“ÖRGÜTLEŞEMEYEN KENT İZMİR’’İN MAKÛS TALİHİNİ DEĞİŞTİRMEK

“ÖRGÜTLEŞEMEYEN KENT İZMİR’’İN MAKÛS TALİHİNİ DEĞİŞTİRMEK

Sosyal Bilimci Profesör Mübeccel Kıray’ın 1972’de yayınlanan kitabının ismi “Örgütleşemeyen Kent: İzmir”dir. Prof. Kıray’ın, ekonomik ve sosyal göstergelerden yola çıkarak ulaştığı bu tanım, açıkçası bir İzmir gerçekliği olarak yıllardır karşımızdadır. Elbette ağırlıkla 1960’lı yıllara dayanan araştırma ve gözlemlerin günümüz gerçekliğinden farklılaştığı noktalar vardır. Benzerlik ise İzmir’in hâlâ “örgütleşemeyen” bir kent olduğudur. Tespiti bir parça yumuşatalım: İzmir örgütleşmesi zor bir kenttir.
Kıray, ekonomik verilerden hareketle bunun cevabını arar. Açık ki siyasal-kültürel davranışlar üstyapıya dahildir ve üstyapı, dönem dönem bağımsız özellikler gösterse de altyapı tarafından belirlenir. Dolayısıyla Prof. Kınay tarafından tespit edilen gerçekler, tarihsel sürecin belirleyicisi olmuş diyebiliriz. İzmir’in bugünkü halinin nedenlerini biraz da buralarda aramak gerekir.
İtirazımız şu noktayadır: İzmir’in örgütleşemeyen bir kent olduğu gerçeğinin, örgütlü toplum yaratma iddiasını taşıyanlar escort izmir tarafından “bahane” olarak kabul edilmesidir. Elbette bu itirazın muhatabı solculardır. Kâğıt üzerinde, “gerçekçi ol, imkânsızı iste” düsturunu kendisine rehber edinenlerin, imkansızı istemedeki isteksizliğin kaynağı, memleketteki “egemen sol” anlayışla ilintili yanı olsa da, “İzmir ruhu”nun derinliklerinde yaratılan limanda sürdürülen “ehlikeyif” hayatın tadına varılmasıdır.
Ne yazık ki bu ehlikeyif hayatın etkilemediği yapı yok gibidir. Başta yerelde iktidar olan ve parlamentoda İzmir’i temsil eden parti olmak üzere, sendikalar, meslek odaları, demokratik kuruluşlar, irili-ufaklı sol/sosyalist çevreler, korunaklı limanın sığ sularında ömür tüketmektedir.
Ne yazık ki statükoyu korumak yeterli bulunmaktadır. İzmir sadece solun kalesi değildir, aynı zamanda sol muhafazakârlığın da egemenliği altındadır. Tabiri caizse, “rahat kaçırma” potansiyeli taşıyan önerilerin reddedilmesi, “rahat kaçırma” potansiyeli taşıyan devrimcilere, “mahallenin yaramaz çocuğu” muamelesi yapılarak ötekileştirilmesi tesadüf değildir.
Bunun böyle olduğu, sadece günümüze değil, 70’li yıllara bakarak da anlaşılabilir. Antifaşist mücadelenin taşıyıcısı, militan mücadele tarzının simgesi, halk hareketi olma özelliği taşıyan devrimci yapıların diğer kentlerle karşılaştırıldığında İzmir’deki güçsüzlüğü, İzmir’in “örgütleşmeme” direnciyle açıklanabilir mi?
70’li yıllarda iç savaşı derinleştirme hamlelerinin devamı niteliğinde “fabrikaların faşistleştirilmesi” politikasına uygun olarak Tariş üzerinde oynanan oyunların yol açtığı gerginlik ve çatışmaların, günün gereklerine uygun örgütlenen devrimci hareketlerin İzmir ölçeğinde de varlıklarını hissettirmeye başlaması da tesadüfle açıklanabilir mi?
