmek için sadece bağırıp çözüme kavuştuysak ya da yalan söyleyerek problem çözdüysek o zaman otomatikman bağırmalıyım diye düşünüyoruz. Aile ortamında da gördüklerimiz maalesef sorunları çözme konusunda bizi bir yola sokar.”



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°