Soruların yanıtı, hem o yıllarda hem de günümüzde “kıymetinden sual olunmaz” çabaların yok sayılmasına yol açmamalıdır ancak İzmir’in Türkiye ortalaması dışındaki gerçekliğinin değişmez olduğu algısının artık “gına” getirdiğinin de ifade edilmesine engel teşkil etmemelidir.
İzmir örgütleşemeyen “Hayır”cı kent
“Hayır” kampanyası gösterdi ki, İzmir’in üzerinde “ölü toprağı” bulunuyor. Bu, “nasıl olsa İzmir ‘hayır’ der” kibriyle birlikte, solun da örgütsüzlüğüne de işaret ediyor. Ne yazık ki “hayır” çalışması, ya yoğun olarak zaten “hayır” oyları açısından sıkıntısız mahallerde yapılmakta ya da ikna edici olması noktasında hayli soru işareti barındıran bildiri dağıtımı şeklinde tezahür etmektedir. Pazar yeri, vapur iskelesi ve benzeri gibi kamuya açık alanlarda bildiri, broşür dağıtımının kısmi moral üstünlük dışında sonuç değiştirici etkisi olduğunu söylemek zordur. İlki ise “oğlan bizim, kız bizim” muhabbetine takılacak mahiyettedir. Bu mahallerde “Hayır” çalışmasının sıkıntısız yürütülmesi, sahici, kalıcı, politik anlamda tanımlı bir ilişkinin var olduğu anlamına gelmemektedir. “Örgütleşememe” hali ne yazık ki bu mahallelerde de göze çarpmaktadır. İzmir’in sorunu sadece “Evet” diyenlerle yeterli ilişkinin kurulamaması, kente hegemonya kurulamaması değil, aynı zamanda “Hayır” diyenlerin örgütlü olmaktan uzak halidir.
Yine de söylemek gerekir ki, kısıtlı olanaklara rağmen, AKP ve MHP’li seçmenle yüz yüze temas sağlandığında, şaşırtıcı sonuçlar açığa çıkmaktadır. Özellikle Buca, Bayraklı, Karabağlar ve Menderes’te yapılan ev toplantılarında “sağ” seçmenle sağlanan temasın seçim vesilesiyle olmasının yarattığı mahcubiyet yerini, geleceğe dönük devrimci sorumluluğa bırakmalıdır.
İnsanların kapısını seçimden seçime çalmak, devrimcilerin çalışma tarzı olamaz elbette. Ancak bu tarzın neredeyse tek siyasal pratik olarak yaşandığı, örneğin CHP, partilerin, seçim döneminin gereklerini yerine getirmediği de ifade edilmelidir. “Hayır” kampanyası İzmir’de hak ettiği görünürlüğe ulaşmamıştır. Umuyoruz ki önümüzdeki bir ay bu telafi edilir, İzmir “Hayır”ın mutlak moral üstünlüğüne sahip bir kent olduğu dosta-düşmana ilan edilir. Burada sadece CHP örneği, yerel iktidarda bulunması, geniş olanaklara sahip bir kitle partisi olma hasebiyle verilmiştir. Bir diğer “Hayır”cı parti HDP ise ne yazık ki tutuklamalar, baskılar ile etkisiz bir pozisyona itilmiştir.
Laiklik barikatının gücü
Fark ne kadar olur bilinmese de İzmir’in “Hayır” diyeceği açıktır. İzmir’in Cumhuriyet’e, laikliğe, demokrasiye bağlılığı en azından referandum oylaması için iç rahatlatıcı olsa da, 16 Nisan’dan sonra devlet desteğiyle uç verme olasılığı taşıyan ırkçı-gerici kalkışmaya direnebilmenin ancak örgütlü bir halkın eseri olacağı unutulmamalıdır. Ne yazık ki İzmir, vebali herkesin boynuna, sert koşulları kaldırabilecek örgütlenme düzeyinden, siyasal pratikten hayli uzak bir noktada bulunmaktadır.
Şu nokta dikkatlerden kaçmamalıdır: 16 Nisan’da çıkacak sonuç ne olursa olsun, yeni bir sürece gireceğimiz açıktır. “Hayır” çıkması durumunda, egemenlerin 7 Haziran’la 1 Kasım seçimleri arasındaki girişimleriyle karşı karşıya kalabiliriz. Ancak muhalefet güçlerinin de adı geçen dönemde yaşananlarla ilgili deneyim sahibi olduğunu, egemenlerin hevesinin kursakta bırakılabileceğini, “Hayır”la güç yitimine uğrayan kliğin yeni bir “tehlikeli” oyunu sahnelemede elinin rahat olmayacağını söyleyebiliriz.
“Evet” ise sosyo-kültürel kazanımların baskı ve zorla ortadan kaldırılma günlerinin başlamasına sebebiyet verebilir. Dolayısıyla, İzmir gibi simgesel değeri olan kentleri “teslim” almanın, yeni Türkiye’nin hedefleri arasında olacağını söylemek kâhin olmayı gerektirmez.
Kâhin olmayı gerektirmeyen bir başka şey ise, gericilik İzmir’in kapılarına dayanıp günlük hayatı tehdit etmeye başlamasıyla birlikte, devrimcilerin, “sayılarının azlığına” bakmadan Tariş direnişi geleneğine sahip çıkarak laikliği militanca savunacağıdır.
Bugün kahrettiğimiz ise, Tariş’in kahraman mahalleleri Çimentepe’nin, Güzeltepe’nin ve diğerlerinin o günleri aratır halidir. Zamanında “örgütleşemeyen kent” olarak nam salan İzmir’in, yine vakti zamanında kahraman semtler yarattığını bilmek gerekir ki, makûs talihini değiştirmekten kasıt biraz da Çimentepe’yi yaratan siyasi iradenin önemine dikkat çekmek içindir.
Ülkeyi 16 Nisan’a taşıyan irade özellikle Cumhuriyet değerlerini, demokrasiyi ve laikliği hedefine almış görünmektedir. “Düşman” nereye saldırıyorsa, o noktanın tahkimatını sağlamak günün devrimci görevlerindendir.
16 Nisan’dan sonra kurulması olası Cumhuriyet, demokrasi ve laiklikten müteşekkil barikatta, “Hayır”ın İzmir’deki edilgen halinin müsebbipleriyle, devrimcileri “mahallenin yaramaz çocuğu” ilan edip öteleyen dostlarımıza da ihtiyaç olacaktır.
Belki de asıl ihtiyacımız budur. Barikat, arkasına dizilenenleri eşitler çünkü. Kim bilir belki de solun ilacı budur.

adanaulus

26.03.2017 00:34:19

YAZARLAR


CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI

“AYÇİÇEĞİNDE ÜRETİM TÜKETİM KADAR ARTMIYOR”

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ PAYDAŞ TOPLANTISI

KARALAR MAKAMINI ATA ERGÜL’E TESLİM ETTİ

TÜRKİYE'NİN “SANAYİ” TEMALI TEK GENÇLİK KOŞUSU

PORTAKAL ÇİÇEĞİ KUPASI TENİS TURNUVASI

ABB BAŞKANI ZEYDAN KARALAR’DAN 23 NİSAN MESAJI

VALİ KÖŞGER’İN 23 NİSAN MESAJI

DEMİRÇALI: “ÇOCUKLAR BİZİM YARINLARIMIZ”

ÇİFTÇİLERİN SGK UYGULAMALARINDA YAŞADIĞI SORUNLAR

TGC TÜRKIYE GAZETECILIK BAŞARI ÖDÜLLERI SAHIPLERINI BULDU

ADANA PORTAKAL ÇİÇEĞİ KARNAVALI SONA ERDİ

DOÇ.DR.GÜRKAN ATEŞ ABB GENEL SEKRETER YARDIMCISI OLDU